Ana SayfaLiderlikLider’lerEcevit ve Özal ortak bir noktada buluşmuşlar.. 

Ecevit ve Özal ortak bir noktada buluşmuşlar.. 

ÖNCE FİKİR HÜRRİYETİ…

Başlık: 

Önce Fikir Hürriyeti…

Kaynak: 

Ulus, “Günün Işığında”, Sayı: 11758, s. 1

Tarih: 

1955-09-16

Lokasyon: 

Atatürk Kitaplığı, 152/29

Metin: 

GÜNÜN Işığında

Önce fikir hürriyeti…

Avrupa’nın ortaçağlarda yaptığı fikir hürriyeti mücadelesine biz, yirminci yüzyılın ikinci yarısında, henüz başlamış bile sayılmayız. Ortaçağ Avrupasının karanlık günlerinde hür fikirli bir insan kilise gözünde ne kadar zararlı ve tehlikeliydi ise, bugün de Türkiye’de hür fikirli insan, hür fikirli şöyle dursun, iyi kötü düşünebilen, düşünce istiklâli aramaksızın da olsa kafasını işleten insan, o kadar zararlı ve tehlikeli sayılmaktadır.

İşte bizim demokrasi denemelerimizin her seferinde çıkmaza saplanması, ve her seferinde fikir muhtevasından yoksun bir mücadele haline dökülüp soysuzlaşması, biraz da bundandır. Daha memleketimizde fikir hürriyeti mücadelesi yapılıp kazanılmadan, bu mücadelenin yapılmasına fırsat ve imkân verilmeden, biz, siyasî hürriyet mücadelesine girişiyoruz.

Gerçi beklenirdi ki, Avrupalılar fikir hürriyeti mücadelesini yapıp kazandıktan yüzlerce yıl sonra biz yeniden o mücadele safhasını geçirip büsbütün zaman kaybetmek zorunda kalmıyalım; Avrupa medeniyetinin gelişmesinde ve yaşamasında fikir hürriyetinin ne kadar hayatî bir rol oynadığını gözönünde tutarak, ona, hiç mücadelesiz, kapılarımızı açalım!

Böyle olması beklenirdi ama, olmadı.

Biz sandık ki Avrupa medeniyeti, frijider gibi, otomobil gibi bir mamul maddedir; nasıl Londra’da yapılmış bir otomobil ithal edildiği zaman Ankara yahut İstanbul sokaklarında da yürüyebiliyorsa, Avrupa medeniyetini de öyle mamul bir nesne gibi ithal edip memleketimizde tıkır tıkır işletebiliriz.

Tabiî bu, olacak şey değildi! Bir medeniyet, köklerini besliyen unsurların bulunmadığı bir toprağa dikilince tutmaz, gelişme gücünü kaybedip, cansız kalmış bir ağaç gövdesi gibi yıkılıverirdi.

İşte şimdi biz de, ithal malı bir medeniyetin, kökleri gıdasızlıktan çürümüş bir ağaç gibi yıkılıp toprağımıza cansız serilmek üzere olduğunu görüyoruz.

Ortaçağlarda devlet kuvveti bugünkü kadar merkezileşmemiş, teşkilâtlanmamıştı. Onun için, hür fikirli adam, karşısında hemen yalnız kiliseyi bulurdu.

Biz ise, fikir hürriyeti mücadelemizi, hem din müessesesinin ortaçağ Avrupasındaki kadar nüfuzlu kaldığı, hem de devlet kuvvetinin merkezileşmiş ve çok iyi teşkilâtlanmış olduğu bir çağda yapmak zorundayız.

Gecikmiş, çok gecikmiş bir fikir hürriyeti mücadelesini bu kadar ağır şartlar altında yapmak, güç iş. Bazan ümit kıracak kadar güç… Fakat, fikir hürriyetine ihtiyaç duyacak kadar erginleşmiş her Türk aydını, ne kadar ağır şartlar altında da olsa bu mücadeleyi yapmak ve kazanmak zorundadır. Yoksa, siyasi hürriyet için giriştiğimiz her mücadele yenilgiyle sona ereceği gibi, Türkiye de, ilelebet Batı medeniyetinin bir taklitçisi durumunda kalacaktır.

