Notice: _load_textdomain_just_in_time işlevi yanlış çağrıldı. td-cloud-library alan adı için çeviri yüklemesi çok erken tetiklendi. Bu genellikle eklenti veya temadaki bazı kodların çok erken çalıştığının bir göstergesidir. Çeviriler init eyleminde veya daha sonra yüklenmelidir. Ayrıntılı bilgi almak için lütfen WordPress hata ayıklama bölümüne bakın. (Bu ileti 6.7.0 sürümünde eklendi.) in /var/www/vhosts/agaoglulevent.com/httpdocs/wp-includes/functions.php on line 6121
Hanefi Kuşak - Levent AĞAOĞLU - Page 56
Ana Sayfa Blog Sayfa 56

Hanefi Kuşak

0
  • Horasan Türklerinden Ebu Hanefi’nin sistemleştirdiği Kuzey İslam’ı yani Hanefilik İslamiyet’in %56 sını teşkil etmektedir. Akıl ve İman birbirinin destekçisidir. Tasavvufi inanışlar, mezhep ayırımını ortadan kaldırmış, Bektaşilik, Osmanlı’nın Avrupa’da yayılmasının altyapısını teşkil etmiştir.
  • Hanefi mezhebi dört Sünni mezhebin nüfus açısından en genişidir.
  • İslam Dininin Ehli Sünnet Mezhebinin Hanefi Kolundan Olan Türk Boy ve Toplulukları: Kazak, Kırgız, Tatar, Uygur ve Yörük gibi Türk boy ve toplulukları İslam dininin Hanefi koluna mensupturlar
  • Müslümanların yarısı Hint dünyası ülkelerinde yaşıyor.
  • “Müslümanların %19’u Arapça, %21’i Türkçe konuşmaktadır, en büyük grup Urduca konuşanlardır.” (Ömer Tuğrul İnançer)
  • Hanefilik (Pakistan, Hindistan, Bangladeş)
  • Hanefilik Ekseni: 700’lü yıllarda İslamiyet’in erken çağlarında Horasanlı Bilge İmam-ı Azam Ebu Hanife, İslamiyet’in sistemleştirilmesinde sabırlı ve gerçekçi, imanı akıl ile meczeden adımlar atarak, İslamiyet’in en geniş mezhebinin ilerde Balkanlar’dan Hindistan’a, Bangladeş’e; Tataristan’dan Mısır’a uzanacak bir iman-gönül birlikteliği yaratılmıştır.
  • Hindistan, Türkiye ve Türkistan haricindeki coğrafyalardandır. Hindistan’da Türk Babür İmparatorluğu İslamiyet’i alt kıtada zengin bir medeniyet seviyesine yükseltmiş, Yamuna Nehri kenarındaki Agra kentini Tac Mahal ile şenlendirmiştir. Osmanlılar döneminde ise İstanbul’da Hint Tekkeleri varlıklarını sürdürmüşlerdir.

Kuzey İslam’ı (Hanefilik) çizgisi 

  • Türkiye,
  • Balkanlar,
  • Türkistan (Türkmenistan, Özbekistan, Tacikistan, Kırgızistan, Kazakistan, Afganistan),
  • Mısır (bazı bölgeler),
  • Ortadoğu’nun kuzeyi (Suriye, Irak, Ürdün),
  • Hindistan alt kıtası (Hindistan, Bangladeş ve Pakistan’da),
  • Çin’in Sincan Uygur eyaletinde,

Kafkaslar’da yaygınlaşmış, ortaya büyük bir harita çıkmıştır. Mâtürîdîlik (844-944) ile inanç yönü derinleşmiştir.

 

Harita:  İslam Mezhepleri Haritası ve Hanefi Kuşağı

 

Kuşak ve Yol İnisiyatifi

0

Kuşak ve yol projesinin (“One Belt, One Road”)  adı İpekyolu idi ve Çin devlet başkanı Xi Jinping adını “Kuşak ve Yol” olarak değiştirdi. Amerika kapitalizmi dünyaya küreselleşme diye sunmuştur. Şimdi de Çin çıkmış tarihi İpekyolu’nun adını “Kuşak ve Yol Projesi” diye değiştirmiş. Bunun kuşağı ne, yolu ne? İpek Yolu’nu Hindistan’ın Baharat Yolu ile birleştirmişler, yapmak istedikleri ise İpekyolu’nu unutturmak. Bunun adı Türk kuşağıdır. Bunun farkında olmamız lazım.

Biz İpekyolunu kullanırken aynı zamanda “Türk kuşağını” kullanmamız lazım.

Çin’in planları da Amerika ve Rusya’nın planları gibidir, masum değildir. Çin’in “Kuşak ve Yol Projesi” ile ilgili yapmak istediği şey bir nevi Marshall Yardımı gibidir, 65 ülke var işin içerisinde. Geçmişte Amerikan gönüllülerinde olduğu gibi şimdi de Çin gönüllüleri çıkacak, onları göreceğiz Çin’in adına konuşacaklar, bunu çok iyi bilmemiz lazım.

Bu konudaki analizler için bkz. Prof Mehmet Akif Okur, “Bir Kuşak, Bir Yol” Projesi’nin Jeopolitiği, Türk Kuşaği ve Uygurlar 265

Harita: 21 bin km uzunluğundaki Çin Seddi

” Çinliler; 21 bin kilometrelik Çin Seddi’nin 4 bin km’sini, bizim atalarımıza karşı örmüştü. Şimdi de Kuşak&Yol projesiyle yeniden 2 bin km’lik işbirliği süreçleri deniyoruz. Pasifik Yüzyılının yükseleni Çin’in attığı her adımı daha derin tahlil etmeliyiz.” Kaynak: Şeref Oğuz.  Çin’de üret Batı’da tüket dönemi bitti 13 Temmuz 2020. Dünya Gazetesi.

İpek Yolu güzergâhı’nın %70’i Türkistan – Türkiye topraklarından geçiyor.

Harita: İpek Yolu Güzergâhı

  • Doğu Türkistan: 1600 km.
  • Kazakistan: 3157 km.
  • Hazar 468 km
  • Azarbeycan 429 km
  • Türkiye 2285 km

Toplam  7939 km

7939/11483: %70

Hint’erlandımızın ana güzergâhı Beş Deniz üzerinden Hint Okyanusu olacak gibi gözüküyor.

