Notice: _load_textdomain_just_in_time işlevi yanlış çağrıldı. td-cloud-library alan adı için çeviri yüklemesi çok erken tetiklendi. Bu genellikle eklenti veya temadaki bazı kodların çok erken çalıştığının bir göstergesidir. Çeviriler init eyleminde veya daha sonra yüklenmelidir. Ayrıntılı bilgi almak için lütfen WordPress hata ayıklama bölümüne bakın. (Bu ileti 6.7.0 sürümünde eklendi.) in /var/www/vhosts/agaoglulevent.com/httpdocs/wp-includes/functions.php on line 6121
Tefekkür Medeniyeti: Karınca Duası - Levent AĞAOĞLU - Page 43
Ana Sayfa Blog Sayfa 43

Tefekkür Medeniyeti: Karınca Duası

0
“Yarın divânına Hakkın varınca/ Süleyman’dan alır hakkın karınca.” Zenbilli Ali Efendi

“Dırahtı (ağacı) sarmış olsa eğer karınca/ Zarar var mı karıncayı kırınca.” Kanuni Sultan Süleyman

Duasını karınca ile adlandıran, karıncayı ezmeyen bir medeniyetin mensuplarıyız. Ne mutlu bizlere..

Filibe muhaciri rahmetli Fadliye babaannemden hatıra 100 yıllık Karınca Duası. Karınca Medeniyetindeniz.

Tefekkür Medeniyeti: Düşünce Hayatımızı İnceleyen Düşünürler: İsmail Hakkı Aydın

0

          :::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::

SÖYLEŞİLER

  1. Musiki ve Enigmatik Beyin, ASAM Konferansı, Prof Dr İsmail Hakkı Aydın, 25.02.2017
  2. Prof. Dr. İsmail Hakkı Aydın bir beyin cerrahının İslam’a bakışı Sözün Özü programı (2)  (1) 28 Aralık 2016
  3. Beyin Fikir ve Kozmik Alem 1 / 2/  10 Aralık 2016
  4. Prof. Dr. İsmail Hakkı Aydın – İslam’da Bilimin Yeri; 30 Ağustos 2016
  5. Prof İsmail Hakkı Aydın Konferansı, ASAM, 26 Mart 2016  “ ZİHİN KONTROL VE TERÖR ”
  6. Bilim-İnsan-Din ve Tarih İlişkisi Gözcü – İsmail Hakkı Aydın – 3 Ocak 2016
  7. Prof İsmail Hakkı Aydın Konferansı, “ İLİM, SANAT VE KURAN ”, ASAM, 21 Kasım 2015
MAKALELER
  1. 7 Ocak 2013 Prof. Dr. İsmail Hakkı Aydın – MAKALE PAZARI (Medimagazin)
  2. Matematik ve Düşünce, Prof Dr İsmail Hakkı Aydın, Sinir Sistemi Cerrahisi Derg 1(4):209-213, 2008
  3. Bilim ve İlim
  4. Ne İsa’ya ne de Musa’ya…
  5. Bilimsel Makale nedir, ne değildir..
  6. Bilim ve Saygı
  7. Matematik ve Düşünce II
  8. Matematik ve Düşünce I
  9. Bir Felsefi Yolculuk
  10. Bilim ve Azim
  11. Akıl Zeka Etkileşimi
  12. Kalemin Gücü
  13. NöroBalans
  14. Yunus’ta Estetik ve Mikrosanat – 2
  15. Yunus’ta Estetik ve Mikrosanat – 1
  16. Entelektüel Sermayemiz
  17. Bilim Nereye Koşuyor-2
  18. Bilim Nereye Koşuyor?-1          :::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::
 
 

                      ŞÜPHE MERAK VE YARATICILIK KONFERANSI 06012018

 
 
 
                       Musiki ve Enigmatik Beyin-1, ASAM Konferansı,
                              Prof Dr İsmail Hakkı Aydın- 25.02.2017
                          Musiki ve Enigmatik Beyin-2, ASAM Konferansı,
                             Prof Dr İsmail Hakkı Aydın- 25.02.2017
 
Prof. Dr. İsmail Hakkı Aydın bir beyin cerrahının İslam’a bakışı Sözün Özü programı (2)  28 Aralık 2016

Sözün Özü – Prof. Dr. İsmail Hakkı Aydın bir beyin cerrahının gözüyle İslam’a bakışı 21 Aralık 2016



                                  Beyin Fikir ve Kozmik Alem 1 / 10 Aralık 2016



                                  Beyin Fikir ve Kozmik Alem 2 / 10 Aralık 2016

 





Prof. Dr. İsmail Hakkı Aydın – İslam’da Bilimin Yeri; 30 Ağustos 2016

 
Prof İsmail Hakkı Aydın Konferansı, ASAM, 26 Mart 2016 NOTLARI:


26 MART 2016 CUMARTESİ KONFERANSIMIZ

KONU : “ ZİHİN KONTROL VE TERÖR ”
KONUŞMACI:  PROF. DR. İSMAİL HAKKI AYDIN, ÜNLÜ BEYİN CERRAHIİSMAİL HAKKI AYDIN
TARİH:  26 MART  2016 CUMARTESİ

Akıl rahmanidir insanidir.

Teakkul. Akıl. Bağ

Hayvanlarda zeka var akıl yok.

Eleştirel akıl ekolü: Eflatun Aristo, Anaksimendros, Anaksimenes, Ksenophon

Zeka ve nefis müspet düşünmez hep egoisttir.

Kişilik: genler

Sözler, düşünceler, karakter, kader

Fatır suresi. Omuzlarınıza yükledik.

Genler bir projedir.

Zeka, şeytan, nefis, akıl, ruh ve vijdan

Medya ve Din: Şuuraltında etkili faktörler.

Hac suresi 47: bir yıl bin yıl

Muhteris ve müşteki olmalıyız.

Teakkul, Tefekkür, Tezekkür.

Fahrettini Razi:  Matematik geometri lazım (1149-1209)
İmamı Rabbani: Matematik geometri lazım değil (17.yy)



Bilim-İnsan-Din ve Taih İlişkisi 
Gözcü – İsmail Hakkı Aydın – 3 Ocak 2016

Prof İsmail Hakkı Aydın Konferansı, ASAM, 21 Kasım 2015 NOTLARI:


21 KASIM 2015 CUMARTESİ KONFERANSIMIZ

KONU : “ İLİM, SANAT VE KURAN ”
KONUŞMACI: İSMAİL HAKKI AYDIN PROF. DR.
TARİH:   21 ismailhakkiKASIM 2015 CUMARTESİ
PROGRAM:
YEMEK : 13:00
KONFERANS: 14:00
ÇAY İKRAMI : 16:00
YER : Avrasya Bir Vakfı Genel Merkezi, Küçükçekmece, İSTANBUL

TEL: 0 212 580 08 53



Evamil Aşire: On Emir

Ferdi: Uhrevi

  • 1000 yıl
  • 1040
  • 1100
  • 1200

Öğretilmiş cehalet konusu
İnsanlığın temelinde hayra karşı bir düşmanlık vardır.
Muhiddin Arabi’yi 4 mezhep imamının kararı ile idam ettik.
İmamı Azamı aynı şekilde katledilmiştir.
1.7 milyarlık İslam alemi 5 milyonluk bir güruhun  kontrolündedir.

LAWRENCE 4 YIL BOYUNCA ANTEP’TE İMAMLIK YAPTI, VAAZ VERDİ

Caber, Hayesn, Farabi, İbni Sina, Farabi,
Medinetül Fazıla: Farabi
Kanun sazını Farabi icat etti.
AbbdülKadir Maragi, Türk Musikisi nazariyesini yazdı.

  • 1048 ibni sina ölüm tarihi
  • 1111 gazali’nin ölüm tarihi
  •  767  imamı azam’ın ölüm tarihi

George Sarton: Çağdaş bilim tarihçisi
1540 İngiltere: 8.Henry:  Berberler Cerrahlar Cemiyeti
Tarikatlar ürettik. Münbit bir kol.
Müşteşrikler.

Karanlığa gömüldükten sonra, 17.yy’a kadar doğudan alim çıkmadı.
Mevlevilik hadisesi

Batılılar; İslam’ın ne kadar bilimsel olduğunu biliyorlar.
Bizi Kuran’dan soğutmak
Kuran’ın yerine Mesnevi’yi koyma çabaları 17.yy’dan beri devam etmiştir.
İlk Rektör: Gazali; Nizamiye Medresesi’nde
Zemahşeri
1000 yıllık müktesebat

%60 ayetler:  Emir. Neden tefekkür etmiyorsunuz?

Emir: ilim farzdır. (bedebn ilimleri)
Esas İlim: Matematik, Kimya vb.

Evvelyayı tefekkürü

Takva ne demektir.? Kendi sahasında 1 numara olan demektir.
Hayrül Nas.
Bakara Suresinin 3.ayeti
Korkuyorum; toplumsal konularda hesaba çekileceğiz.

Eş şükrü bi amel

Nisa 1.ayet: ferdi mükellefiyet bir imandan sonradır.

İttekü rabbekü
Min nefsin vahidettin

Vahidettin burada müennesdir.

Ve haleve zevceha
İhtilafi ümmeti rahmetün
(ümmetimin ihtilafı rahmetlidir.)

Vel kebere reddenahu
Aya yörünge tayin ettik.
Fetenahtı ruhu

(insanı ruhumdan üfledim)
Rahim; Allah’ın sıfatıdır.
İnsan mukaddes.

1000 yıllık fetret devri
İki günü birbirine eşit olan mümin bizden değildir.

El harbu hiletün

1000 yıldır dinimizi yorumlayanlar bize başka şeyleri dikte etmişler.
Newton/Tesla: Onlar mı, bizler mi Müslüman?

Allame bi kalem

Çare:
1499 endülüs yıkılıyor.

İlahiyat Fakültesinde Matematik, Fizik yok.
Kuran’da hepsi var.
Neden İlahiyat, sözel’den öğrenci alır?
ÖNERİ: İLAHİYAT, İSLAM TEKNİK ÜNİVERSİTESİ AÇSIN.

Minel vin ne tiven nas

Richard Feyman: Nano Teknoloji
1373: Abdülkadir Meragi’yi idam edecekken son anda affediyor.
Neden musikimizde bu kadar makam vardır.

SORU/ ÖNERİ:KURANI KERİMİ NEDEN NOTALARA DÖKMEDİK? MAKAMLAR..

Batı, İbni Rüşt’ü takip etmiştir.

Verettilir Kurane tertib.

ÖNERİ: MÜSAİT İLİMLERLE, DİN İLİMLERİNİN BİRLİKTE DEĞERLENDİRİLMESİ LAZIM.