Bülent ECEVİT

Kaynak: BÜLENT ECEVİT’İN KÖŞE YAZILARI 1950’lerde Sanat ve Siyaset

http://www.ecevityazilari.org/items/show/497

 

SERBEST DÜŞÜNCE VE DÜŞÜNCEYİ İFADE HÜRRİYETİ, TURGUT ÖZAL

Fikri sahada değişim

Ben bütün bunların hepsini bir tarafa bırakıyorum, diyorum ki, bence en önemli değişiklik, esas fikri sahada yapılmıştır, kafada, mantalitede yapılmıştır. Bir düşünebilir misiniz? Biz mal mı ihraç ederdik, yoksa adamlar gelip bizden alırlar mıydı? Ben bu işte 42 senedir çalışıyorum. Bütün gayretimiz acaba biz dışarıya mal satabilir miyiz? Adam gelir, bizden kendisinin dikte ettiği şartlar içerisinde mal alır. Bütün mallarımız böyle alınmıştır. Bugün, eline çantayı alıp, dünyanın her tarafında pazarlama yapan insanımız var. Demek ki, insan da yetişmiş. Kafa yapısı değişmiş. ss.265

Karar Vermek

Ben esas itibariyle, demin de ifade etmeye çalıştım, 21. asra girerken insanoğlunun kendi meselesinde, bizzat kendisinin karar vermesini öngörüyorum. Eğitim ayrı bir konu tabiatıyla, çok iyi bir eğitim vermemiz lazım. Çok iyi bir kültür vermemiz lazım. Bu imkânları ortaya koyalım. Ama tabular ortaya koyarak, yasaklayarak bir noktaya varmanın mümkün olmadığı kanaatindeyim. Çünkü bugün, ‘bu iyi bir konu’ veya ‘şunu yasaklayalım’ diyebilirsiniz. Belki de söylediğiniz doğrudur. O günkü şartlar içerisinde doğrudur. Ama hiç düşündünüz mü? Bir kere yasaklamaya başladığınız zaman veya bu yasaklama gücünü birinin eline verdiğiniz zaman, acaba nerelere kadar yasaklama gidecektir. Bazen yanlış fikirlerin bile ortaya konulması, fikirleri yasaklamaktan çok daha iyidir. Yanlış fikirler ortaya atılabilir. Son okuduğum bir kitapta da vardır. Aynen serbest pazar gibi, fikirler, pazarında değer kazanır. Bu değerler içerisinde o fikirden daha iyi fikirler varsa, bunlar önce çıkar. Tabii şu yanlışlıklar da yapılabilir: İyi bir medyanın propaganda tekniklerinden dolayı bazı yanlış fikirler de doğruymuş gibi bir süre kabul edilebilir. İşte Komünizmin kabul edilebilmesi gibi… Başka sebepler de var. Ama eninde sonunda bunlar yıkılmaya mahkumdur. Bunun yıkılmasını sağlayan, gene serbest fikir ortamıdır. Serbest fikir ortamı yoksa, o kötü fikirlerin yıkılması, bence imkân dahilinde değildir. ss. 279-280

Tabular Altında Ezilmek    

Tabular altında bir ülkenin ezilmesi, tehlikeli ve korkulacak bir husustur. İnsanların düşüncelerinin bloke edilmesi tehlikelidir. Benim gördüğüm ileri ülkelerin en önemli tarafı budur. Hakikaten ileri ülkeler, araştırma yapabilen, daha fazla serbest tartışma ortamı sağlanabilen ülkelerdir. Fikir ve düşünce hürriyeti çok eskiden beri 300-400 senedir var. Araştırma kafasına da bu ülkeler sahipler. Çünkü insanoğlu yaradılışından itibaren hep etrafına bakarak ‘neden, niçin’ böyle diye soruyor. Çocukluğumuzda annemize veya babamıza (Annenizden babanızdan korkmuyorsanız muhakkak ki) şu nedir-niçin diye sual sorarsınız. Ben annem çok sualler sordum. Bazen bunalırdı, ‘neden bu kadar sual soruyorsun’ diye. Ama, insanoğlu da sula sorarak öğreniyor. Araştırarak öğreniyor. Onun için bazen yanlış fikirler olabilir, ama bunları da tavsiye edecek gene serbest fikir ortamıdır. Bunu ortaya koymamız lazım. İnancım odu ki, iyi bir eğitim ve sağlam bir terbiye verebilirsek bunu aşabiliriz. Aslında İslam inanışında da bununböyle olduğu düşüncesini taşıyorum. Daha serbest bir tartışma ortamı olduğu kanaatindeyim. Çok kesin olarak ‘bunu düşünemezsiniz, bunu yapamazsınız’ dedikleri, mahdut hususlar vardır. Benim bildiğim kadarıyla “Sakın Allah’ın nasıl bir şekil olduğunu düşünmeye kalkmayın, çünkü kafanız bunun için yaratılmamıştır,” derler. Bildiğim sadece bu var. Onun dışında İslam “Birçok şey düşünün, taşının, bu niye böyle olmuştur diye sualler sorun, neticede belki doğrusunu bu şekilde bulacaksınız,” der. Araştırma hep böyle yapılmıştır. Başka türlü de mümkün değildir.