Çin’in “içe olabildiğince kapalı, dışa açık” paradoksal yaklaşımı, ifade özgürlüğü ve demokrasiyi reddeden ilkeleri ile İpek Yolu projesi gelecek vaad etmemektedir. Ülkemiz için bir dış ticaret açığı ana kaynağıdır.

ABD-Çin gerilimi bir üçüncü kuvvete fırsat vücuda getirecek görünüyor. En yakın adayın Hindistan olduğunu tahmin ediyorum. (Süleyman Seyfi Öğün)

Hind Okyanusu ülkeleri olan Pakistan&Hindistan, Hindiçini ve Malezya&Endonezya “Baharat Yolu Hattı” kültür ve ticaret etkileşimleri yönünden ülkemiz ile çok daha uyumlu gözükmektedir. Çin’e sadece hammadde satabilmemize karşın, sözkonusu ülkelerin taleplerine son derece uygun bir üretim çeşitliliğimiz ve kültürel yakınlığımız önem arz etmektedir.

Harita: String Of Pearls- İnci Kolyesi Projesi, Bir Kuşak Bir Yol projesinin deniz ayağı

 

Türkçe Yeradları

0

Exonym: Yerel halk tarafından adlandırılan yer ve kişi isimle­rinin yabancılar tarafından farklı isimlendirilmesidir. Dünyadaki 7500’e yakın yeri Türkçe adlandıran gezgin ve zengin bir dilimiz var. 100 ülkedeki yerleri Türkçe adlandırmışız. Almanca sadece 30 ülkedeki yerleri adlandırmış. Dünya dili İngilizce 79 ülke, Fransızca ise 76 ülkedeki yeradlarını kendi dilinde adlandırmış.

Dünya dili İngilizce 79 ülke

Fransızca 76 ülke

Kaynak: Exonyms, Turkish Exonyms. Wikipedia

Türkçe Yeradlarının bulunduğu ülkeler

1. Andorra
2. Avrupa
3. Avustralya
4. Avusturya
5. Azerbaycan
6. Abhazya
7. Afganistan
8. Almanya
9. Arnavutluk
10. Belçika
11. Beyaz Rusya
12. Birleşik Arap Emirlikleri
13. Birleşik Devletler
14. Bosna-Hersek
15. Bulgaristan
16. Cebelitarık
17. Cezayir
18. Çad
19. Çek Cumhuriyeti
20. Çin
21. Danimarka
22. Endonezya
23. Eritre
24. Ermenistan
25. Etiyopya
26. Fas
27. Filistin
28. Finlandiya
29. Fransa
30. Güney Afrika
31. Güney Kore
32. Güney Osetya
33. Güney Sudan
34. Gürcistan
35. Haiti
36. Hırvatistan
37. Hindistan
38. Hollanda
39. Irak
40. İngiltere
41. İran
42. İspanya
43. İsrail
44. İsveç
45. İsviçre
46. İtalya
47. Jamaika
48. Japonya
49. Karadağ
50. Kazakistan
51. Kenya
52. Kıbrıs
53. Kırgızistan
54. Komorlar
55. Kosova
56. Kuzey Kore
57. Kuzey Makedonya
58. Küba
59. Libya
60. Litvanya
61. Lübnan
62. Lüksemburg
63. Macaristan
64. Madagaskar
65. Malezya
66. Malta
67. Meksika
68. Mısır
69. Moğolistan
70. Moldova
71. Mozambik
72. Myanmar
73. Özbekistan
74. Pakistan
75. Papua Yeni Gine
76. Polonya
77. Portekiz
78. Porto Riko
79. Romanya
80. Rusya
81. Sırbistan
82. Sincan Uygur Özerk Bölgesi
83. Slovakya
84. Slovenya
85. Somali
86. Sri Lanka
87. Sudan
88. Suriye
89. Suudi Arabistan
90. Tacikistan
91. Tanzanya
92. Tunus
93. Türk ve Caicos Adaları
94. Türkiye
95. Türkmenistan
96. Ukrayna
97. Umman
98. Ürdün
99. Vatikan
100. Vietnam
101. Yemen
102. Yunanistan

Kaynak: Exonyms, Turkish Exonyms. Wikipedia

“Benim vatanımın sınırları Türkçe konuşulan yerde başlar, Türkçe konuşulan yerde biter.” Ömer Seyfettin

Türk dili kuşak olmuş, Asya’yı, Avrupa’yı adım adım sarmış. Türk Dünyası yerine, Türk Kuşağı kullanılsa, Gök Kuşağı misali, her renk ile rengârenk.  Dünya dediğiniz zaman farklı dünyalar Rus Dünyası, Batı Dünyası gibi dünyalar akla geliyor ama Türk Kuşağı dendiğinde dünyayı dolanır. Türk Dünyası kavramı bizi Orta Asya’ya hapseder, dünyadan soyutlar.

Türk Dilleri Haritası

 

Dünyada Türk Olgusu

0

Türkler, Çinliler ve Hintliler’den sonra dünyada ülkesinden en çok göç veren millettir. Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşayan Türkler ile dünyada yaşayan Türklerin oranı ise yaklaşık olarak yüzde 10.

Bu orana ise dünyada Çin ve Hindistan bile ulaşamıyor. Profesör Faruk Şen’in son yayımlanan kitabında anlattığına göre dünya üzerine yaşayan her 10 Türk’ten 1’i Türkiye’nin dışında yaşıyor.

Dünya’da resmi olarak 132 ülkede Türklerin yaşadığı ve 6 milyon 800 bin Türk kökenli insanın kendi ülkesi sınırları dışında hayat sürdüğü belirtiliyor. Dünyada en fazla kendi ülkesinin sınırları dışında göçmen yaşatan ülkenin, 1,3 milyarlık nüfusu ile Çin olduğu ve Çin’in yurt dışında 55 milyon insan yaşattığı, Çin’i Hindistan’ın takip ettiği vurgulanıyor. Dünya‘da kendi ülkesi dışında yaşayanların başında Çinliler birinci sırada, Hintliler ikinci sırada, Türk’ler ise üçüncü sırada yer alıyor. Kaynak: Faruk Şen. Dünyada Türk Olgusu. Pozitif Yayın. 11/2015

Dünyada Türk olgusu, Türkiye’de yeteri kadar ilgi görmemiştir. Türk dünyasına yönelik yapılan çalışmalar, akraba topluluklarına gösterilen ilgiler, 1961 yılından itibaren Türklerin yurt dışına çıkışı ile birlikte ciddi bir olgu haline gelmesi, maalesef göz ardı edilmiştir.

