Türk Keneviri

TÜRKİYE VE TÜRKİSTAN’DA KENDİR – KENEVİR KÜLTÜRÜNÜN KÖKENLERİ

 “…Yün eğiriyor, kendir eğiriyor, bez örüyor, karış (?) dokuyor ve yine diğer ustalar da, kendi kendilerine, kendi san’at işlerini işliyorlar ve emek vererek, zahmet çekiyorlardı…”

İyi ve Kötü Prens Öyküsü, < 1000

“Prens Kalyanamkara ve Papamkara” Uygur hikâyesi

Kaynak: Bahaettin Ögel, Türk Kültür Tarihine Giriş, Cilt 5, Türklerde Giyecek ve Süslenme, Ankara 1978, Kültür Bakanlığı Yayınları.ss.

Büyük Asya’da Hunlar’dan başlayarak giyim kuşam için ekilip biçilen kendir, Osmanlılar ile birlikte Küçük Asya’da özellikle Karadeniz bölgesinde olmak üzere bilhassa stratejik bir ürün vasfı kazanmış, savaş ekonomisinin olmazsa olmazı haline gelmiştir. 19.yüzyılda Batı ile savaşın gereği üretimi zirvelere çıkan kendir, 20.yüzyıl ortalarına doğru Batı’nın baskıları neticesinde Türkiye Cumhuriyeti’nde üretimi yasak bir ürün haline gelmiştir.

Kendir aynı zamanda kendimizdir, kendimiz olma mücadelesidir aslında. Her iki mücadele de birbiri ile içiçedir. 19.yüzyıl Merkantilizm çağında Baltalimanı Serbest Ticaret Anlaşması ile çökertilen Osmanlı Sanayii İngiliz Kumaşı’nın, 2.Dünya Savaşı sonrası ABD ile olan anlaşmalar ise Amerikan Bezi’nin önünü açmış ve Trabzon Bezi, Rize bezi ile birlikte yokolma sürecine girmiştir. Osmanlı topraklarında çıkan petrol ve yetiştirilen pamuk ele geçirilerek üretilen ve yerli acentalar ile ülkemize girişi yapılan ithal ürünler manivela olarak kullanılarak günümüze gelindiğinde ise kendimiz ile hesaplaşma sürecine girilmiştir.

21.yüzyıl başlarında hızlanmaya başlayan bu süreçde ortaya çıkmaya başlayan geçmişde kalan arşiv belgeleri de incelenerek yayınlanan kitabımızdaki çok yönlü sözlükler; dilimizin şaşmaz tanıklığıdır aynı zamanda.

Hun, Uygur ve Osmanlı atalarından miras kendir, kendimiz olma sürecinin mihenk taşıdır da. Mirasın gereği ise, binlerce yılın baştacı kültürümüzün yeniden değerlendirilerek daha da güçlendirilerek yaşatılmasını sağlamaktır.

Ögel hocanın ardından Nejat Diyarbekirli hoca 1969 yılında Türk Sanatı Tarihi ve Araştırma ve İncelemeleri adlı çalışmasında Ögel hocaya atıf yaparak Andronovo Kültürü dönemini Güney Sibirya için 1700-1200 olarak kabul etmiştir (Diyarbekirli, 1969:118). Ardından İbrahim Kafesoğlu 1977 yılında ilk baskısını yaptığı Türk Milli Kültürü adlı eserinde Rus arkeologlar Çernikov ve Kiselev’e atıf yaparak söz konusu kültür döneminin 1700’den itibaren hâkim olduğu Altay-Sayan bölgesine ve bu kabile mensuplarının yayılım sahalarından bahsetmektedir (Kafesoğlu, 2007:54). Son olarak 1978 yılında Emel Esin’in İslamiyet’ten Önceki Türk Kültür Tarihi ve İslam’a Giriş adlı çalışmasında Sibirya Bölgesinde M.Ö 2000-1200 yılları arasında Afanesyevo ve Andronovo Kabilelerinin AvrupaiMongoloid karışımı bir ırk tipinin vücuda geldiğinden ve Türklerin ataları olabileceklerinden bahsetmektedir (Esin,1978:3). İslam öncesi Türk Tarihi ve Sanatı için oldukça mühim çalışmalar yapmış olan bu değerli dört büyük Tarihçi ve Sanat Tarihçilerinin çalışmaları bu yıllardan günümüze değin Türk tarihçilerinin referansları olmuştur.

Kendir kaynakları incelememizin ana başlığında “Türkiye ve Türkistan” sınıflaması önerilmiştir. Kültür kökenlerimiz bir bütünlük arzeden iki uçlu bölge içinde şekillenmiştir. Umarız önerilen sınıflama kültürel, siyasi, iktisadi, stratejik ve jeopolitik incelemeler için de temel alınır.

Türkistan boyutunu merkez alan değerlendirmede yirmi civarında Türk boyları Büyük Asya genişliği içinde incelenirken, etrafında yer alan Uzakdoğu, Hind Kıtası, Rusya ve Yakındoğu bölgelerine de değinmelerde bulunulmuştur.