Bizim kültür yelpazemiz çok geniş. Çünkü biz bir imparatorluk bakiyesiyiz. Her taraftan insanlar gelmiş bize. Geçenlerde Abhazya’da bir hadise oldu, bizim bütün Çerkezler, Abazalar hepsi ayağa kalktılar, hepsi akraba çıktı. Türkiye’de 3,5-4 milyon Çerkez Abaza var, deniyor. Biz bunu bilmiyorduk… Sonra Bosna’da hadiseler oluyor, Türkiye’de bununla ilgili aksi seda var. Yarın Arnavutluk’ta Kosova’da olur, gene Türkiye’de aksi sedası duyulur. demek ki, böyle bir karışım içindeyiz. Çok çeşitli, kökten gelmiş insanlar var. ss.282-283

Serbest Düşünce Ortamı 

Amerika Birleşik Devletleri’nde birçok yerlerde bulundum. Japonya’da da bulundum, Avrupa’da bulundum. Amerika’da ise uzun müddet bulundum. Ben Amerika’nın hâkimiyetini kaybedeceğini hiç zannetmiyorum. Görülebilir bir istikbalde kaybedeceğini zannetmiyorum. Daha fazlasını tahmin etmek mümkün değil. Amerika’nın diğer ülkelerden en önemli farkı, orada çok ciddi bir serbest düşünce ortamı var. Araştırma ortamı var. Serbest bir teşebbüs kabiliyeti var. Hepinize sorayım, Almanya’ya giderseniz elektronik sahasında hangi firmalar var… Size iki yer gösterirler, Siemens derler, birkaç yer gösterirler. Fransa’da belli isimler, Hollanda’da Philips, İngiltere’de Marcony, birkaç tane isim… Amerika’da devamlı yenileşme var. Çünkü insanlar inanılmaz derecede düşünüyor ve üretme kabiliyetleri var. Bu da serbest düşünceden ileri geliyor. Japonya’daki araştırma ne kadar fazla olursa olsun, Amerika’daki kadar netice alıcı bir şey olduğunu zannetmiyorum. Japon milletinin en önemli hususiyeti, araştırılmış bulunmuş bir hususu, bir neticeyi alıp onu ticari hale getirmeyi çok iyi bilmeleri. O tarafları çok kuvvetli. Keşif üzerine sistem kuruluyor. Bu keşfin ticari hale getirilmesinde Japonlar’ın üzerine yok… Ben Avrupa’nın daha tutucu olduğu kanaatindeyim. İleride Avrupa’nın problemi olacaktır. Amerika devamlı değişiklik içindedir. Ama ne zaman bu değişiklik sona ererse, değişikliği yapamaz hale gelirse, o zaman Amerika aşağıya doğru gider. Zaten değişimin önemi buradadır… Her an yeni yeni şeyler bulup, değişimi sağlayabiliyorlar. Birçok başlangıç orada. Hep onu gördüm.ss. 303

Nesiller ve Farklı Düşünce

Biz tek parti devrinden kalma, Cumhuriyet’in ilk nesliyiz, onu hemen söyleyeyim. Ben 1927 doğumluyum. Demek ki, Cumhuriyet’in ilk nesli sayılırız. Bugün eğer her nesil arasında 20 sene fark olduğunu düşünürseniz, aşağı yukarı 3., 4. nesle geliyor. 4. nesil gelmeye başladı. Bizden evvelki nesil Osmanlı döneminde doğmuş nesildir. Onlarda Osmanlı döneminin tesirleri daha fazladır. Bizim zamanımızda bu tesirler altında olmuşuz. Biz ve bizden sonraki nesilde Cumhuriyet’in tesirleri daha fazla vardır. Tabii kabul etmek lazım, Osmanlı devri ile Cumhuriyet devri oldukça birbirinden farklı. Anlayışlar farklı, birtakım meseleler üzerinde düşünmez tarzları farklı, bazı meselelerde önyargılar size bir nev’i zekrediliyor. ‘Böyle düşüneceksiniz’, ‘Bundan farklı düşünmeyeceksiniz’ diye. Zannediyorum toplumu ileride meydana getiren de bugünkü bazı problemler nesiller arasındaki farklı düşüncelerin çarpışmasından meydana geliyor. Bunun tesirlerini hâlâ hissediyoruz. Ve bu dalgalanma belki 10-15 sene sonra, daha düzgün bir akışa girecek. Fikir ihtilaflarının temelinde bazı anlayış farkları yatmaktadır. Bugün dikkat edin, su yüzüne çıkan ihtilafların temelinde Cumhuriyet’in başlangıcındaki bazı fikirlerle, sonradan demokrasi devrindeki bazı fikirlerin çarpışması vardır. Ama zamanla bunun değişeceğini, daha enteresan bir yaklaşımın meydana geleceğini tahmin ediyorum.ss.315-316