Türkiye ilk defa 2015 seçimlerinde yurt dışında yaşayan Türk vatandaşlarına seçme hakkı verirken, seçilme hakkını tekrar gündeme almamıştır. Böylece seçme ve seçilme hakkının yarısı uygulanırken diğer yarısı uygulanmaya konulmamıştır. Dünyada en fazla kendi ülkesi sınırları dışında göçmen yaşatan 1,3 milyarlık nüfusu ile Çin’dir. Çin yurt dışında 55 milyon insan yaşatmakta ve bu da Çin nüfusunun % 0,3’lük kısmına denk gelmektedir.

Çin’i takiben Hindistan gelmektedir. 1,1 milyar nüfusa sahip olan Hindistan’ın 35 milyonluk kısmı yurt dışında yaşamaktadır ve bu oran ülke nüfusunun % 0,3 ‘ünü oluşturmaktadır. Hindistan’ın ardında üçüncü ülkeyi Türkiye oluşturmaktadır. 78 milyonluk Türkiye’nin 6 milyon 800 binlik bir nüfusu da kendi ülke sınırları dışında yaşamakta, bu oranda kendi nüfusumuzun % 9’una denk gelmektedir. Bu oran Çin ve Hindistan ile karşılaştırıldığında neredeyse otuz misline denk gelmektedir.

Birleşmiş Milletler’in 1990 yılına ait istatistiklerine göre Türkçe, 165 milyon dolayında kişi tarafından anadil olarak konuşulmaktaydı. Böylelikle dilimiz Çince, Hintçe, İngilizce ve İspanyolcanın arkasından en büyük (yaygın) dil karakterine sahiptir. Nüfus artışının ortalama % 1,5 olduğu varsayılırsa bu sayının artık 180 milyona yaklaşması gerekir. Çincenin, Çin ve Tayvan dışında Güneydoğu Asya ülkelerindeki Çin azınlık tarafından konuşulduğu, Hintçenin yalnızca Hint Yarımadası’nda yayıldığı düşünülürse, Türkçe, İspanyolca ve İngilizce gibi dünyada geniş coğrafyaya yayılmış diller arasında yer alır. Bunlardan İngilizce, Büyük Britanya dışında, Kuzey Amerika kıtasında, Güney Afrika Cumhuriyeti’nde (İngiliz kökenliler tarafından) ve Avustralya’da anadil olarak konuşulmaktadır.

İspanyolca, İspanya dışında Orta (ABD’nin güneyi dâhil) ve Güney Amerika’da(Brezilya dışında) yayılmıştır. Türkçenin ise Rusya Federasyonu’nun Pasifik kıyılarından başlayıp, Orta Asya, Kafkasya, Anadolu ve Trakya’yı aşıp Orta ve Batı Avrupa’daki Türklerle, ayrıca az sayıda da olsa Kuzey Amerika’ya göç etmiş Türkler tarafından anadil olarak konuşulmakta olduğunu, böylelikle Afrika kıtası ve Güney Asya dışında (değişik yoğunluklarda) tüm Kuzey Yarımküre’ye yayıldığını görüyoruz. Kaynak: Türkçenin Lehçeleri ve Yayıldıkları Coğrafya.

 

Türkçe Konuşulan Ülkeler

0

Türkçe Konuşulan Ülkeler (43)

  1. Afganistan
  2. Almanya
  3. Amerika Birleşik Devletleri
  4. Avustralya
  5. Avusturya
  6. Azerbaycan
  7. Belçika
  8. Bengladeş
  9. Bosna Hersek
  10. Birleşik Krallık
  11. Bulgaristan
  12. Burma
  13. Çin
  14. Danimarka
  15. Fransa
  16. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi
  17. Hindistan
  18. Hollanda
  19. Irak
  20. İran
  21. İsveç
  22. İsviçre
  23. Kazakistan
  24. Kırgızistan
  25. Kosova
  26. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti
  27. Lübnan
  28. Macaristan
  29. Makedonya
  30. Moğolistan
  31. Moldova
  32. Özbekistan
  33. Pakistan
  34. Polonya
  35. Romanya
  36. Rusya Federasyonu
  37. Sırbistan
  38. Suriye
  39. Tacikistan
  40. Türkiye
  41. Türkmenistan
  42. Ukrayna
  43. Yunanistan

VI. yüzyılın ikinci yarısından sonra kuzeye, güneye ve önemli ölçüde de batı yönüne göçe başlayan Türk kavimlerinin göçleri sırasında sahip olunan özgün kültür, etkilenişim içinde bulunan diğer kültürlerle zenginleşmiş, ancak anadil olarak konuşulan Türkçe korunmuş ve böylelikle dil çok geniş kıta parçalarına yayılmıştır.

Birleşmiş Milletler’in 1990 yılına ait istatistiklerine göre Türkçe, 165 milyon dolayında kişi tarafından anadil olarak konuşulmaktaydı. Böylelikle dilimiz Çince, Hintçe, İngilizce ve İspanyolcanın arkasından en büyük (yaygın) dil karakterine sahiptir. Nüfus artışının ortalama % 1,5 olduğu varsayılırsa bu sayının artık 180 milyona yaklaşması gerekir. Çincenin, Çin ve Tayvan dışında Güneydoğu Asya ülkelerindeki Çin azınlık tarafından konuşulduğu, Hintçenin yalnızca Hint Yarımadası’nda yayıldığı düşünülürse, Türkçe, İspanyolca ve İngilizce gibi dünyada geniş coğrafyaya yayılmış diller arasında yer alır. Bunlardan ingilizce, Büyük Britanya dışında, Kuzey Amerika kıtasında, Güney Afrika Cumhuriyeti’nde (ingiliz kökenliler tarafından) ve Avustralya’da anadil olarak konuşulmaktadır.