Türkiye bölümünde ise Avrupa, Dönemler, Coğrafyalar, Teknikler ve Kaynaklar başlıkları altında incelenmiştir. Buradaki benzer bir tersyüz edici bakış açısınının da Küçük Asya-Türkiye merkezli olarak başta ülkemiz kültür insanları olmak üzere yeniden değerlendirilmesi hususunun gündeme gelmesi dileğimizdir.

Antik Anadolu’dan başlayan dönemlerin sonunda  Türkiye Cumhuriyeti’nde kendir konusu da irdelenmiştir.

Teknikler bahsinde kullanım alanları beslenme tekniklerinden başlayarak yedi alt başlık altında incelemeye tabi tutulmuştur.

Kaynaklar bahsinde Dilimizin zenginliği sözlükler ve Arşiv kayıtları incelenerek bir kez daha bizleri hayranlık içinde bırakmıştır. Yirmiye yakın sözlük incelemesinde en dikkat çekici olanları yeradları ve arşiv (Osmanlı ve Cumhuriyet) incelemesinden çıkan beşyüzü aşkın söz dağarcığımızdır.

Kendir ile alakalı sözlerimizin dile getirilerek geniş bir gündem oluşturması bir gerekliliktir.

Kaynaklar bahsinin Kaynakça alt başlığında ise bibliyograf Bülent Ağaoğlu, onbir altbaşlık altında kaynakları titizlenerek, arkeolojik bir kazı misali günyüzüne çıkarmıştır.

Çalışmamızı herzaman olduğu gibi şiir ile sonuçlandırarak kültüre sanatsal açıdan da katkı sağlamaya çaba gösterdik.

Zaman, Zemin (Yeradları, ülkeler, bölgeler), Zihin (Kişiler, Kavramlar, Terimler) temelli geniş bir dizin oluşturularak çalışma sonlandırılmıştır.

Detaylı ve çokyönlü kaynak kitaplar incelememizden çıkan tez ve iddia ise Kendir’den yola çıkılarak Kendimiz’e varmış olmanın mutluluğudur. Kendimize ait olanlara sımsıkı sarılmak, olmayanları ise ayıklamak başlıca bir vazife olmak gerektir.

Büyük Asya’da Hunlar’dan başlayarak giyim kuşam için ekilip biçilen kendir, Osmanlılar ile birlikte Küçük Asya’da özellikle Karadeniz bölgesinde olmak üzere bilhassa stratejik bir ürün vasfı kazanmış, savaş ekonomisinin olmazsa olmazı haline gelmiştir. 19.yüzyılda Batı ile savaşın gereği üretimi zirvelere çıkan kendir, 20.yüzyıl ortalarına doğru Batı’nın baskıları neticesinde Türkiye Cumhuriyeti’nde üretimi yasak bir ürün haline gelmiştir.

Kendir aynı zamanda kendimizdir, kendimiz olma mücadelesidir aslında. Her iki mücadele de birbiri ile içiçedir. 19.yüzyıl Merkantilizm çağında Baltalimanı Serbest Ticaret Anlaşması ile çökertilen Osmanlı Sanayii İngiliz Kumaşı’nın, 2.Dünya Savaşı sonrası ABD ile olan anlaşmalar ise Amerikan Bezi’nin önünü açmış ve Trabzon Bezi, Rize bezi ile birlikte yokolma sürecine girmiştir. Osmanlı topraklarında çıkan petrol ve yetiştirilen pamuk ele geçirilerek üretilen ve yerli acentalar ile ülkemize girişi yapılan ithal ürünler manivela olarak kullanılarak günümüze gelindiğinde ise kendimiz ile hesaplaşma sürecine girilmiştir.

21.yüzyıl başlarında hızlanmaya başlayan bu süreçde ortaya çıkmaya başlayan geçmişde kalan arşiv belgeleri de incelenerek yayınlanan kitabımızdaki çok yönlü sözlükler; dilimizin şaşmaz tanıklığıdır aynı zamanda.

Hun, Göktürk, Uygur ve Osmanlı atalarından miras kendir, kendimiz olma sürecinin mihenk taşıdır da. Mirasın gereği ise, binlerce yılın baştacı kültürümüzün yeniden değerlendirilerek daha da güçlendirilerek yaşatılmasını sağlamaktır.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

leventagaoglu
leventagaogluhttps://www.agaoglulevent.com
Düşünür, Araştırmacı Yazar, Şair. 1983 yılından buyana ihracat profesyoneli olarak çalışan Levent Ağaoğlu, 1997-2001 yılları arasında Hong Kong’da yaşadı; yaklaşan Büyük Asya Yüzyılı’nın ayak seslerini duydu hep. İsmail Gaspıralı’nın “Dil’de, Fikir’de; İş’te Birlik” idealinin peşinde koşarak Türk Evi, Düşünce ve İş Ocağı kitap serileri üzerinde çalışıyor; mütefekkir ve müteşebbis gözlem ve birikimlerini yazıya geçiriyor.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz


TWITTER

Son Eklenenler