Fikre Saygı ve Münakaşa

Yapılacak şeyler nedir? Böyle bir konuma gelip 15 gibi bir sayıda ülkenin arasına girebilmek için ne yapmamız lazım? Bir kere bazı prensipler var, bu prensiplerin dışına çıkmamamız lazım. Ben prensipleri toparladım, muhtelif yerlerde de söylüyorum. Bir tanesi, ‘Fikir, düşünce ve düşünceyi ifade hürriyeti”. Bundan Türk toplumu vazgeçemez. Hatta burada şunu söyleyeceğim, birtakım eski alışkanlıkları baskılarla yok bilmem şu düşünceyle, bu düşünceyle ‘Siz bunu konuşamazsınız,” gibi lafların, tamamiyle ortadan kalması lazım. Bu toplum kavga etmeden, münakaşa etmesini, netice almasını, uzlaşmaya varmasını muhakkak bilmelidir. Ama, uzlaşmaya varabilmenin yolu münakaşa edebilmekten geçiyor, fikrini söyleyebilmekten geçiyor, fikre saygı duymaktan geçiyor. Bunlar olmadıktan sonra hakikaten bir uzlaşmaya varmak mümkün değil. Niçin bunu söylüyorum, onu da ifade edeceğim: Ben birçok ülkeyi gördüm. Bir şeyler bulabilen, bir şeyler keşfedebilen, bir şeyler icat edebilen ve birtakım yenilikler getiren ülkelerin hepsinde, –belki bir iki tane, belki iki üç tane bu ülke– en önemli hususiyet serbest bir düşünce ve düşünceyi ifade hürriyetinin olduğunu gördüm. Her şey münakaşa ediliyor. Sizin bugün bu da münakaşa mı edilir dediğiniz konular dahi münakaşa edilebiliyor. Zannediyorum burada önemli bir nokta var. Toplumun bunu artık çok, hele sizin seviyenizdeki insanların, artık bu konuyu hiç münakaşa etmeden kabul etmesi lazım. Ama maalesef ben şahsen bu konuda epey baskı altındayım. “Şu konuyu düşünemezsin!” dahi diyebilen insanları görüyorum. Köşelerde yazı yazanları görüyorum. Bundan korkmuyorum. Böyle bir şey hatırıma bile gelmez, ama sessiz de durmayalım, biz de fikirlerimizi söyleyelim. Çünkü fikirler söylene söylene muhakkak daha iyi olur ve bunu başka da yolu yoktur. Bir fikri beğenmeyebiliriz, ama o fikrin ortadan kalkabilmesi, gene o fikir pazarına gelip, münakaşa edilmesine bağlıdır. Aynen serbest pazar gibi. Mallar nasıl geliyor, en iyisi nasıl bulunuyorsa, fikirler de öyle bir pazara gelecek, o fikir pazarında biz en iyisini bulacağız. Bazen birtakım dogma fikirlerle ideolojik birtakım baskılarla maalesef bunların dışında oluyoruz. Ama ben toplumun, benim söylediğim istikamette gittiğine kaniyim. Eski kafaların, şunu da konuşma, bunu da böyle söyleyemezsin, bunu da münakaşa edemezsin, diyen kafaların artık Türkiye’de geride kalmaya başladıklarını çok iyi görüyorum. Toplum bunların hiçbir zaman peşinden gitmeyecektir. Belli bir süre sonra bunlar sınıfta kalacaklardır. Bunu hepimiz göreceğiz. Çünkü ileriye bakan bir toplum, başka türlü olamaz. Ve inanınız, keşif yapmanın, bilimsel araştırma yapmanın da hususiyeti buradan geliyor. Hiç çekinmeden, korkmadan, araştırmak gene bu şekilde bir fikir hürriyetine bağlıdır.  

Kaynak: Turgut Özal’ın  Anıları, Mehmet Barlas, Sabah Kitapları, İstanbul, 1994

 

 

 

leventagaoglu
leventagaogluhttps://www.agaoglulevent.com
Düşünür, Araştırmacı Yazar, Şair. 1983 yılından buyana ihracat profesyoneli olarak çalışan Levent Ağaoğlu, 1997-2001 yılları arasında Hong Kong’da yaşadı; yaklaşan Büyük Asya Yüzyılı’nın ayak seslerini duydu hep. İsmail Gaspıralı’nın “Dil’de, Fikir’de; İş’te Birlik” idealinin peşinde koşarak Türk Evi, Düşünce ve İş Ocağı kitap serileri üzerinde çalışıyor; mütefekkir ve müteşebbis gözlem ve birikimlerini yazıya geçiriyor.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz


TWITTER

Son Eklenenler