İspanyolca, İspanya dışında Orta (ABD’nin güneyi dâhil) ve Güney Amerika’da(Brezilya dışında) yayılmıştır. Türkçenin ise Rusya Federasyonu’nun Pasifik kıyılarından başlayıp, Orta Asya, Kafkasya, Anadolu ve Trakya’yı aşıp Orta ve Batı Avrupa’daki Türklerle, ayrıca az sayıda da olsa Kuzey Amerika’ya göç etmiş Türkler tarafından anadil olarak konuşulmakta olduğunu, böylelikle Afrika kıtası ve Güney Asya dışında (değişik yoğunluklarda) tüm Kuzey Yarımküre’ye yayıldığını görüyoruz. Kaynak: Türkçenin Lehçeleri ve Yayıldıkları Coğrafya.

 

Almanlar ve Türkoloji

0

26 Eylül 2017 Salı

1-      I.T.Strahlenberg (alman kökenli isveçli)

2-      D.G. Messerschmidt (alman kökenli rus)

3-      E.M. Klements (alman kökenli rus

4-      W.Radloff (alman kökenli rus)

5-    D.A.Klements  (alman kökenli rus)

Kadim Bilgimizin kökü olan Orhun Yazıtlarını arkeoloji ve dilbilimi açılarından çözümleyen yukardaki bilim insanları hep Alman kökenli.

Asya Kazılarını, Ruslar 18.yüzyılda başlattılar. Arkeologlar hep Alman kökenli.

Tonyukuk Anıtı’nın 1897 yılında keşfinin ardından 1899 yılında ilk yayın Rusya’da gerçekleştirilmiştir. Rus Arkeolojisi modernleşmeci Petro’nun eseridir ve Tonyukuk hakkındaki ilk yayın Petro’nun inşa ettiği St. Petersburg kentinde yayınlanmıştır. Modernleşmeci yeni Türk devleti ise Tonyukuk hakkındaki ilk yayını nerdeyse bir asır sonra yayınlamıştır.

Alman kökenli Ruslar kanalıyla disipliner hale gelen Türkoloji aslında Büyük Petro düşüncesidir. Sibiryanın Ruslaştırılmasıma ön hazırlıktır.

Bu manada Büyük Petro ile 2.Mahmud modernizasyonlarını karşılaştırmak lazım.

Büyük Petro, Alman tersanelerinde gizli gizli işçi olarak çalışıp sınai istihbarat da yapmıştı.

Osmanlı Hanedanı bu tarz misyonları neden edinmedi, düşünmedi.
Bir yığın soru var akla gelen .

Rus ve Osmanlı modernizasyonlarını karşılaştırmak lazım.

Düşünmek fiilinin Etimolojisi

0

19 Mayıs 2018 Cumartesi

[9] [Süsi üç birig] ermiş. Biz iki birig ertimiz. Sürigüşdümüz. Terigri yarlıkadı, yariydımız. Ögüzke tüşdi. Yariyduk yolta yime ölti kök. Anda ötrü Oğuz kopun kelti.

[9] Oğuz geldi. Askeri üç bin imiş. Biz iki bin idik. Savaştık. Tanrı lütfetti, dağıttık. Nehire düştü. Dağıttığımız, yolda yine öldü hep. Ondan sonra Oğuz tamamiyle geldi.

[3] Anı subk[a] bard[ımız]. Ol sub kodı bardımız. Aşanğalı tüşürtümüz. Atığ ika bayur ertimiz. Kün yime tün yime yelü bardımız. Kırkızığ uka bas-dımız.

[3] Anı suyuna vardık. O sudan aşağıya gittik. Yemek yemek için attan indirdik. Atı ağaca bağlıyorduk. Gündüz de gece de dört nala koşturup gittik. Kırgızı uykuda bastık.

[6] bizni ölürteçi kök timiş. Türgiş kağanı taşıkmış tidi. On Ok budunı kalışız taşıkmış tir. Tabğaç süsi bar ermiş. 01 sabığ eşidip kağanım ben ebgerü tüşeyin tidi.

[6] bizi öldürecektir demiş. Türgiş kağanı dışarı çıkmış dedi. On Ok milleti eksiksiz dışarı çıkmış der. Çin ordusu var imiş. O sözü işitip kağanım, ben eve ineyim dedi.

Kaynak: Tonyukuk Yazıtı http://www.gokturkce.net/yazi/tonyukuk-yaziti-cevirisi-okuma-metni/

Düş
Düşmek
Düşün
Düşünce
Düşünmek
Düşürmek

Tüş: Tonyukuk Yazıtı, Şine Us Yazıtı, Kül Tigin Yazıtı
Tüşür: Tonyukuk Yazıtı, Yenisey Yazıtları
Tüşürgek: Yenisey Yazıtları

DÜŞ, es. tr. tüş (düşme, birden ortaya çıkma, ürün, yemiş, ödül, belirme anlamını içeren kök)ten düş…

Tr. de düş (ar. rüyâ karşılığı) uykuda görülen, beliren görüntüler, bir olayın uykuda ortaya çıkışı, düşüşü… (bk. Düşmek). Tüş/düş (yön, doğrultu, ar. cihet).

Hayalin sûreti menguş olırmaz

Düş içinde görinen düş olırmaz

– Işık. –

Düşünde görür kim bir ulı toğan

İner gök yüzünde vü eyler figan

– Süh. –

Kınaman komşular yatamaz oldum

Giriyor sevdiğim düşüme benim

– Kara. –

DÜŞKÜN, tr. düşmek (bk.)ten düşkün/düşkün (durumu kötü olan, geçim sıkıntısı çeken, sağlığı bozuk kimse).