Elif lam mim; ilim. Kuran

Nas: Gazali’yi biz tekfir ettik, aklı ön plana getirdiği için.
İslam açıktır.

BENDE OLUŞAN DÜŞÜNCELER/SORULAR (LA)

  • İTÜ
  • Tefekkür Medeniyeti
  • Karınca Medeniyeti
  • 2000 yıl:  Kağan/İmam/Katip
  • Oğuz Kağan: MÖ 200 DEVLET. MİSYON : DÜNYA DEVLETİ
  • İmamı Azam: MS 767(Ölümü) DİN. MİSYON: TEFEKKÜR MEDENİYETİ
  • Katip Çelebi: MS 1657 (ölümü) İLİM. MİSYON: İLİM
  • İlim Kuran’da mündemiçdir.
  • Anadolu’ya girdik, İlim’den çıktık: NEDEN?
  • Fikir. Olay. Kişi.
  • Lawrence
  • Müşteşrikler kimler?
  • N A S I L ?
  • Geçmişdeki 3000 yılımız (MÖ 1000 yılında Çin’de ilk Devleti kurduk)ın gücünü taşıyarak 3.binin girişindeyiz.
  • MS 700-1200: 500 altın yılımız
  • Bilge Kağan ile İmamı Azam aynı yıllarda yaşıyorlar.

7 Ocak 2013 Prof. Dr. İsmail Hakkı Aydın – MAKALE PAZARI (Medimagazin)

Bilimsel yayın, bütün dünyada olduğu gibi, ülkemizde de, her türlü akademik unvanın kazanılmasında, üniversiter sistem içerisinde öğretim eleman ve üyelerinin ilerletme ve yükseltmelerinde en önemli ölçüt olarak kabul edilmektedir. Bunun yanında, dünyadaki üniversitelerin ilmi sınıflaması yapılırken, yine “web of Science” veri tabanı tarafından taranan dergilerde yayımlanan makaleler dikkate alınarak, bağımsız kuruluşlarca sıralama yapılmaktadır.

Öğretim üyelerinin ilmi kaliteleri, uluslararası bilimsel platformda yıllara göre yaptıkları araştırmalara, yayınlara, bu yayınlara yapılan atıflara ve yayınlarının neşredildiği dergilerin impakt değerlerine göre hesaplanan kişisel “H faktörü”ne göre belirlenir. Her ne kadar ülkemizde yardımcı doçent, doçent ve profesör unvanlarının kazanılmasında “H faktörü” çoğunlukla dikkate alınmasa da, gelişmiş ve muasır medeniyet seviyesini yakalamış, uluslararası, şahsiyet sahibi üniversitelerin olmazsa olmaz değerlendirme ölçütü özelliğini taşımaktadır.

Kanaatime göre, akademik unvanların kazanılması bir yana, üniversitelerin akademik idari makamlarına, müdür, dekan ve rektör atamalarında da, başkaca istenen şartlar yanında, “H faktörü” de önemli bir ölçüt olarak dikkate alınmalıdır.

Dünyadaki üniversiteler arasında ilk 500 içerisine girmek yarışında gayret sarf edilirken, üzülerek belirtmeliyim ki, bilim insanlarının dayanılmaz yükselme arzusunu fark eden bazı yerli ve yabancı (uyanık) yayın kuruluşları para ile makale yayınlama politikası geliştirerek bir “pazar” oluşturmuşlardır!

Aslında, tarih boyunca her zaman, her ülkede belli oranlarda olan bu bilimsel yayın ahlak kurallarının ihlali, günümüzde olduğu gibi gelecekte de olacaktır. Zira, 865-922 tarihleri arasında yaşamış olan Ebubekir Razi Eyvanî, konunun hassasiyetine binaen, problemi fark etmiş ve “Bir kantar ilim, bir okka edebe muhtaçtır.” vecizesi ile bu “pazar”a daha o zamandan parmak basarak, konuyu harikulade bir şekilde özetlemiştir.

Bu makale pazarı genellikle, yetersiz eğitim, hızlı yükselme isteği, meşhur olma arzusu (Hollywood sendromu), saygınlık kazanma ihtirası, maddi-manevi kazanç temini ve bazı ruhsal hastalıklara duçar olma gibi sebeplerle, kıdemli-kıdemsiz, genç-yaşlı bazı bilim insanlarını tahrik etmektedir. Bu kişiler ilim ahlakını bir tarafa bırakıp, “Ne kadar para, o kadar yayın” dellallığını kendilerine ilke edinir hale gelmiştir.

Aşırma, çarpıtma, uydurma, çoklu yayın yapma, bölerek neşretme, çıkar gayesi gütme ve yağmalama gibi birçok ilmi makale ahlakını hiçe sayan faktörler bir yana, maalesef birçok ülkede, “etki değeri”(!) çok düşük olan bazı dergilerde büyük ücretler karşılığında, sipariş ile de yayın(!) yapan ve yaptıran şaibeli kuruluşlar cirit atmaktadır.

Her ne kadar TÜBİTAK ve TUBA, bu makale pazarının ve ahlaksızlığının önüne geçmek için çeşitli faaliyetler sürdürüyorsa da, özellikle bilim ahlakına sahip, kişilikli bilim adamlarının, üniversitelerin, YÖK ve ilgili diğer kurum ve kuruluşların bu hususta ileri derecede hassas davranmaları gerekmektedir.

Bilimsel jürilerde görevlendirilen jüri üyeleri “H faktörü” dâhil olmak üzere, ilmi objektif ölçütler eşliğinde çok iyi bir seçime tabi tutulmalıdırlar ve bu bilim adamlarının da, yardımcı doçent, doçent ve profesör adayları hakkında verdikleri kararlarda ileri derecede hassas olmaları, bu “makale pazarı”nın da farkında olarak, ahlaklı bilimin ışığı altında, hakkı teslim etmek adına ince eleyip sık dokumaları şarttır.

Kitab-ı Müstakbel “HİCRAN” dan bir rubâîmizi paylaşalım.

VÂVEYLÂ DÜŞTÜ

Son perde, bir dilbere, gönül mübtelâ düştü.
Ne tâlihmiş benimki, mukaddes belâ düştü.
Tam cevrine alıştım derken, çöktü bir zulmet,
Yıkılası hâneye, yine vâveylâ düştü.

Tefekkür Medeniyeti: Dilimizdeki Arapça kökenli kelimelerin Arapçadaki Anlamları

0
  1. beled-ülke
  2. camia-üniversite
  3. fakat-sadece
  4. helva-tatlı
  5. kürsü- sandalye
  6. lugat-dil
  7. mekteb-kütüphane
  8. mesai-akşam
  9. mescit-cami
  10. misafir-yolcu
  11. muazzaf-memur
  12. saniye- iki
  13. şarap-içecek
  14. zabit-asker

Tefekkür Medeniyeti: FİKİR ve EMİR ÇELİŞKİSİ

0

İkinci Grubun 8 Nisan 1923’te yapılan İkinci Meclis seçimlerinde tasfiye edilmesi ile birlikte , 23 Aralık 1876’dan 11 Nisan 1920 tarihine kadar 44 yıl devam eden Monarşik Meşrutiyet rejiminin gerisine düşecektir, Ekim 1923 yılında kurulacak Cumhuriyet. 

Meşrutiyet ile başlayan çok partili siyasi hayata ise, 30 yıllık kesintiden sonra, ABD’nin baskısı neticesinde Cumhuriyet’te  1950 yılında başlanacaktı ancak.
Tanzimat ve Meşrutiyet’teki fikri çeşitliliğe karşın, Cumhuriyet’in fikirlere tahammülsüzlüğü 1923 yılında 2.Grup lideri Ali Şükrü Bey’in katli ve 1961 yılında Başbakan Adnan Menderes’in idamında görüldüğü üzere siyasi cinayetlere neden olacaktı.
Cumhuriyet Meclisinde ise 90 yıl müddetle (1920-2010) Hakimiyet sözde Milletin, özde ise Askeriye’nin olmuştur.
KURUCU GÜÇ
Osmanlı Beyliği, bir mütefekkir sinerji  neticesinde İmparatorluğa dönüşmüştü, kurucu güç özgün bir tefekkür idi.
Türkiye Cumhuriyeti’nin   kuruluşunda ise 2.Grubun tasfiyesi ile, farklı fikirlerin imha edildiği monolitik bir Meclis oluşturulmuş; tefekkür yerine emir edilmiştir. Cumhuriyet’in kurucu gücü mütefekkirler değildi, fikirler olduğu gibi Batı’dan ithal edilmiş ve askeriye yolu ile emredilerek, sentetik bir yapı yaratılmıştı.
Osmanlı’da Felsefenin tedrisattan kaldırılması süreci, Cumhuriyet’in tekkeleri kapatması ile devam ettirilmiştir.
Sultan Mehmet Han, medreselere felsefe tedrisatını ilave ettirirken, emperyal bir misyon ve cihanşümul bir vizyon ile hareket ediyordu.
DAİMA şiarını kendisine ilke edinen FATİH haklı çıkmıştı; Dünyanın en zengin adamı Müteşebbis Mütefekkir Bill Gates idi.
O halde elde kalan Fatih, Fatiha ve Evladı Fatihan imiş.
Cumhuriyet’in fikirlere tahammülsüz kötü alışkanlığının giderek kalıplaşmıştır.
Sosyolojik açıdan yaklaşıldığında ise kendisini şehirlerde temellendiren Osmanlı’nın ve İstanbul’un tasfiyesinin, tefekkürsüz Cumhuriyet’in zihniyetini de taşralaştırdığını ortaya koymaktadır.
FİKİR ve EMİR ÇELİŞKİSİ
Fikir
  • Fikir Suçu
  • Fikir Suçlusu
  • Fikir Babası
  • Fikri Haklar (IPR)
  • Fikir Hürriyeti
  • Fikri Takip
  • Fikriyat
  • Fikir Dünyası
  • Fikir Düelloları
  • Fikir Fukaralığı
Emir
  • Fikir alınır, emir verilir.
  • Emir gelir, fikir gider.
  • Emireri, fikir işçisi
Türk Tefekkürü ve Mütefekkirleri konusu gündemimizin en başında yer almalıdır.
https://twitter.com/search?q=fikir%20%40agaoglulevent&src=typd

Tefekkür Medeniyeti: Sorularla Çin’de TÜRKLER

0
Soru 1 :  Anadolu’daki ilk köy yerleşmesini Çatalhöyük’ü biliyoruz ama Türklerin ilk köy yerleşmeleri nerededir? Asya’nın nerelerindedir? Hep göçebelikten bahsediyoruz ama Anadolu’dan önce ne zaman köylerde yaşamaya başladık?

