Mete Han

MÖ 356 Makedonya, Pella doğumlu Büyük İskender tarafından başlatılan Savaş Sanatı, MÖ 234 Moğolistan doğumlu Mete Han tarafından devam ettirilmiştir.  Türkler, Mete Han sayesinde Savaş Sanatı’nın ilk kurucuları arasında yer almışlardır.

28 Haziran 1963’te Türk Ordusu 600. kuruluş yıldönümünü kutladı. O tarihlerde, Türk Kara Kuvvetleri’nin kuruluşu Yeniçerilerin kuruluş tarihi olan 1363’e dayandırılıyordu. Aynı yıl,  Nihal Atsız, bunu eleştirerek Hiung-nu hükümdarı Mete’nin onluk sisteme dayalı bir ordu kurduğu düşünülen tarih olan MÖ 209’un Türk Ordusu’nun gerçek kuruluş tarihi olduğunu iddia etti. 1968’te Yılmaz Öztuna da Genelkurmay başkanı Cemal Tural’a bu öneriyi sundu. 1973’te ordunun kuruluşunun 610. yıldönümü kutlanırken Atsız yine bu iddiayı öne sürdü. 12 Eylül Darbesi’nden sonra bu iddia benimsendi, hâlen de MÖ 209 Türk Kara Kuvvetleri’nin kuruluş yılı olarak kullanılmaktadır.

Çin halk destanlarında Göktürk’lere karşı yapılan savaşa katıldığı sanılan Hua Mulan adlı kadın karakterinden esinlenen Disney’in Mulan çizgi filminde Çin seddi’ni aşarak Han Hanedanı’na saldıran acımasız “Hun” reisi “Şan-Yu”‘nun motifi Mete’den alınmıştır.

Ordunun kurucusu Mete Han’dır. Ve Mete Han’ın strateji ve taktik uyguladığını biliyoruz, bunların belgeleri maalesef yok. Tarihçilerimizin bu konularla ilgileri de yoktur. Strateji ve taktiğin Türk Silahlı Kuvvetleri’nde var olduğunu Hunlardan ve Göktürklerden bahseden Çin metinlerinde görüyoruz. Bu Çin metinleri tabii bizimkiler tercüme ettiler.

Savaş sanatının başlangıcı Aristoteles’in Makedonya’da İskender’i yetiştirdiği akademidir. Türklerde de Mete Han savaş komutanı bir stratejisttir. Çinli Sun Tzu’nun Savaş Sanatı kitabında anlatılan ise dövüş sanatıdır.  Sun Tzu bir filozof değildi. Bir bilgeydi, strateji ve taktik yeteneği yoktur onda. O bize dövüş sanatlarını anlatır. Bu bütün Çinli bilgelerde vardır. Sadece onda değil. Kung Fu, yani Konfüçyüs’te de vardır. Bütün bu doğu bilgeliklerinde “savunma sanatı” diye bilebileceğimiz olaylar vardır.

Savaş ve askerlik sanatı bunu aşar. Dövüş sanatı değildir yalnızca, bir savaş senaryosu düşünülür, öngörülür, orduyu nerden yürüteceksiniz, nasıl besleyeceksiniz. Osmanlı örneğinde gördüğümüz gibi aileyi de mi götürürsünüz. Götürseniz o aileyi de nerede barındırırsınız, ne yedirir ne içirirsiniz. Tarihçiler reddederler ama yine de bildiğimiz kadarıyla büyük sayıda asker yürütülür. İskender 60 bin kişiyi geçirir Anadolu’ya. Çanakkale üzerinden, Boğaz üzerinden muazzam bir rakam. Bu adamların beslenmesi, yürütülmesi, iaşesi ve onun yanında tabii taktik, doğrudan doğruya savaş sanatı kimleri yerleştirecek, okçularıyla, piyadesiyle, süvarisiyle.

Savaş sanatının sanıyorum en önemli esin kaynağı, satranç oyunudur. Üç olay, salt akla dayanır. Bunlar hiç karışmaz. Felsefe bilim, savaş sanatı ve satranç. Felsefe bilimde tabii başı çeken en önemli zirve salt olarak mantık ve matematiktir.

Bu anlamda kavgadan tamamiyle farklı bir olaydır savaş. Savaş ve ordu yeni bir olaydır. Milattan önce 4. yüzyılda başlar. Mete‘de zaten milattan önce 2. yüzyılda var. Bu dediğim yapıyı o Çinli bilgede (Sun Tzu) görmüyoruz.

Türklerin iktisadi faaliyetlerinin temeli madencilik ve hayvancılığa dayanan savaş ekonomisi idi. En dâhiyane savaş aleti olan ok Türkler tarafından geliştirilmiş ve atlar savaşlarda sürekli kullanılmıştı. Türklerin yüreği Devlet ve Askerlik ile doludur. Büyük İskender tarafından MÖ 300’lerde başlatılan Savaş Bilimi, Türklerde de mevcuttur. Mete Han MÖ 100’lü tarihlerde strateji ve taktikleriyle Savaş Bilimini ortaya koymuştur. Bu konudaki yazılı belgeler Çin metinlerinde mevcuttur ve Türk tarihçileri tarafından araştırılması, yeni bilgileri ortaya çıkarabilir. Mete Han’ın sarayındaki Çinli kâtipler yazışmaları kayda geçiriyorlardı.

Aristo tarafından başlatılan Savaş Bilimi ve Eflatun tarafından sistemleştirilen Devlet Felefesi’ne ayniyle Türklerde rastlamaktayız.

 

Kök’te olan, Kurucu olandır en büyük; MOTU..

 

Kaynaklar:

  • Prof Dr Teoman Duralı, Konferansları
  • Prof Dr Mahmut Arslan ile görüşme
Önceki İçerik
Sonraki İçerik
leventagaoglu
leventagaogluhttps://www.agaoglulevent.com
Düşünür, Araştırmacı Yazar, Şair. 1983 yılından buyana ihracat profesyoneli olarak çalışan Levent Ağaoğlu, 1997-2001 yılları arasında Hong Kong’da yaşadı; yaklaşan Büyük Asya Yüzyılı’nın ayak seslerini duydu hep. İsmail Gaspıralı’nın “Dil’de, Fikir’de; İş’te Birlik” idealinin peşinde koşarak Türk Evi, Düşünce ve İş Ocağı kitap serileri üzerinde çalışıyor; mütefekkir ve müteşebbis gözlem ve birikimlerini yazıya geçiriyor.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz


TWITTER

Son Eklenenler