Düş kökünden kün ekiyle düş-kün/düşkün…

Düşkünezen (düşkün-ezen), düşkünezenlik, düşkünleşmek, düşkünlük…

***

DÜŞMEK, tr. tüş/düş (inme, karşılaşma, ortaya çıkma, doğma, kalma, durma, konma bildiren kök)ten tüş-mek-tüşmek/düşmek…

Tüşmek (düşmek, ölmek, inmek, Uyg.), tüşmek (oturmak, oturma yeri, durmak, durma yeri, Uyg.) tüşmek (inmek, düşmek, konmak, Kâş.) tüş ödi (konma dönemi, kuşluk dönemi, konulacak zaman, Kâş.), tüşmek (inmek, düşmek, konmak, Kâş.) tüş ödi (konma dönemi, kuşluk dönemi, konulacak zaman, Kâş.) tüşemek (düş görmek, düşü azmak, uykuda beli gelmek, boşalmak, Kâş.), tüş kılmak (inmek, toplanmak), tüşlenmek (inmek, toplanmak), tüşürmek (Düşürmek, indirmek, hepsi için bk. Kâş.)…

Bu örnekler tüş/düş kökünün doğal bir olaydan, yaşanan bir olgudan kaynaklandığını gösteriyor. Nitekim düş (ar. ruya sözcüğü ile düşmek/tüşmek eyleminin eşkökenliği bütün açıklığıyla ortada. Töşemek-tüşemek/döşemek sözcüklerinde evi döşemek, damı döşemek, donatmak, düzenlemek, örtmek, kapamak, kaplamak anlamları saklı. Oysa tüşemek eyleminde bir de düş görmek, düşte boşalmak anlamı var ki, bu inmek eyleminden, uykuda üreme yerinden bir sıvının akması, inmesi olayından doğuyor.

Anadolu halk ağzında düşmek eyleminin ne denli değişik anlamlar içerdiği, bu anlamların yaşanan, doğal olaylardan kaynaklandığı açık:

Düşek – Vurulan, yaralanan bir hayvanın, insanın düştüğü yer.

Düşelge – Bir kimseye üleşmede düşen, pay, hisse, düşelik.

Düşengi – Oda döşemekte, donatmakta kullanılan yaygı, örtü.

Düşerge – Üleş, (hisse pay).

Düşergelik – Üleş (hisse, pay, düşelik).

Düşgele – Bilmeden karşılaşma, rasgele.

Düşin vermek – Durmak, dinlemek, eğlenmek.

Düşlenmek – Alışmak, dadanmak, alışkanlık eğlenmek.

Düşlük – Kuruntu (hayal), olmayacak iş.

Düşmek – Keklik ile benzeri hayvanları avlamak için, tuzak kurma amacıyla bir yere konulan yem.

Düşük – Düşürülen çocuk.

Düşüngü – Üzüntü (teessür).

Düşüntü – Şehit, saygı, kendi kendine düşünme (malâhaza).

Düşünük – Saygı, kendi kendine düşünme (mülâhaza).

Düşüt – Ürün (mahsul), suçsuz bir kimsenin öldürülünce düştüğü yer.

DÜŞSEL, tr. düş (bk.) ile sel ekinden düş–sel/düşsel (düş ile ilgili).

DÜŞÜK, tr. düşmek (bk.)ten düş-ü-k/düşük (aşağı sarkmış, aşağı düşmüş, değeri azalmış, değersiz)…

Düşüklük…

DÜŞÜN, tr. düşünmek (ürün, yemiş, ödül anlamlarını içeren düş/tüş kökünden)–ten düş-ü-n/düşün (anlıkta üretilen bilgisel izlenim.).

Düş kökünden türeyen düşmek’le düşünmek eşkökenlidir (bk. Düşünmek), ancak düşün sözcüğünün ün’ü ektir.

Ür-ün/ürün (üretilen, türetilen nesne), öğ-ün/öğün, düğ-ün/düğün (es. tr. toy–kün (toy günü, şölen günü)den ağız değişikliğine uğrayarak, özellikle k sesinin düşmesiyle, kün sözcüğü ün biçimine girerek bir ek durumuna gelmiştir, gerçekte ek değildir. Toy-kün sözcüğü yine Asya Türkçesinde, toyun biçimine girerek kün un’a dönüşük ek niteliği kazanmıştır. Anadolu ahlak ağzında bugün sözcüğü de değişikliğe uğrayarak böğün biçimine girmiştir.), tür-ün/türün, (türemekten gelir yavru, döl, özellikle deve yavrusu demektir, başka bir dilden gelerek değişikliğe uğradığı sanılmasın)…

DÜŞÜNCE, tr. düş/tüş (bk. Düşmek)ten düş-ü-n-mek – düşünmek/düş-ü-n-ce… (bk. Düşünmek)…

Tr. de sona gelen ce takısıyla eylemden ad türetme süreklidir. Eğlenmek’ten eğl-en-ce/eğlence, bilmek’ten bil-me-ce/bilmece, öğrenmek’ten öğren-ce/öğrence (ar. ders anlamında), ılımak’tan ılı-ca/ılıca (kaplıca), dönmek’ten döner-ce/dönerce (tek demirli pulluk), bile-ce/bilece (birlikte) bg…

Düşünsel, düşünceleme, düşünceli, düşüncellik, düşüncesiz, düşüncesizlik…

DÜŞÜNMEK, tr. düş/tüş’ten düş-mek/düşmek – düş-ü-n-mek/düşünmek…

Kök anlamı: kendi kendine düşürmek, kendi kendine düşürmek, kendi kendine düşmek, bir nesneyi kendi belleğinde ortaya çıkarmak, doğurtmak, belleğe indirmek, üretmek…

Tüş/düş kökünün içerdiği bütün anlamlar, düşünmek eyleminde vardır. Köke gelen n ortaekiyle kökten özneye yönelik eylem türetmek Türk dilinde başlangıçtan beri süregelen bir olaydır. Kökü oluşturan sözcüğe gelen, kökün ses uyumuna bağlıdır. Bundan dolayı tüş/düş kökünden türeyen özneye yönelik eylemlerde ün ortaeki doğaldır, sözcüğün yapısı, kuruluşu gereğidir.

Gör-ü-n-mek/görünmek (görmek’ten, kendi kendine görelen duruma gelmek, göze sunulmak), sür-ü-n-mek/sürünmek (sürme işlemini kendine uygulamak), ög-ü-n-mek/ögünmek – öğünmek – övünmek (öğmek işlemini kendine yöneltmek, kendi kendine övmek, öğmek), bür-ü-n-mek/bürünmek (kendi kendine bürümek), ört-ü-n-mek/örtünmek (kendini bir nesneye, bir yere sürtmek) bg. düş-ü-n-mek/-düşünmek (bir nesneyi, bir konuyu kendi özüne yöneltip düşürmek)…

Düşün (üremek’ten ür-ü-n/ürün gibi), düşündürmek, düşünücü, düşünülmek, düşünür…

DÜŞÜRMEK, tr. tüş/düş (bk. Düşmek)-ten düş-ü-r-mek/düşürmek…

Eski biçimi tüşürmek (indirmek, düşürmek, Kâş.), düşürmek (avlamak, yere sermek, vurmak, Tar. Söz.).