Soru 2:  Çincenin ‘Batıdan gelen’ anlamındaki ‘T’kue’ veya ‘Tu-ku’ sözlerinden türemiş ‘Türk’ kelimesi http://arama.hurriyet.com.tr/arsivnews.aspx?id=268104 Bu bilgi doğru mudur?

Soru 3: Göktürk İmparatorluğundan düşünce adamları, düşünürler miras kaldı mı bizlere?

Soru 4: Köy sözcüğü nereden geliyor?
“Çince kyei veya kuei karakterinden geldiği sanılan kuy kelimesi Tuncer Baykara’ya göre köy kelimesinin ön şekli olmalıdır ve (Göktürk ve Uygur devrinde) savaşa giden Türk erkeklerinin kadınlarının korunduğu yer ile veya Türkler’le evlenen Çinli hanımların sürekli iskân edildikleri yerler ile ilgili olarak kullanılmış olmalıdır. Bu nedenle şehircilik tarihimizle ilgili olarak bu kavramın önemi vardır. Bu tip yerlerin Hun devrinde de görüldüğünü daha evvel belirtmiştik.” (Yaşar Çoruhlu, Çin Simgeleri Sözlüğü, s.376)

Soru 5: Hayvanlı takvim Türk takvimi midir?

Soru 6: Tonyukuk ilk Türk bilgesi midir?

Soru 7: Nerelerde asimile olduk? Türkler nerelerde asimile oldular? Sarı Nehirin dirsek yaptığı Ordos düzlüğü ve Hinterlandı’nda mı asimile olduk?
http://en.wikipedia.org/wiki/File:Meseta_de_Loes.png
http://en.wikipedia.org/wiki/Ordos_Loop
Ningxia
Shanxi
Shaanxi
Henan
Hebei
Inner Mongolia

HARİTA: ORDOS DÜZLÜĞÜ VE HİNTERLANDI

Soru 8: Mançurya’da da asimile olduk mu?
Heilongjiang

Soru 9: Beka Sorunu: Çin İmparatorluğu hiç parçalanmadı, Osmanlı Avrupasından elimizde sadece 3,5 vilayet kaldı.. Çin’in çeperleri etnik Çinli de değil ve özerk bölge. Bizi tarihte bir tek Çinliler mi yendi?

Soru 10: Xionghu ile Tujue aynı mı? Çin’deki Türkler, sadece Batı Çin’de mi yaşamaktalar?
Batı Çin
Xinjiang
Gansu
Qinghai
…………………………………………………………………………………………………………………………
NOTLAR:
Peyrefitte: Türkler ve Çinliler

Salarlar
http://tr.wikipedia.org/wiki/Salarlar

Yugurlar
http://tr.wikipedia.org/wiki/Yugurlar
http://en.wikipedia.org/wiki/Yugur
Shatou
http://en.wikipedia.org/wiki/Shatuo

Turgesh
http://en.wikipedia.org/wiki/Turgesh
Huns
http://en.wikipedia.org/wiki/Huns
Xionghu
http://en.wikipedia.org/wiki/Xiongnu
Xueyantou
http://en.wikipedia.org/wiki/Category:Xueyantuo
http://en.wikipedia.org/wiki/Ethnic_minorities_in_China

http://en.wikipedia.org/wiki/Ethnic_groups_in_Chinese_history
http://en.wikipedia.org/wiki/Category:Ancient_peoples_of_China

Uygur                  Kazak                   Kırgız                   Salar                  Özbek                 Yugur

Tatar

http://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/d/d9/Ethnolinguistic_map_of_China_1983.jpg
http://en.wikipedia.org/wiki/File:China_linguistic_map.jpg
GREAT WALL

http://en.wikipedia.org/wiki/File:Map_of_the_Great_Wall_of_China.jpg

Tefekkür Medeniyeti: Şiddet ve Fikir

0

http://www.sabah.com.tr/yazarlar/ibrahim__kalin/2016/01/17/siddete-karsi-hikmet-ve-kararlilik

——————–,
Yunus Emre’nin Divan’ını,
Mevlana’nın Mesnevi’sini,
Yesevi’nin Divan-ı Hikmet’ini,
ve benzerlerini  özellikle gençlerimiz içselleştirerek okumalı.
Bunların tam metinleri açıklamalı, yorumlu olarak webde ortak bir sitede yer almalı.

Tefekkür Medeniyeti: Tefekkür Hazinelerimiz..Medeniyetimizin Düşünce Kodlarının Yeraldığı Eserlerin Tam Metinleri

0

İlk Türk düşünürü Bilge Tonyukuk’tur. 

Çağdaşı İmam-ı Azam Ebu Hanife ise Ortadoğu coğrafyasında daha sonra Hanefi Mezhebi olarak adlandırılacak olan İslamiyet’in en geniş bir coğrafyaya yayılacak olan amelinin temellerini oluşturmaktaydı.  

Ebu Hanefi’den 150 yıl sonra dünyaya gelen Maturidi ise bu sefer Horasan coğrafyasında itikadi akaidimizin peşinde eserler vermişti. Bu itikad aslında bizlere Garb’ın yollarını da hazırlamış; öncülük etmişti. Horasan Erenleri İmam Maturidi’nin yolundan ilerleyerek Garb’ın Rumi (Anadolu, Rumeli) coğrafyalarını vatan kılmışlardı.

Bilge Tonyukuk – İmam ı Azam – İmam Maturidi çizgisi; Çinlileşmeye direnen zihinsel dünyamızın, ardından İslamlaşarak, Çin’in Ortadoğu coğrafyalarını istilasının önüne geçen Ceddimizin seddidir; çizgimizi Avrupa içlerine kadar taşımış; Sarı Nehir’den başlayıp Tuna’yı aşan bir coğrafyada, fikriyatımız şekillenmiştir.      

Çağlar aşan 2500 yıllık Tefekkür tarihimizden seçilen 30 öncü düşünürün, bölgeler itibariyle analizi, zihinsel kalıplarımızın ipuçlarını ortaya çıkarmaktadır.  

5 bölgeye dağılmış düşünürlerin birinci sırasında Büyük Horasan kökeninin yeralması; Türk Medeniyetinin zihinsel aydınlanmasının açık adresidir. Düşünce Merkezi orası demek ki.

İkinci sırada yeralan Rumeli bölgesi ise Garb’a doğru yürüyüşün neticesidir, zihinsel aydınlanmanın Avrupa kıtasında da devam ettiğinin göstergesidir.

Zihinsel tarihimizin başlangıcında yeralan İç Asya boyutu ise, kronolojik olarak daha ilerdeki aşamalarda yeralan Anadolu ve Ortadoğu toplamının önünde yeralmıştır.

Asya toplamı (22), Avrupa toplamının (8) açıkara önündedir. Zihinsel tarihimizde Asya damgası %70’dir. Bu damga toplumun sosyolojisine ve siyasi yapısına da aynı şekilde etkili olmuştur.

  • Büyük Horasan (+): 11
  • Rumeli: 8
  • Asya, İç: 6
  • Anadolu: 3
  • Ortadoğu: 2

Toplam 30

   ——-

(+) Maveraünnehir bölgesi dahil

2200 yılı aşan kadim tarihimize uzandığımızda, alemlerin yıldızları gibi sonsuza kadar parlayacak olan Muhteşem Mütefekkirlerimiz; bizleri bugünlere taşımış ve 3000’li yıllarda da yolumuzu, yönlerimizi aydınlatacak olan; sönmeyen ufuklarımız, sancaklarımızdır.

Çağlar aşan Mütefekkirlerimiz;

  • Kurucu Misyonu ortaya koymuşlar;
  • Tarihten gelen hasımlarımız olan Çin ile İran’ı saf dışı etmişler,
  • Avrupa’yı sürekli baskı altında tutmuşlar,
  • İman ile Aklı meczedip, İslamiyetin en geniş mezhebini oluşturarak kalplerimizin aynı yönde attığı, gönüllerimizin birleştiği devasa bir coğrafyayı biraraya getirmişler,
  • Anayasalarımızı yazmışlar,
  • Devlet Nizamını kitaplaştırmışlar,
  • Denizler, Irmaklar aşmışlar ve Kıta’ları birleştirmişlerdir.

Tefekkür Medeniyetimizin hasımları ise gelinen noktada;

  • Tercihlerini Hakimiyet(Hegemonya) yönünde yaparak, muasırlık boyutunda kısırlaşmış, mütekamiliyet mertebesinden uzak kalmışlar;
  • Ben merkezli bir Sinosentrik, Aryen, Avro anlayış ile dışlayıcı hüviyet geliştirmişler,
  • Muhtarını bile seçemeyen köy demokrasisi merhalesine dahi henüz ulaşamamışlar (Çin),
  • Dini bir sınıfın (mollalar) tasallutunda dini/askeri bir organizasyona dönüşmüşler (İran),
  • Kendi birliklerini geliştirip büyütürlerken, dışlarına, çeperlerindeki ülkelere sürekli böl/yönet miyopluğu ile kaos ihraç etmişler
  • Son on yılda Avrupa Birliği’ni Alman Hegemonyası’na dönüştürmüşler (Avrupa),
  • Tarihten gelen Osmanlı karşıtı Avrupa-İran İttifakı’na Çin’i de ilave ederek, Türkiye’nin bölgesel gücünü hedef almışlardır.

Filozof’un Türkçe karşılığı BİLGE’dir.

  • Roma İmparatorluğu’ndaki “Filozof İmparatorlar”(Marcus Aurelius, Iulianus Apostat)’ın  karşılığı, medeniyetimizde Oğuz Kağan, Bilge Kağan ve“Flozof Papalar” (Gerbertus Aureliacensis, Silvester II, Petrus Hispanus II, Ioannes XXI, Enea Silvio Piccolomini, Pius II, Leo XIII)’ın karşılığı Bilge Tonyukuk, Gazali, Nizamülmülk, Yusuf Has Hacib, Kınalızade, Şeyh Edebali, Hacı Bektaşı Veli, Ahmet Cevdet Paşa’dır.

—————————————————————————————–

Linklerin üzerine tıklandığında Eserlerin tam metinlerine ulaşılmaktadır. 



ÇAĞLAR ÜSTÜ 30 MÜTEFEKKİR DÜŞÜNÜRDEN TEMEL ESERLER
MÖ 500 – MS 2015 TÜRK DÜŞÜNCESİNİN 2500 YILI
DÜŞÜNCE TARİH VE COĞRAFYALARIMIZDA GEZİNTİLER
ZAMANDA DERİNLİK MEKANDA GENİŞLİK

Eserler mütefekkirlerin doğum yıllarına göre sıralanmıştır.


  1. Oğuz Kağan Destanı  Günümüz Türkçesiyle Oğuz Kağan Destanı
  2. Dedem Korkut Destanı
  3. Orhon Yazıtları, Talat Tekin: Bilge Tonyukuk, Bilge Kağan, Kül Tigin  Orhun Abideleri, Muharrem Ergin  Tonyukuk Yazıtı, Günümüz Diliyle
  4. Ebu Hanife, İmanla İlişkili Temel Kavramlar  Eserleri Eserlerinden Seçmeler İmamı Azam’ın Beş Eseri
  5. El Harezmi Eserleri 
  6. İmam Maturidi, Kitabüt Tevhid, Kitabu-T-Tevhid-birinci-bolum Kitabu-T-Tevhid-ikinci-bolum Kitabüt Tevhid Tercümesi  Eserlerinden Seçmeler
  7. Farabi, Medinetül Fazıla   Eserleri  İlimlerin Sayımı Erdemli Devlet Aklın Anlamı Üzerine
  8. El Biruni Eserleri Eserleri 2 Eserleri 3
  9. İbni Sina, Metafizik İbni Sina Eserleri Eserlerinden Seçmeler
  10. Yusuf Has Hacip, Kutadgu Bilig   
  11. Kaşgarlı Mahmut, Divanı Lügat İt Türk Divan-ı Lugat it Türk Dizini, Kaşgarlı Mahmut
  12. NizamülMülk, Siyasetname  Nizamiye Medreseleri Eserlerinden Seçmeler
  13. Ömer Hayyam, Rubailer 
  14. İmam Gazzali Eserleri  Tehafüt El Felasife Eserlerinden Seçmeler
  15. Ahmet Yesevi, Divan-ı Hikmet 
  16. Mevlana, Mesnevi

    MESNEVI-I_SERIF_1.cilt
    MESNEVI-I_SERIF_2.cilt
    MESNEVI-I_SERIF_3.cilt
    MESNEVI-I_SERIF_4.cilt
    MESNEVI-I_SERIF_5.cilt
    MESNEVI-I_SERIF_6.ciltDivanı Kebir, Mevlana, Cilt 1, Mevlana
    Divanı Kebir Cilt 2, Mevlana
    Divanı Kebir, Cilt 3. Mevlana
    Divanı Kebir, Cilt 4. Mevlana
  17. Yunus Emre, Yunus Emre Divanı 
  18. Hacı Bektaşı Veli, Makalat
  19. Piri Reis, Haritalar Kitabı Bahriye Orijinal El Yazması
  20. Fuzuli, Leyla Mecnun, Giriş  Leyla Mecnun, Fuzuli  Fuzuli Divanı
  21. Babur Şah, Baburname
  22. Katip Çelebi, KitabıCihannüma Çağları Aşan Çelebilerimiz
  23. Evliya Çelebi, Seyahatname 1.Cilt Çağları Aşan ÇelebilerimizSeyahatname 2.Cilt, Evliya Çelebi
    Seyahatname 3.Cilt, Evliya Çelebi
    Seyahatname 4.Cilt, Evliya Çelebi
    Seyahatname 5.Cilt, Evliya Çelebi
    Seyahatname 6.Cilt, Evliya Çelebi
    Seyahatname 7.Cilt, Evliya Çelebi
    Seyahatname 8.Cilt, Evliya Çelebi
    Seyahatname 9.Cilt, Evliya Çelebi
    Seyahatname 10.Cilt; Evliya Çelebi
  24. Niyazi Mısri, Divanı, Orijinal  Divanı
  25. Naima, Naima Tarihi  Orijinal Naima Tarihi
  26. Erzurumlu İbrahim Hakkı, Marifetname
  27. Şeyh Galip, Divanı
  28. Ahmet Cevdet, Tarihi Cevdet  Mecelle
  29. Şemsettin Sami, KamusiTurki
  30. Mehmet Akif Ersoy, Safahat
  31. Cemil Meriç, Bu Ülke

Gömeç, S.: İslam öncesi Türk tarihinin kaynakları üzerine. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tarih Bölümü Tarih Araştırmaları Dergisi, c20, sayı: 31, 2000.


TEMEL ESERLER

  1. Divanlar
  2. Mesneviler
  3. Nazireler
  4. Tarihnameler
  5. Tezkireler
  6. Masallar
  7. Halk Hikayeleri
  8. Türkiye’de Düşünce Yayımları Kaynakça Taraması
  9. Türk Tefekkür Tarihi, Hilmi Ziya Ülken
  10. Bize Yön Veren Metinler-1
  11. Bize Yön Veren Metinler-2
  12. Yazma Eserler
  13. Yazmalar
  14. Yazmalar Portal
  15. Osmanlı Müellifleri PDF  Osmanlı Müellifleri Text
  16. Sicilli Osmani Text

SESLİ ESERLER

  1. Dede Korkut Hikayeleri
  2. Kutadgu Bilig’den Seçmeler
  3. Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nden Seçmeler
  4. Mesnevi’den Seçmeler
  5. Gazel (Fuzuli) Divan Şiiri’nden Seçmeler
  6. Küfe, Safahat, Mehmet Akif Ersoy
  7. Gel gör beni aşk neyledi, Yunus Emre

VİDEOLAR

KRONOLOJİK AKIŞ (500’erli yıllar olarak): MÜTEFEKKİRLERİMİZ 

MÖ 500 – MS 500

1. Oğuz Kağan (MÖ 234-MÖ 174)




Vizyonuyla, Oğuz Türklerini Tuna boylarına ulaştıran, Akdeniz’i Türk gölüne dönüştüren Kurucu ATA’MIZ.

Misyon: “Daha deniz, daha müren (ırmaklar) / Güneş bayrak, gök kurikan (çadır)”

Üzerinde güneş batmayan, göğün altındaki her yer evimiz, vatanımız; DÜNYA DEVLETİ

Vizyon: Dünya Devleti, Oğuz Birliği, Töresi

Rakip: ÇİN

Oğuz Kağan Destanı

  • Oğuz Eli: Sağ Kol/SolKol
  • Sağ Kol: Bozok (Günhan, Ayhan, Yıldızhan)
  • Sol Kol: Üçok (Gökhan, Dağhan, Deniz Han)

 

Video: Oğuz Kağan Destanı

Video: Oğuz Kağan ve 24 Oğuz Boyu

2. Dedem Korkut 

MS 500 – 1000

3. Bilge Tonyukuk (M.S. 646-724)

Bilge Kağan’ın önerisine karşı geldi; Çinlileşmeyi önledi

Misyon: “Birlik olun, bir olun ki, dirliğiniz bozulmasın”

Vizyon: Tonyukuk Yazıtı

Rakip: ÇİN

Video: Tonyukuk Yazıtları

Bilge Kağan (M.S. 683-734),  Kül Tigin (Doğum: MS 685 – Ölüm: MS 27 Şubat 731),

4. Ebu Hanife, İmam-ı Azam/ (M.S. 699-767) (Aile Kökeni:Tirmiz, Özbekistan, Doğum yeri: Kufe, bugünkü Irak’ta)

Hanefi mezhebinin kurucusudur. Horasan Türklerindendir. Akıl ile İmanı meczetmiştir.

Kuzey İslam’ı (Hanefilik) çizgisi

  • Türkiye,
  • Balkanlar,
  • Türkistan (Türkmenistan, Özbekistan, Tacikistan, Kırgızistan, Kazakistan, Afganistan),
  • Mısır (bazı bölgeler),
  • Ortadoğu’nun kuzeyi (Suriye, Irak, Ürdün),
  • Hindistan alt kıtası (Hindistan, Bangladeş ve Pakistan’da),
  • Çin’in Sincan Uygur eyaletinde,
  • Kafkaslar’da yaygınlaşmış, ortaya büyük bir harita çıkmıştır.

Maturidilik (844-944) ile inanç yönü derinleşmiştir.

Misyon: İman ve Akıl

Vizyon: Hanefilik

“Eğer bilmediklerim ayağımın altında olsaydı, başım, göğün en yüksek katına değerdi.”

İslamiyet ve Hilafet

İslamiyet ve Hilafet, Türklerin kadim hasımları Çin ve İran’a karşı olan mücadelelerinde; galabe çalmalarına neden olmuştur.

Horasan Türklerinden Ebu Hanefi’nin sistemleştirdiği Kuzey İslam’ı yani Hanefilik İslamiyet’in %56 sını teşkil etmektedir. Akıl ve İman birbirinin destekçisidir. Tasavvufi inanışlar, mezhep ayırımını ortadan kaldırmış, Bektaşilik, Osmanlı’nın Avrupa’da yayılmasının altyapısını teşkil etmiştir.

Hanefilik Ekseni 700’lü yıllarda İslamiyetin erken çağlarında Horasanlı Bilge İmam-ı Azam Ebu Hanife, İslamiyetin sistemleştirilmesinde sabırlı ve gerçekçi, imanı akıl ile meczeden adımlar atarak, İslamiyetin en geniş mezhebinin ilerde Balkanlardan Hindistan’a, Bengaldeş’e; Tataristan’dan Mısır’a uzanacak bir iman&gönül birlikteliği yaratılmıştır.

 

 

İslam Dininin Ehli Sünnet Mezhebinin Hanefi Kolundan Olan Türk Boy ve Toplulukları:

Kazak, Kırgız, Tatar, Uygur ve Yörük gibi Türk boy ve toplulukları İslam dininin Hanefi koluna mensupturlar

  1. MUSA EL HAREZMİ Maveraünnehir 780-850 Hive, Özbekistan

“Bir ilim adamı ya kendinden önce kimsenin tesbit edemediği bir konuda eser kaleme alır, ya kendinden önceki ilim adamlarının kapalı bıraktığı konuları açıklar, kolaylaştırır ve anlaşılır kılar, veya daha önce yazılmış eserlerde bulunan eksiklikleri giderir, yanlışları düzeltir”

“Önemli sayıların keşfi için güç veren Allah’a şükürler olsun.

Aslında, herşeyi yansıtan, aksettiren insanın hesaplama ihtiyacıdır. Ben herşeyin rakam içerdiğini keşfettim ve ben rakamın birimleri birleştirmekten başka birşey olmadığını keşfettim. Bu nedenler birlikte bütün sayılar ifade edilir. Bununla beraber ben bütün sayıların, ona kadar olan rakamların türetilmesiyle tanzim edildiğini keşfettim.”   Harezmi ; 780-850

ANA KAVRAMLAR:

Matematik, Trigonometri, Cebir, Logaritma, Algoritma, Algoritmik Düşünce Sistemi, Karizma, Sıfır, 2`lik (binary ) Sayı Sistemi, Şey, X, Hiç, Yokluk

Matematikçi ve astronom Muhammed bin Musa el-Harezmi (tahmini M.S. 780-850) tıpkı Biruni gibi o da Özbekistan-Türkmenistan sınır bölgesindeki Harizm yöresinden geldiğinden ‘el-Harezmi’ adıyla bilinir.