Duymak’tan duy-u-r-mak/duyurmak (eski biçimi tuyurmak), buyruk’tan buy-u-r-mak/buyurmak (gerçekte buyruk sözü buyurmak’tan gelir, kök buğ-buy’dur), böğ-ü-r-mek/böğürmek, öğ-ü-r-mek/öğürmek, süp-ü-r-mek/süpürmek eylemlerinde olduğu gibi düş’ten düş-ü-r-mek/düşürmek (tüşürmek)…

Düşürtmek, düşürülmek, düşü, düşüt…

Kaynak: İsmet Zeki Eyüboğlu, Türk Dilinin Etimoloji Sözlüğ, Sosyal Yayınla. 1995

***

tüş- 

  1. inmek
  2. (yaklaşma-bulunma, yön durumuyla) gitmek, yürümek
  3. konaklamak veya mola vermek üzere at, at arabası vb.nden inmek
  4. düşmek, düşüp yaralanmak veya telef olmak
  5. (düşman ordusu) ırmağa, denize veb.ne dökülmek 452, 500, 541, 551

Kaynak: Hatice Şirin, Eski Türk Yazıtları Söz Varlığı İncelemesi. Türk Dil Kurumu. 2016

İlk Köyler, Faruk Sezgin ile

0

Levent Ağaoğlu –Harika bir konu, İstanbul dünyanın merkezi 0 meridyen konusunu zaten ASAM üstlenmiş durumda. Bunun misyonerliğini yapıyor öyle diyelim. Şaban Bey son derece değerli bilgi verdi başta. Ben 58 doğumluyum. Şaban Bey’de 57 yılında İstanbul’a gelmiş. Adı üzerinde, bahsettiği gecekondu Türkçe bir kelime. Türklerin koyduğu bir isim. Köy de Türkçe bir kelime. İstanbul’u biz geri almışız ama Şaban Bey’in bahsettiği o kanun, toprakların sürekli mikroorganizmalar gibi bölünmesi. Demek ki biz daha devletimizi geri alamadık. O kanun değiştiği zaman biz de devletimizi geriye alabileceğiz. Dünyada tarım kıymetleniyor. Biz tarımdan dışarı çıkıyoruz, bu nasıl mümkün olabiliyor? Burada bir şey var. 1946 yılını çok önemsiyorum. Savaşın bittiği 1946’da Türkiye’de çok partili hayatın başladığı ve on bir milyon nüfusun olduğu Anadolu‘da ilk kez köylere traktör giriyor. Bizim bütün gün konuştuğumuz köyden kopma hadisesi yaşanmaya başlıyor. Çünkü insanlar köyde işsiz kalıyorlar. Menderes döneminde traktör sayısı ona katlanıyor.

Bu vazgeçilmez bir gelişmeydi. Şimdi bugün çok önemli, Türkiye’yi demokrasiye yöneltecek insanlar.  İstanbul’u çok önemsiyorum. İstanbul kötüye gitmiyor, iyiye gidiyor. Dünyanın merkezi olma konumunu tekrar ele geçirme aşamasında. Bugün Marmaray’la karşıya geçiyorsunuz. Yıllar önce arabamı sattım, arabasızım. Ne gerek var, yani bin toplu taşıma araçlarına çok kısa bir şekilde karşıya geçebiliyorsunuz ama eksik, Kazlıçeşme’de bitiyor.

Bunu sormamız lazım, bu neden sapa bir yerde bitiyor? Bunun hesabını sormamız lazım, bu neden Halkalı’ya kadar devam etmiyor. Buraya kadar neden planlanamıyor? Soruyu şu şekilde soracağım: Şehirleşme özellikle konunuz Hüseyin Bey, Türkler köylerde ne zaman yaşamaya başladılar? Moğollar çadırlarda yaşıyorlar, biz Türkler hep göçebe miydik? Yine Şaban Bey’in bahsettiği tarzda söylüyorum, Çatalhöyük’ü biliyoruz, Çatalhöyük Türklere ait değildir, orası bize ait de Çatalhöyük milattan önce sekiz, on bin yıl önce Anadolu’da bir yerleşme. Gidelim oraya Türk olmayan arkeologlar tarafından başlatılmış birtakım vakıflar falan var. Ben bir Türk olarak, on bin yıl önce, milattan sekiz bin yıl önce nerede yaşadığımı neden bilmiyorum? Türkler neredeydi?

Neden Cumhuriyet bunu bana öğretmedi? Köy hakikaten Türkçe bir kelime, şehir bize ait olan bir kelime değil. İlk köyler neredeydi? İlk yapı malzemeleri nelerdi? Biz çadırda mı yaşıyorduk? Anadolu’nun dışında bulunduğumuz coğrafyada hangi yapı malzemeleri kullanılıyordu? Köy yaşantımız nerede başlamıştır?

Hüseyin Koç – Valla çalışmadığım yerden sordunuz. Türk tarihi ile ilgili Türklerin yerleşik hayata geçişi ile ilgili çok fazla bilgi sahibi değilim, doğruyu söylemek gerekirse ama sonuçta bir Göktürk anıtları biliyorsunuz yazıtları var. Yani bu konuya Faruk Ağabey daha iyi cevap verir.

Faruk Sezgin – Olur, Levent Ağabey hakkını helal et. Şimdi “Cumhuriyet bize niye öğretmedi” sözünüze katılamayacağım. Siz 58 doğumlusunuz, ben de 57 doğumluyum. Önemli olan sizin öğrenip öğrenme isteğiniz. Ben mesela şunu çok iyi biliyorum. Moğolistan’da, Türkistan‘da, Türkmenistan‘da beş bin yıllık, on bin yıllık şehirlerin bulunduğunu, arkeologlar bunları buldular, arkeolojik tarihte yayınladılar. Şimdi bakmayın biz göçebe, çadır toplumuyuz diyoruz ama ben o bölgelere gittim, gezdim, gördüm. Ben de Cumhuriyet çocuğuyum ve bana bunu öğretti. Önemli olan biz ne istedik. Şimdi biz hep Cumhuriyet kurulduğunda şununla büyüdük. Türkiye Cumhuriyeti’nin iki tane baş ağrısı var.

Bunu gayet iyi biliyoruz. Bize onu öğrettiler. Bir tanesi din, bir tanesi de güneydoğu meselesi. Ama öyle değil, biz ülkemizi sevmek zorundayız. Ben onu söylüyorum, aklımız var, iyi bir milletiz, ahlaklı bir milletiz. Ama bunu iyi kullanacağız. Yani çok güzel bir şey söyledin Cumhuriyet öğretmedi. Öğretti, ben 57 doğumluyum. Şu anda Moğolistan’da, Türkistan’da onbin yıllık şehirler bulundu. Ve bunlar bizim ecdadımızın. Bunları isterseniz girin internete, girin arkeoloji çalışmalarına göreceksiniz. Ha biz Türkler bulmadık, İtalyanlar buldu, Amerikalılar buldu, Kanadalılar buldu.

Gelelim köy meselesine, bizim köyümüzde kimse kalmadı. Yapacak bir şey yok. Köyleri boşalttık,  İstanbul’a geldik. İstanbul da bizim,  İstanbul’dan bizde umutluyuz, bunun için buraya geldik. Bunlarda sorun yok, sorun daha güzel bir hayata nasıl ulaşırız? Niye biz hep geriden geliyoruz. Dediğim gibi 68’de geldim, filmlerde görüp, düşünüyordum “Niye bizim Türk çocuklarımız gürbüz değil, güzel okullarda değil, güzel öğretmenlerle değil”. Ben ilkokulu köyde bitirdim, bir tek oda, bir öğretmen, bir-iki-üç-dört beş, çoğu bilir bunu aynı sınıftaydık. Öğretmen birinci saat bir sınıfa, ikinci saat bir sınıfa böyle ders yaptık. Daha güzeline layık değil miyiz, bizim neyimiz eksik. Bunları araştırırsak tarihte o soruların cevaplarını daha iyi bulacağız.

Üniversiteler ve Bilim. Ömer Özyılmaz, Salih Aynural ile..

0

Levent Ağaoğlu – Çok aydınlatıcı kavramlar kullandınız. Ben sizin kavramlarınızdan çıkıp çok kısa bir soru soracağım. Özü olduğunu düşündüğüm için yoksa kafamda çok sorular var. Şaban Bey bahsetti, sahada olmak, Ömer Bey bahsetti Avrupa’da bu üniversitelerin oluşumu. Salih Bey siz bahsettiniz, gündelik düşüncelerle hareket etmemek, buradan çıkan şu, talep eden kimdi. Avrupa bu üniversite düşüncesini İslam’dan alıyor. Ama ben burada talep konusunun önemli olduğunu düşünüyorum, yani Avrupa’da üniversiteler oluşurken talep eden kimdi? Bunu sanayici mi talep etti?

Bunu çok önemli bir soru olarak addediyorum. Dünya’da 500 üniversitenin içinde Türkiye’den seçilen üniversite ki, dünyanın 16. büyük ekonomisinden bahsediyoruz. Sıkı durun,  seçilen üniversite Boğaziçi Üniversitesi, onun da bulunduğu sıra 190, Boğaziçi Üniversitesi rektörü de çıkıyor, bununla övünüyor. Türkiye’den biz seçildik, diyor. Şimdi burada talep noktasına geliyorum. Yani hocam, Ömer hocam, Salih Bey sizde bir eklerseniz bir iki şey çok sevinirim. Talebin ben burada itekleyici güç olduğunu düşünüyorum. Orada Avrupa’da bunu sanayici mi talep etti, 11. yüzyılda yoksa oradaki Oxford üniversitesini, Bologna Üniversitesini kim kurdu, oradaki ticari sanayi erbabı mı kurdu?

Ömer Özyılmaz  – Çok soru kafanızda oluştuysa buna sevinirim. Bu tür toplantılarda bütün işleri halledersek bu bir işe yaramaz, ama kafanızda çok soru oluşturursak, ben onu daha da önemserim onu söyleyeyim. Oxford kurulurken, Bologna kurulurken henüz sanayi yok Avrupa’da, sanayi Bern üniversitesinin kuruluşu sırasında vardı, yani 1800’lerde başlamıştı. O da Almanya’dan ziyade İngiltere’de başlamıştı. Kim talep etti? Aslında bunu incelemek lazım, ancak şu var, arkadaşlar biraz önce konuları özet geçtiğim için söylemedim.

1800’lü yıllarda da Osmanlı’da medreselerin -bugünkü halinden memnun değiliz, artık bir şey üretmiyor, medreseyi daha iyi hale nasıl getiririz- diye medrese içerisinde ıslahat komisyonu oluşturuluyor. Avrupa’da da bu var, yani o dogmaları okuyan insanlar, -yeter artık yıllardır aynı şeyi okuduk, okuduk- diyorlar. Ama doğrusu ben bu konuda ilk kim incelemiş diye üzerinde durmadım. Fakat bunu gerçekleştiren Berlin Üniversitesini kurarken üniversiteye yeni bir fonksiyon katan ekip oturmuşlar, çalışmışlar birçok yenilik böyle olmuş zaten.

Şu telefonda ilk çıktığı zaman koskoca bir kutuydu, bir iki fonksiyonu vardı ama şimdi daha modern bir hale geldi ve yüzlerce fonksiyonu var. Bunun üzerinde çalışanlar mı geliştirdi yoksa kullanıcılar mı talep etti, bunu çok bilemeyiz ama gelişti. Üniversitenin kuruluşunda da toplumsal talep var, mevcuttan bıkma var, insanın yenilik ihtiyacı var. Yani yenilik, üretmek fıtridir. İnsanın doğasında vardır bu. Bunun gibi konular insanları harekete geçirmiştir. Ve sürekli gelişme, ilerleme anlayışını da buna katarak bunun üzerine çalışılabilir.