Astronom el-Harezmi, Hint rakkamları (ve sıfır kavramı) kullanımının yararlarını diğerleriyle kıyaslayan bir kitap yazarken, başkaları da iyi fikirler bulmak için Hint geometrisini, astronomisini, ve hatta takvim sistemlerini araştırıyorlardı.

Orta Çağ’ın bu ünlü bilgininin eserlerinde 1’den 9’a kadar olan rakamların yanı sıra sıfır(0) rakamını da kullanmış olması, bilim çevrelerince matematik bilimine getirdiği en büyük yenilik olarak kabul edilir.

Kendisi bir Türk-İslam Matematikçisidir.

Descartes’tan 705 yıl önce cebir üzerine kitap yazan; “sıfır“ı matematiğe kazandırarak ondalık sistemi işlevsel kılan ve hesap metodunu konu eden ilk bilgin olan Harezmi, 850 yılında Bağdat’ta 70 yaşında vefat etmiştir. Üç oğlu olup, hepsi de matematik ilmi üzerinde ciddi çalışmalarıyla tanınır.

Sıfır Kavramı ve Harezmi

Sıfırın mucidi HAREZMİ’dir.

HAREZMİ ile başlayıp MATURİDİ ile devam eden ilklerdeyiz. Harezmi ile başlayan imanda akıl/akılda iman çizgimiz Maturidi ile devamlılık kazanmıştır

En erken tarihli düşünürümüz Musa El Harezmi (780-850) dir.

Horasan-İstanbul kadim bir hattır.

Ayasofya (İstanbul) ve Kutadgu Bilig (Horasan) in anlamları aynıdır; KUTSAL BİLGİ.

Büyük İskender’in MÖ 334 yılında Asya Seferi ile yöneldiği hat çok kültürlü bir hattır; İskender de o hattan Hindistana kadar gitmişti..

O hatta meridyen 0 (ayasofya istanbul) ve sıfır(harezmi horasan) vardır.

Büyük İskender’den 1000 yıl sonra ise, bu sefer aynı hat ters istikamette de faal olmaya başlamış, Horasan üzerinden Bağdat’a, İstanbul’a ve Avrupa’ya bilgi akışı başlamıştır. Harezmi zamanında, Bağdat Batı ve doğuyu, Hint’i ve Akdeniz’i birleştiren felsefi düşünsel çalışmaların merkezi haline gelmişti.

Rahmetli Erbakan ”Sıfır’ın patenti için batıdan bedel istesek bize 10 Newyork, 15 Paris, 20 Londra verseler borçlarını ödeyemezler” sözü aslında ziyadesiyle sıfır ve önemi konusunu açıklamaya yetiyor.

Harezmî, sistemli bir şekilde cebir konusunda ilk defa yazılan El-Cebr ve’l-Mukabele adlı eseriyle ilkel durumdaki cebiri canlandırıp, bütün çözüm yollarını tamamen geometrik düşüncelerle temellendirmiş ve sistematik bir şekle sokmuştur.

Sıfır’ yani ‘yokluk’ aslında olmayan bir şeyin ifadesi. Sıfırın ortaya çıkması için mutlaka bir işlem yapmak gerekiyor. Bir’den bir’i çıkardığımız zaman ortada sıfır kalıyor. Yani sıfırın olması için mutlaka bir işlem gerekli. Diyelim ki, bir altından bir altını çıkardık; sonuç sıfır. Peki, o altınlar ne oldu? Duruyorlar, onlara bir şey olmadı. Ancak ortaya bir sıfır çıktı, daha doğrusu ortaya ‘hiçbir şey’ çıkmadı. “Sıfır”, yani “mahiyeti olmayan” bir sayı çıktı ortaya.

Latin rakamlarıyla (Harf kaynaklıdır) matematik yapmak imkansızdı. El Harezmi “sıfır“ı bulan kişi olarak tüm modern matematiğin babasıdır. Cebir ilmini keşfeden odur. Logaritma onunla var bugün. Diğer matematik ilimleri olduğu gibi.

Paramızda , sınav notlarımızda ya da bilgisayarımızın kodlarında (Biliyoruz ki bilgisayarlar ikilik sistemi kullanır. Yani sadece 1 ve 0.. O yüzden sıfır olmasa bugün bilgisayar denilen bir nesneyi kullanmamız imkansıza yakın bir güçlükte olurdu) sıkça rastladığım sıfır sayısını kime borçluyuz dersiniz? Şu sözcüklere bir kulak verin:

Sekiz diğer sekizden çıkınca geriye bir şey kalmaz.

Boş kalmaması için bir dairecik koy!

İşte böyle diyor Harezmi; hint hesabını anlatan ve latinceye tercümesi yapılan ikinci yapıtında.. Yani ‘Kitab al-Muhtasar fil Hisap al Hind ‘de.

1’den 9’a kadar olan sayı sisteminin ve sıfır sayısının Avrupa’da kullanılması, Harezmî’nin eserinin Avrupa dillerine çevrilmesinden sonradır. Bu tarihe kadar Avrupa’da Roma rakamları denilen rakam sistemi kullanılmaktaydı ki, bunlarla matematik biliminin gelişmesi imkânsız denecek kadar zordu.

Şunu belirtmekde fayda var ki sıfırın varlığını ilk kez Hintliler hissetmiş ve rakamları yazarken sıfır yerine boşluk kullanmışlardır. Bu ise hiç de pratik değildir. Ancak ona bir sembol veren ve kimlik kazandıran ve eserinde

” 9 rakam ve bu yeni sembol ile tüm işlemleri yapmak mümkündür”

diyen Harezmi sıfırın gerçek kaşifidir. Yani sıfırı diğer rakamlara ekleyerek onluk sistemi tamamlayan adamdır o. Böylece Hintlilerin sunya dediği sıfır, İslam bilim dünyasında içi boş anlamına gelen es-sıfır ile gerçek kimliğine kavuşmuş ve Avrupa’ya olan yolculuğuna başlamıştır. Almanlar ona ziffer, Fransızlar chiffre adını vermişlerdir.Yalnız sıfırın Fransızca isminde çok ilginç bir husus vardır. Chiffre aynı zamanda şifre anlamına da gelmektedir. Acaba sıfırdaki muhteşem gücü hisseden Fransızlar onda gizlenmiş olan şifrenin ne olduğunu mu düşünüyorlar dersiniz.

Harezmî, ilk defa, birinci ve ikinci dereceden denklemleri analitik metotla; bir bilinmeyenli denklemleri de cebirsel ve geometrik metotlarla çözmenin kural ve yöntemlerini tespit etti. Matematikte ilk kez sıfır rakamını kullanan Harezmî, cebir bilimini metodik ve sistematik olarak ortaya koydu. Kendisinden önceki cebire ait konuları, yine ilk kez ‘cebir’ adı altında sistemleştirdi.

Matematiğin ilk eylemi sayı saymak… Sayı sistemi oluşmaya başladığında insanlar çok uzun süre sadece 1 ve 2’yi bildiler. Sıfırın bulunması ise çok daha sonra. İnsanlık yüzyıllarca sıfırsız yaşadı.

Onu ilk bulan Hintliler. Bu kavramı İslam dünyasına sokan ve hesap yapmak için ilk kullanan insan ise Harezmî.

Cebir Kitabı’nın “Onlu sayıların Tanımı”na ayrılan birinci bölümünde şöyle diyordu Harezmî:

“Halk hesaplamadan genellikle ne bekler?, diye düşündüğümde, gördüm ki her zaman beklenen ‘sayı’dır.”

Ve “Kitâbu’l-Hisâbi’l-Hind”, yazılmaya başlandı. Eser, bugün bizim aritmetikte dört işlem dediğimiz toplama, çıkarma, çarpma ve bölme türünden işlemleri konu ediniyordu.

Hint rakamlarının ve ondalık sayı sisteminin İslam dünyasına girişi bu eserle gerçekleşti. Tıpkı Cebir kitabı gibi bu eseri de Batı Rönesans’ının ortalarına kadar bütün aritmetik kitaplarının ana kaynağı oldu.

Harezmî’nin bu iki önemli matematik eseri sayesinde Batı’da Romalılardan beri yürürlükte olan harf-rakam ve hesap sistemi yerine Harezmî tarafından mükemmelleştirilen Hint rakam ve hesap sistemi geçmeye başladı.

Dokuz Hint rakamı ve bir de sıfır işaretiyle bütün sayıların yazılabileceğini Harezmî’nin kitabını Latinceye çevirirken fark eden İtalyan matematikçi Fibonacci, “Abaküs Kitabı”na Avrupa için oldukça garip ve anlaşılmaz gelecek olan şu cümle ile başlıyordu: “Dokuz Hint rakamı ve bir de sıfır işaretiyle bütün sayılar yazılabilir.”

Ve insanlık sayı saymayı öğreniyor. Sayı sistemini ve hesap sanatını sistematik bir şekilde anlatan Harezmî sayesinde…

Matematik alanında cebirin temeli olan çalışmalarda bulunmuştur. Bugünkü elektroniğin temeli olan 2`lik (binary ) sayı sisteminin temelini ve sıfır (0 ) ı bulmuştur. Cebir sözcügü “El-Kitab`ül-Muhtasar fi Hisab`il Cebri ve Mukabele“ yani ( cebir ve denklem üzerine kitap ) tan gelmektedir.

Matematik alanındaki çalışmaları cebrin temelini oluşturur. Bir dönem sayı ifade etmek için harf ve hece yerine basamaklı sayı sistemini kullandığı da belirlenmiştir. Hesab-ül Cebir vel-Mukabele kitabı matematik alanında birinci ve ikinci dereceden bilinmeyenli denklemlerin sistematik cözümlerinin yer aldıgı ilk kitaptır.Bu nedenle Harezmi cebirin babası olarak bilinir.

Matematik’te ilk kez sıfırı kullanan Harezmi, bugünkü cebir ve trigonometrinin kurucusu sayılır. Birinci ve ikinci dereceden denklemleri analitik metotla, tek bilinmeyenli denklemleri ise cebirsel ve geometrik metodlarla çözmenin yollarını buldu.

Avrupa Literatüründe Sıfır ve Harezmi

‘Kitab al-Muhtasar fil Hisap al Hind ‘ in matematik tarihindeki iki önemli rolü daha bulunmaktadır. Bunlardan ilki Avrupalıların toplama ve çıkarmaya ait örnekleri ilk kez bu eserde bulması, diğeri ise rakamların birler basamağından başlanarak sağdan sola yazıldığını ilk kez bu eserle öğrenmeleri.