Salih Aynural – Avrupa’da sanayileşme döneminde dikkat ederseniz, uçaktan, mekikten tutun, buhar meselesi gibi şeyleri daha çok sanayi içerisindeki insanların, yani üniversite tarafından gelişmekten daha çok oradaki insanların ön plana çıktığını görüyoruz. Ama tabii burada şu var. Sanayicinin de belli bir dönemden sonra üniversiteyle birlikte işbirliği yapma düşüncesi çok önemli. Yani sanayicinin herhangi bir üniversiteyle çalışma içerisine girdiği zaman, buraya harcanacak paranın boşa gitmeyeceği fikri çok önemli. Bunun bir yatırım olduğu düşüncesi çok önemli. Biz de işte sanayicimizin Ar-ge noktasında üniversitelerle ilişkilerinde harcayacağı parayı yatırım olarak görme oranı çok düşük. Bunu yatırım olarak görmezseniz bunu boşa gitmiş bir harcama olarak algılarsanız, o parayı kolay kolay çıkarıp da Ar-ge’ye yatıramazsınız. Bizim Türkiye’deki temel sorunumuz bu. Biz Gebze yüksek teknolojideyken hocalar sanayiye gidiyor, size nasıl katkı sağlayabiliriz, diyorlardı. Ama biz hazır paket olarak alıyoruz derseniz, araştırma  olmayan bir yerde de bir sonuç ortaya çıkmıyor.

 

Yaşar Kalafat ile Türkistan

0

Levent Ağaoğlu – Bu toplantı için çok teşekkür ederim. Ben Yaşar Bey’in kitaplarını biliyorum ama karşınızda bu toplantıyı dinleyince benim çıkardığım netice Evliya Çelebi yaşıyor. Duvarda asılı olan posterde Yaşar Bey’in elliye yakın kitabı var. Balkanlardan Türkistan’a kadar çok değerli kitaplarınız var. Şimdi Balkanlarda Balkan kelimesi var, Türkmenistan’da Balkan eyaleti var.

Şimdi bu birliktelik, Türkistan kavramı bizde Doğu Türkistan olarak biliniyor ama koca Türkistan coğrafyası var. Coğrafyası diyorum, bir siyasi birliktelikten falan bahsetmiyorum. Bu coğrafya kavramını biz ne zaman hatırlayacağız. Bu anlamda sizin gezginci Evliya Çelebi tarzında eserlerinizin de böyle parça buçuk kitaplar halinde değil de, bir külliyat halinde yayınlanarak endekslenmesini bu bizim Türk entelijansiyasının bir görevidir, diye düşünüyorum. Buradan bir vazifeler çıkartıyorum entelijansiyaya. Çok teşekkür ederim.

Yaşar Kalafat – Evvela bu çalışmaların entelijansiyayla hiçbir ilgisi yok. Allah bilir bu böyle.

Levent Ağaoğlu – Entelijansiyadan kastım entellektüeller, aydınlar.

Yaşar Kalafat – Benim bir enteliyansiyam var o da burada oturuyor her kitabımda 40-50 tane alıyor. Allah razı olsun. Bende o parayı yayınevine veriyorum, toptan maliyetine oradan kitap geliyor. Böylece o kitaplar satılmış olduğu için oradan prestij kazanıyorum. Allah kabul etsin. Türkistan, malum bir Türkistan var. Doğu Türkistan var, Batı Türkistan var. Doğu Türkistan bugün Çin’in işgalinde, Batı Türkistan ise Kazakistan, Türkmenistan, Kuzey Afganistan ondan sonra Özbekistan o coğrafyayı kapsıyor. Terminolojiye gelince, biz maalesef Batı terminolojisini, ben şimdi terminoloji diyorum marifetmiş gibi kullanmaya meraklıyız. İşte onun yerine şimdi Orta Asya geldi, Türkistan’dı onun ismi, Batı literatürünün, edebiyat literatürünün hastasıyız.

Ben kitaplarımın hepsine muhakkak dizin ekliyorum. Çünkü o dizinlerden hareketle yeni çalışmalar yapmak kolaylaşıyor. Ancak bir hafta evvel çıkan beş kitabın dizini olmadı. Şimdi benim kitaplarımda editörüm, yazarım, kapak kompozitörüm, dağıtımım, hepsini  Cihan Bey biliyor, ben 78 yaşına girdim, daha fazlası olmuyor artık. Sonrasına kalan bir şey bu,  benden sonrakilere hayırlara vesile olursak. Balkan kelimesi malum dağlık demek. Hal bu olunca bu terminoloji Bosna Hersek’te var, Romanya’da var, yine Batı Trakya’nın bazı kısımlarında var, Anadolu’da var. Hatta Atatürk’ün Kürtlere dağlık Kürtler demesi de afaki değildir, bununla ilişkilendirilmiştir. Mesela Karabağ’da olduğu gibi. Dağlık, dağlı olmak hatta Azerbaycan’da Dağlılar diye bilinen çok küçük bir etnik kesim vardır, o bizim adeta ovaya inmeyen kesime verdiğimiz bir isimdir.

Dinleyici – Mustafa Kemal Atatürk’ün bizzati kendisi, o olayların içerisinde yaşayarak elde ettiği tecrübelerle aksaklıkları, fazlalıkları dizayn edip anlatırken, geri dönüp Osmanlı İmparatorluğu’nun büyük bir devlet olduğunu ifade etmiyor mu? Şöyle ki, ben Atatürk’ü Osmanlı İmparatorluğunun bütün kazanımlarına karşı duran bir şahsiyet olarak bilirim veya öyle empoze edildi bize.

Kamil Veli Nerimanoğlu – Atatürk, hiçbir zaman öyle olmadı. Cumhuriyet’in ilk on yılı kuruculuk devridir, ağır bir devirdir. İster istemez bazı şeylerden kopmalar ve devrimler gerçekleşmesi lazımdır. Ama elbette ne Atatürk, ne onun kabul ettiği devlet erkanı hiçbiri Osmanlı’ya karşı değildir. Ve kültür olarak adet, gelenek, millet olarak biz Osmanlı’nın devamıyız. Atatürk yalnız Türkiye’nin değil, Türk Cumhuriyetlerin ve Türk topluluklarının yani Türk dünyasının, arkadaşın Türkistan dediği -Türklerin yaşadığı yer- demektir, Türkeli veya Türkistan geleneklerinin hepsini o şartlarla altında dikkate almıştır. Bence o daha çok şimdiki siyasilerin, muhaliflerin, beğenmeyenlerin fikridir. Osmanlı-Türkiye Cumhuriyeti karşılaştırması gerçekleştirmeye çalışırlar, doğru değildir bu.