Harezmi’nin hint hesabı ve bunlarla yapılabilecek işlemleri tanıtmak üzere yazdığı kitabının Salem manastırında bulunan ve 13. yüzyıl başından kaynaklanan İtalyanca bir çevirisinde,metni çoğaltmakla yükümlü yazıcı kendi görüşlerini de eklemeden duramamış:

“Tüm sayılar bir’den çıkmıştır, bir ise sıfır’dan. Sıfır’da büyük bir mabedin saklı olduğunu bilmek gerek: O (Tanrı),ne başlangıcı ne de sonu olan sıfır’da simgelenir ve tıpkı sıfır gibi ne çoğalır, ne de azalır; ne O’na akan, ne de O’ndan kopan bir ırmak vardır. Ve sıfır‘ın tüm sayıları on katı çoğaltması gibi, O da, yalnızca on kat değil, binlerce kat çoğaltır, hatta doğrusu, O her şeyi hiçlikten yaratır, esirger ve yönlendirir.”

Batı’ya da cebir, ilk defa Harezmi’nin El-Cebr ve’l-Mukabele onun bu eseriyle girmiştir. Yine aynı şekilde aritmetikte on tabanlı konumsal sistemle birlikte 1’den 9’a kadar olan sayı sisteminin ve sıfır (0) sayısının Avrupa’da kullanılması da yine onun eserlerinin çevirileriyle başlamıştır

Batının sıfır sayısı olmadan yapılan tüm aritmetik, matematik, astronomi, fizik, kimya dört işlemleri hatalıydı.

Bu rakamın matematikte kullanılması Avrupa’da uzun süre tartışıldı. Çoğu kimse bu rakamın matematiğe dâhil edilmesiyle insanlığın gerileyeceğini iddia etti. Bilim adamlarısıfırın bu şekilde kullanılmasına karşı çıktılar.

Harizmi, Liber Algoritmi’yle Batıya, dokuz sayıyı ve sıfırı kullanmanın basitleştirilmiş yöntemlerini öğretti. Öğretisi, yalnızca matematikçiler çevresiyle sınırlı kalmadı ve hızlı bir biçimde halkın anlayacağı ve günlük işlerde kullanılan işlemler durumuna geldi.

Çeşitli okullar, özellikle Algoritm Okulu bu işlemleri yaymak için çaba harcadı. Alman Zerclaerli Thomas, 13.yüzyıl Almancasıyla yazılmış kitabında bu sayıları kullandı.

Harizmi, Avrupalıları Romen rakamlarının kısırlığından kurtarmış ve “bilimin her dalında kullanılan bir matematiği Batılılara öğretmişti.”

Günümüz dünyasının vazgeçilmezi bilgisayarların programlama dilleri, Harezmî’nin Algoritmik yöntemleri esas alınarak yazılmaktadır.

Dolayısı ile günümüz programcılığının ve daha birçok matematiksel sistemin temelinde, Harezmî’nin olduğunu söylemek mümkündür.

Aktarma ve kısaltma bilimi adını verir çalışmasına. Cebir bir denklemin bir yanındaki terimin diğer yana aktarılmasıyken, mukabele; benzer terimlerin cebirsel olarak toplanarak kısaltma yapılmasıydı. Yani sadeleştirme işlemi… Bunları kolayca yapabilmek için Sembolik Cebiri geliştirerek sistematize ediyor ve hesaplarında Batı uygarlığının henüz bilmediği Sıfır’ı kullanıyordu.

-Kitab fil-Hisab: Bu eserde Harezmi, bugün kullanılan sıfırlı Arap rakamlarını, ondalık sistemi izah ediyor. Eser Adelhard Bath tarafından Latinceye tercüme edilmiş ve yayınlanmıştır.

Matematik alanındaki çalışmaları cebirin temelini oluşturmuştur. Bir dönembulunduğu Hindistan’da sayıları ifade etmek için harfler ya da heceler yerine basamaklı sayı sisteminin kullanıldığını saptamıştır. Harezmî’nin bu konuda yazdığı kitabın Algoritmi de numero Indorum adıyla Latince’ye tercüme edilmesi sonucu, sembollerden oluşan bu sistem ve sıfır, 12. yüzyılda batı dünyasına sunulmuştur. Hesab-ül Cebir vel-Mukabele adlı kitabı, matematik tarihinde, birinci ve ikinci dereceden denklemlerin sistematik çözümlerinin yer aldığı ilk eserdir.

Bu nedenle Harezmî (Diophantus ile birlikte) “cebirin babası” olarak da bilinir. İngilizce’deki “algebra” ve bunun Türkçe’deki karşılığı olan “cebir” sözcüğü, Harezmî’nin kitabındaki ikinci dereceden denklemleri çözme yöntemlerinden biri olan “el-cebr”den gelmektedir.

Harezmi sıfır rakamını ve x bilinmeyenini kullandığı bilinen ilk kişidir.

Batı Matematiğindeki Harezmi Kavramları: Chiffre, Cipher, Ziffer: Arapça Sifr (Sfr); Arapça sözcüğün matematikteki anlamı hiç, boşluk, sıfır sayısı, Fransızca chiffre, İngilizce cipher, Almanca ziffer biçimlerinde Arapça’dan alınmıştır. Arapça Cifr kelimesi Fransızca’ya chiffre “şifre” olarak geçti. Çoğul olan Sefirot sözcüğü İbranice’de “sayılar” anlamına gelmektedir. Sözcüğün tekil biçimi “Sefira”dır yani “şifre”.

Onlu sayılarla dört işlemi anlattığı, kimi kaynaklarda Harzemli’nin Aritmetiği adı ile de anılan yapıtının değişik çevirilerine rastlanmaktadır, Bunlardan biri, Onlu sayılarla dört işlemin açıklandığı ; Sevillalı John’ın 12. Yüzyıl sonlarında Latince çevirisi : “Liber Algoarismi de Practica Arismetica” ve Avrupa’ nin bilimsel çevrelerini çok etkilemiş Toledo çevirisi olan “Algorisimi de indeorum” dur. İspanyolca’daki “gnarismo-algoritma”ve “cipher-sıfır” ile İngilizce’deki “algorithm” terimleri bu yapıtın etkisiyle doğmuştur.

Harizmi, Liber Algoritmi’yle Batıya, dokuz sayıyı ve sıfırı kullanmanın basitleştirilmiş yöntemlerini öğretti. Öğretisi, yalnızca matematikçiler çevresiyle sınırlı kalmadı ve hızlı bir biçimde halkın anlayacağı ve günlük işlerde kullanılan işlemler durumuna geldi. Çeşitli okullar, özellikle Algoritm Okulu bu işlemleri yaymak için çaba harcadı. Alman Zerclaerli Thomas, 13.yüzyıl Almancasıyla yazılmış kitabında bu sayıları kullandı. Harizmi, Avrupalıları Romen rakamlarının kısırlığından kurtarmış ve “bilimin her dalında kullanılan bir matematiği Batılılara öğretmişti.”

Literatürümüzde Harezmi

Katip Çelebi’nin Keşf Ez Zünun adlı eserinin indeksinde HARZEMİ adıyla başlık yeralmaktadır. 80 sayfada Harzemi adı geçmektedir.

Hilmi Ziya Ülken XX yüzyılın 30. yıllarından Türk tefekkürü, düşüncesi hakkında araştırma yapmaya başlamış, iki ciltlik “Türk tefekkürü tarihi” kitabını yazmıştır.

Katip Çelebi’nin 17.yüzyılda yazdığı Keşf Üz Zünun adlı eserinden sonra Harezmi’ye, Hilmi Ziya Ülken’in 1933 yılında yayınladığı Türk Tefekkür Tarihi adlı eserinde değinilmiş, 1957 yılında İTÜ profesörlerinden bilim tarihçisi Ahmed Hamid Dilgan’ın (1901-1976), Muhammed İbni Musa ElHarezmi adlı kitabı yayınlanmış ardından 1985 yılındaki   Uluslararası İbn Türk Hârezmî, Fârâbî, Beyrûnî ve İbn Sînâ Sempozyumu’nda ( 9-12 Eylül 1985) Harezmi ile ilgili tebliğler sunulmuştur.

Harezmi’nin eserlerinin Avrupa’ya 12. yüzyıldan başlayarak tercüme edilmesi ve Avrupa matematik düşüncesini, rakkam sistemini dönüştürmesine karşın, felsefe ve matematiğin Türk Düşüncesinde terkedilmesi, Harezmi Düşüncesi ile bağların koparak düşüncenin donuklaşması, Hilmi Ziya Ülken’in 1933 tarihli kitabına  kadar sessizliğe gömülmesi; ayrı bir araştırma konusu olmalıdır.

 

  1. İmam Maturidi,  / (M.S. 853-944) (Doğum yeri: Semerkant, bugünkü Özbekistan’da)
  2. Farabi   / (M.S. 872-950) (Doğum yeri: Otrar, bugünkü Kazakistan’da)8. EL BİRUNİ Maveraünnehir 973-1048 Kas, Harezm, İran, Gökbilim, Matematik, Doğa bilimleri, Coğrafya ve Tarih. “Evrensel Bir Deha”
  3. İbni Sina, (M.S. 980-1037) (Doğum yeri: Buhara, bugünkü Özbekistan’da)1000 – 1500
  4. Yusuf Has Hacip  / (M.S. 1017-1019? – 1077) (Doğum yeri: Balasagun)İlk Anayasamız’ın Müellif Mütefekkiridir. 

    Misyon: Kutadgu Bilig (Bilginin Kutsallığı)
    Vizyon: Türk Devlet Felsefesi

    Aklın süsü dil, dilin süsü sözdür;
    Kişinin süsü yüz, yüzün süsü gözdür.

    İnsan sözünü diliyle söyler;
    sözü iyi olursa yüzü parlar

Video: Asya’nın Kandilleri: Yusuf Has Hacib

  1. Kaşgarlı Mahmut / (M.S. 1055-1102) (Doğum yeri: Kaşgar)12. NizamülMülk / (Doğum yeri: Doğum: 10 Nisan 1018, Tus, İran – Öldürüldüğü tarih ve yer: 14 Ekim 1092, Nihavend, İran)

    İkinci Anayasamız’ın Müellif Mütefekkiridir, Acemleşmeye mani olmuştur.

Misyon: Devletin Nizamı (Nizamül Mülk)
Vizyon: Siyasetname

Rakip: İRAN

“İlmin değeri de diğer mumların kendisinden ışık aldığı enerji kaynağına benzer.”

13. ÖMER HAYYAM, Horasan 1048-1131 Nişabur, İran Felsefe, Matematik, Astronomi “Adalet evrenin ruhudur.”

14. İmam Gazzali  (M.S. 1058-1111) (Doğum yeri: Tus, bugünkü İran’da)

15. Ahmet Yesevi  / (M.S. 1093-1166) (Doğum yeri: Sayram, bugünkü Kazakistan’da)

16. Mevlana / (Doğum yeri:  30 Eylül 1207, Vakhsh, Tacikistan – Ölüm: 17 Aralık 1273, Konya)

17. Yunus Emre / (1240-1320)

18. Hacı Bektaşı Veli / (Doğum yeri:  1209, Nişabur, İran – Ölüm: 1271, Anadolu)

19. PİRİ REİS 1465-1553 Gelibolu Haritacılık “Dünya ne kadar küçük…”

20. Fuzuli Leyla Mecnun,  / (Doğum yeri: 1483, Kerbela, Irak – Ölm: 1556, Kerbela, Irak)  “Aşk imiş her ne var alemde”

1500 – 2000


21. Katip Çelebi / (1609-1657) (Doğum yeri: İstanbul)

İlk Garbiyatçı.

Katip Çelebi’nin 15 bin yazmanın özetini çıkardığı Keşf-El Zünun benzeri bir çalışmayı başka hiçbir dünyalı yapmadı, yapamadı.

Bunlara karşın uzun süreden beri hakkında tartışmaların yapıldığı Kâtip Çelebi iki alanda üzerinde yeterince durulmadığı anlaşılmaktadır. Bunların ilki metodolojinin ve kaynakları, diğeri ise Avrupalı bir çağdaşı ile mukayesesidir.

Kâtip Çelebi’nin döneminde ve sonrasında skolastisizmin kullanımı devam ederken Avrupa’daki metodolojik devrim belki de Kâtip Çelebi ile sınırlı kalmış olmalıdır. Zaten, Kâtip Çelebi’yi de pek çok kişi için özgün kılan durum, onun bu metodolojik farklılığıdır.

Avrupa’daki kutsal metinlere sıradan kimselerin doğrudan teması meselesiyle başlayan Rönesansın aslında bir metod değişikliği olduğunu anlamak gerekir.

Avrupa’daki skolastik metodun Reform ile değişime tabi tutulması genel kabullerin değil ama gözlem sonucunda elde edilen bilginin önünü açmıştır.

Bu husus, Kâtip Çelebi üzerinden siyasi olmaksızın tartışılmamıştır. Kâtip Çelebi’nin mukayese edilmesi gereken diğer alan ise ilgili dönemde gelişen bibliyografist akımdır.

Seferler esnasında gördüğü ve künyelerini kaydettiği eserlerle neredeyse doğunun tüm yazmalarını listelemiştir.

  • Diyarbakır
  • Erzurum
  • Hamedan
  • Bağdat
  • Halep

Enteresan bir biçimde aynı zaman diliminde benzer bir bibliyografyayı Edward Bernard adında bir astronomi profesörü hazırlamıştır. Her ikisinin de bu türlü çalışmaları hem ilgi çekici hem de eş zamanlılığı bakımlarından önemlidir.

Avrupa’daki merak zamanla gelişerek ilk ansiklopedi ve ansiklopedistlerin ortaya çıkmasına yol açmış olmalıdır. Osmanlı İmparatorluğu’nda ise benzerleri bir dönem sonrasında ortaya çıkmıştır.

“Diyorum ki felsefe ve hikmet ilimleri, İslam’ın fethinden sonra, Osmanlı Devletinin orta devrelerine kadar Anadolu’da da faydalı oldu. Bu asırlarda kişinin şerefi, aklî ve naklî ilimlerde elde ettiği bilgiler ve bu sahadaki tahsilinin miktarı ile orantılı idi. Bu asırda hikmet ve şeriatı birleştiren allâme Şemseddin Fenan, Fazıl Kadızâde Rumî, allâme Hocazâde, allâme Ali Kuşçu, Fazıl Ibn Müeyyed, Mirim Çelebi, allâme Ibn Kemal ve Fazıl Kınalızâde gibi derin (fuhûl) âlimler vardı. Kemahzâde bunların sonuncusudur. Gerileme devri başlayınca, bazı müftülerin, felsefeyi tedristen kaldırıp, onun yerine Hidaye ve Ekmel derslerini koymaları sebebi ile ilimlerin rüzgarı durdu. İlimler bütünüyle yok oldu.”

“Aklî ve hikmet ilimlerinden bî behre olan, diğer ilimlere tamamıyla vakıf olamaz” 

“…Bundan sonra halk arasında şayi olan inkarın aslına gelelim. Sadr-ı Islâmda Sahâbe-i Kiram Hz. Peygamber (S.A.V.)’den ahz ve rivayet ettikleri kitap ve sünnete teşebbüs edip, kavaid-i Islâmiye rusuh ve istihkâm bulmadan gayri ilimlerle meşgul olmayı tecviz etmediler. Onlann vyasaklanması hususunda da şiddet gösterdiler. (…) Zira böyle olmasa halk, Kitabullah ve Sünnet-i Resulillahî hıfzdan kalıp, diğerleri ile meşgul olurlardı. Ve kavid-i Islâmiye bu mertebe rusuh ve istihkâm bulmazdı. Sadr-ı evvelde onlar ol maslahatı gördüler. Sadr-ı sanide ve saliste tabiîn edille-i şeriyyeden ahkam-ı îlâhiyeyi istimbat edüp yazdılar ve çizdiler.”

22. Evliya Çelebi / (Doğum yeri: 25 Mart 1611, İstanbul – Ölüm: 1682, Kahire, Mısır) 

Seyyah;17. yüzyılın önde gelen gezginlerindendir. Kırk yılı aşkın süreyle Osmanlı topraklarını gezmiş ve gördüklerini Seyahatnâme adlı eserinde toplamıştır.

  1. Niyazi Mısri / (Doğum yeri: 9 Mart 1618, Malatya – Ölüm: 1693, Limni Adası) mutasavvıf  “Hakk ilmine bu âlem bir nüsha imiş ancak, Ol nüshada bu Âdem bir nokta imiş ancak”
  2. NAİMA, 1655-1716 Halep, Suriye Tarih yazarı, İlk Osmanlı vakanüvisi
    25. ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI, 1703-1780 Erzurum Mutasavvıf “Mevlam görelim neyler, Neylerse güzel eyler”26. ŞEYH GALİP, 1757-1799 İstanbul Divan Edebiyatı Şairi, Mutasavvıf

    27. AHMET CEVDET, 1822-1895, Bulgaristan, Lofça Devlet ve Bilim Adamı, Tarihçi, Hukukçu, Şair “Şark medreselerinin son güneşi: Ahmet Cevdet Paşa’dan beri bu memlekette kimse bir Hamidullah, bir Fazlurrahman veya bir İkbal aramasın.” İlber Ortaylı

    28. ŞEMSETTİN SAMİ, 1850-1904 Fraşer, Yanya, Yunanistan Sözlükçü, Yazar, Ansiklopedist

    29. Mehmet Akif Ersoy (Doğum yeri: 20 Aralık 1873, İstanbul -Ölüm: 27 Aralık 1936, İstanbul)

    30. Cemil Meriç, 1916-1987 Gümülcine. Düşünür. “Türk aydını yangından kaçar gibi uzaklaşıyor memleketten. Hayır, kirlettiği bir odadan kaçar gibi… 1963 Türkiye’si Voltaire’lerin Fransa’sından yüz kere daha hür. Voltaire’ler nerede?”
    “Zavallı Türk intelijansiyası! Kimlerin peşinden gitmemiş. Düşmanları dost, dostları düşman olarak tanımış. Peygamber’in adını anmaya cesaret edemeyen bir Efgani’yi Peygamber kadar saygıya layık görmüş.”

    KAYNAKÇA:

    Düşünce ve Bilim Tarihi, Osmanlılık Öncesinde..Ümit Hassan, ss.283-360

 

http://www.aksam.com.tr/yazarlar/h-humeyra-sahin/klasiklere-yonelmek-c2/haber-499428

http://www.klasikdusunceokulu.org/

Osmanlı Müellifleri, Bursalı Mehmet Tahir Efendi

 

By Bilge Tonyukuk Enstitüsü zaman: Ocak 18, 2016

Tefekkür Medeniyeti: İsmet Zeki Eyüboğlu’nun Kitapları

0

1972

  • Baki / İsmet Zeki Eyüboğlu. – İstanbul: Kitaş Yayınları, 1972. 191 s.; 19 cm. – (Kitaş Yayınları Doğunun ve Batının büyük ustaları;
1973
  • Tanrı Yaratan Toprak İsmet Zeki Eyüboğlu Sinan Yayınları İstanbul 1973

1979

  • İnsanın Boyutları İsmet Zeki Eyüboğlu Çağdaş Yayınları İstanbul 1979
1980
  • Şeyh Bedreddin ve varidat / İsmet Zeki Eyüboğlu. – İstanbul: Der Yayınları, 1980. 400 s.; 20 cm. – (Der Yayınları; 9 .
  • Bütün yönleriyle Bektaşilik (Alevilik) : Bektaşiliğin doğuşu… kaynakları… Bektaşilik inançları… töreler… Bektaşilikte insan… On İki İmam… Bektaşilikte tanrı… / İsmet Zeki Eyüboğlu. – İstanbul: Yeni Çığır Kitabevi, 1980. 606 s.; 19 cm.
1981
  • Anadolu uygarlığı / İsmet Zeki Eyüboğlu. – İstanbul: Der Yayınları, 1981.
  • Atatürk’ten özdeyişler / İsmet Zeki Eyüboğlu. – İstanbul: Uygarlık Yayınları, 1981. 174 s.; 20 cm.1.
1982
  • Geçmişin Yaşama Gücü İsmet Zeki Eyüboğlu Adam Yayınları İstanbul 1982
1984
  • Kendi sözleriyle Atatürk ilkeleri / İsmet Zeki Eyüboğlu. – İstanbul: Uygarlık Yayınları, 1984.
  • 237 s.; 19 cm. – (Uygarlık Yayınları; yayın no. 1)
1987
  • Anadolu Büyüleri İsmet Zeki Eyüboğlu Der Yayınları İstanbul 1987
  • Anadolu İnançları İsmet Zeki Eyüboğlu Geçit Kitabevi İstanbul 1987
  • Abdal Musa -Bir ermişin ışıldağıyla aranan gerçek- / İsmet Zeki Eyüboğlu. – İstanbul: Geçit Kitabevi, 1991.112 s.; 20 cm.
1989
  • Hacı Bektaş Veli: Bütün yönleriyle. İstanbul: Özgür Yayınları.1989
1995
  • Türk Dilinin Etimoloji Sözlüğü İsmet Zeki Eyüboğlu Sosyal Yayınlar İstanbul 1995
1996
  • Çin denemeleri / W. Eberhard; yay. haz. İsmet Zeki Eyüboğlu. – İstanbul: Say Yayınları, 1996. 199 s.; 20 cm.ISBN: 975-468-134-
1997
  • Anadolu Uygarlığı İsmet Zeki Eyüboğlu Der Yayınları İstanbul 1997
1998
  • Anadolu Mitolojisi İsmet Zeki Eyüboğlu Toplumsal Dönüşüm Yayınları İstanbul 1998
  • Bütün yönleriyle Mevlana Celaleddin : Yaşamı-felsefesi-düşünceleri-şiirleri / İsmet Zeki Eyüboğlu. – 2.bsk. – İstanbul: Özgür Yayınları, 1998.166 s.; 20 cm. – (Özgür Yayınları; 47) ISBN: 975-447-091-X
  • (1998). Taşoluğun Başında. istanbul: Pencere Yayınları.
2000
  • Yoksul Özdeyişler İsmet Zeki Eyüboğlu Pencere Yayınları İstanbul 2000
  • Eyüboğlu, İ. Z. (2000). Bütün Yönleriyle Tasavvuf Tarikatlar ve Mezhepler Tarihi. istanbul: Derin Yayınları.
2007
  • Eyüboğlu, İ. Z. (2007). Anadolu Halk İlaçları. istanbul: Derin Yayınları.
  •  Eyüboğlu, İ. Z. (2007). Anadolu Gerçeğİ. istanbul: Pencere Yayınları.
  • Eyüboğlu, İ. Z. (2007). Tanrı Yaratan Toprak Anadolu. istanbul: Derin Yayınları.
  • Eyüboğlu, İ. Z. (2007). Anadolu Mitolojisi. istanbul: Derin Yayınları.
  • Eyüboğlu, İ. Z. (2007). Anadolu İnançları. istanbul: Derin Yayınları.
  • Eyüboğlu, İ. Z. (2007). Osmanlıdan Cumhuriyet’e Türk Kadını. istanbul: Pencere Yayınları.
  • Eyüboğlu, İ. Z. (2007). Anadolu İlaçları. istanbul: Derin Yayınları.
  • Eyüboğlu, İ. Z. (). Anılar. İstanbul: Pencere Yayınları.
  • Eyüboğlu, İ. Z. (). Anadolu İnançları Anadolu Mitologisi / İnanç / Söylence / Bağlantısı. istanbul: Geçit Kitabevi.
  • Eyüboğlu, İ. Z. (1998). Düşünceleriyle Yaşayan Atatürk devrimleri. İstanbul: Say Yayınları. Eyüboğlu, İ. Z. (). Gelin Canlar Söyleşelim. istanbul: Pencere Yayınları.
  • Eyüboğlu, İ. Z. (1980). Şeyh Bedreddin ve Varidat. İstanbul: Derin Yayınları.
  • Eyüboğlu, İ. Z. (2002). öğrenciler. istanbul: Pencere Yayınları.
  • Eyüboğlu, İ. Z. (). Abdal Musa. istanbul: Geçit Kitabevi.
  • Eyüboğlu, İ. Z. (1996). Cinci Büyüleri Yıldızname. istanbul: Der Yayınları / Araştırma – İnceleme Dizisi.
  • Eyüboğlu, İ. Z. (200). Yedi Askı Arap Şiirinin İlk Parlak Dönemi. istanbul: Adam Yayınları. Eyüboğlu, İ. Z. (). Yoksul Özdeyişleri – Eğlence Sözlüğü. istanbul: Pencere Yayınları.
  • Eyüboğlu, İ. Z. (). Toplum Sarsıntıları. istanbul: Pencere Yayınları.
  • Eyüboğlu, İ. Z. (). Atatürk Anadoludur. istanbul: Pencere Yayınları.
  • Eyüboğlu, İ. Z. (). Çağımızın Çevrintileri. istanbul: Pencere Yayınları.
  • Eyüboğlu, İ. Z. (). Mevlana Celaleddin. istanbul: Özgür Yayınları.
  • Eyüboğlu, İ. Z. (1997). Anadolu Uygarlığı. : Derin Yayınları.
  • Eyüboğlu, İ. Z. (2010). Bütün Yönleriyle Bektaşilik. Istanbul: Derin Yayınları.
  • Eyüboğlu, İ. Z. (200). Felsefe Yazıları. istanbul: Pencere Yayınları.
  • Eyüboğlu, İ. Z. (2000). Dilin Kapısı. İstanbul: Pencere Yayınları.
  • Eyüboğlu, İ. Z. (1987). Günün Işığında Tasavvuf, Tarikatlar, Mezhepler Tarihi. İstanbul: .
  • Eyüboğlu, İ. Z. (1995). Sevgi Büyüleri. istanbul: Der Yayınları.
  • Eyüboğlu, İ. Z. (). Felsefe Açısından 12 Eylül,din boşluğun egemenliği. istanbul: Pencere Yayınları.
  • Eyüboğlu, İ. Z. (2004). Maçka. istanbul: Pencere Yayınları.
  • Eyüboğlu, İ. Z. (). Geçmişin Yaşama Gücü. istanbul: Adam Yayınları.
  • Eyüboğlu, İ. Z. (2002). Bilgelerin Dilinden. istanbul: Pencere Yayınları.
  • Eyüboğlu, İ. Z. (). Karadeniz Aşk Türküleri. trabzon: Serander Yayınları.
  • Eyüboğlu, İ. Z. (). Hz.Ali’nin Şiirleri. istanbul: Pencere Yayınları.
  • Eyüboğlu, İ. Z. (). Gülen Anadolu. İstanbul: Pencere Yayınları.
  • Eyüboğlu, İ. Z. (1987). Anadolu Büyüleri. istanbul: Derin Yayınları / Araştırma – İnceleme Dizisi. Eyüboğlu, İ. Z. (2000). İslamın Çöküşü. istanbul: Pencere Yayınları.
  • Eyüboğlu, İ. Z. (2006). Gılgamış Destanı. istanbul: Özgür Yayınları.
  • Eyüboğlu, İ. Z. (2013). İnsanın Boyutları. istanbul: Payel Yayınevi.
  • Eyüboğlu, İ. Z. (). Hatayi. İstanbul: Geçit Kitabevi.
  • Eyüboğlu, İ. Z. (). Türk Şiirinde Tanrıya Kafa Tutanlar. istanbul: Kaynak Yayınları / Sanat Ve Edebiyat Dizisi.
  • Eyüboğlu, İ. Z. (). Uygarlığın Işıldakları. istanbul: Pencere Yayınları.
  • Eyüboğlu, İ. Z. (2002). Nietzsche: Eylem Ödevi. istanbul: Broy Yayınevi.
  • Eyüboğlu, İ. Z. (200). Pir Sultan Abdal. istanbul: Geçit Kitabevi.
  • Eyüboğlu, İ. Z. (2000). Divan Şiirinde Sapık Sevgi. istanbul: Broy Yayınevi.
  • Eyüboğlu, İ. Z. (). Kara Zıpkalı Uşaklar Destanı. istanbul: Pencere Yayınları.
  • Eyüboğlu, İ. Z. (1991). Alevi-Bektaşi Edebiyatı. istanbul: Der Yayınları.
  • Eyüboğlu, İ. Z. (2002). Ortaçağ Felsefesi. istanbul: Pencere Yayınları.
  • Eyüboğlu, İ. Z. (). İslamda Bölünmeler Çelişmeler Refah’ın Tırmanışı. istanbul: Pencere Yayınları. Eyüboğlu, İ. Z. (). Uyanış. istanbul: Pencere Yayınları / Deneme Dizisi.

Tefekkür Medeniyeti: Felsefe Atlası kitabında zikredilen Türk Düşünürler

0

Lütfen linklere tıklayın..

Felsefe Atlası kitabındaki Türk Düşünürler

Felsefe Atlası

  1. El Biruni
  2. Ebu Hanife
  3. Ebul vefa El Buzecani
  4. Ekber Celalüddin
  5. El Farabi
  6. El Gazali
  7. El Hayyam
  8. İbn Sina
  9. İbrahim Hakkı Erzurumlu
  10. El Maturidi
  11. Rumi Celaleddin
  12. Sabit B Kurre
  13. Es Suhreverdi
  14. Et Tusi Naşirüddin
  15. Uluğ Beg
  16. Yusuf Has Hacib
  17. Ziya Gökalp
  1. El Biruni Kas’ın banliyösü /Birun 973, Rey 955 (?),  Gilan 995, Kas 997, Buhara, Cürcan 999,Harizm (Kas ve Gürgenc) 1003, Gazne 1017-1050,  Kabul, Keşmir ve Pencap üzerinden büyük ihtimalle Thanesar’a uzanan (Gazneli Mahmut’un fetih seferlerine eşlik ederek) Hindistan seyahati: Evrensel dahi, gökbilimci ve coğrafyacı (hermenötik yaklaşımlı) Hindolog ve filozof.
  2. Ebu Hanife Kufe 699, Mekke, Bağdad (hapishane) 767: İslam ilahiyatçısı (kelamcı) ve hukuk alimi (fakih)
  3. Ebul vefa El Buzecani Horasan’daki Buzecan 940, Bağdad 959-998, Gökbilimci ve matematikçi (trigonometri)
  4. El Farabi Farab’daki Vesic 870, Merv, Bağdad, Harran 910 ve Haleb 942, Mısır ve İstanbul (?), Şam ya da Halep 950: Helen etkilerinin görüldüğü, İslam’daki felsefe anlayışının öne çıkan şahsiyeti(metafizik, epistemoloji, aynızamanda siyasetbilimci), (Aristoteles’in ardından ) İkinci Usta, Muallim-i Sani
  5. El Gazali Tus 1058, Cürcan ve Nişapur, Bağdat 1085-95, Şam, Kudüs, Mekke ve Medine, Tus 1097-1111;  aralarda Nişapur1106-11: Epistemoloji ve felsefe eleştirel islam ilahiyatçısı (mütekellim), hukukçu  (fakih) ve sufi mistik (mutasavvıf)
  6. El Harezmi Bağdat’a bağlı Kutrubbul (?) 780, Bağdat 813-850. Gökbilimci ve öneçıkan Müslüman matematikçi. Hint rakamlarını aktaran kişi.
  7. El Hayyam Nişapur 1050-1132, Semerkand 1070, İsfahan 1075 ve Merv 1118. Özgür ruhlu İslam şairi. Gökbilimci ve matematikçi.
  8. İbn Sina Buhara’ya bağlı Efşene 980.Buhara, Gürgenc 1003, Cürcan 1013, Reyy 1014, Hemedan 1015 ve İsfahan 1023-37, Hemedan 1037:Müslüman hekim, tıbbi ders kitabı yazarı, hakim/kadı ve İslam’da Helen kültüründen ilham almış felsefenin en önemli şahsiyeti. Latince konuşulan Ortaçağ’ı ve Yeniçağ İran felsefesini derinden etkilemiştir.
  9. İbrahim Hakkı Erzurumlu Erzurum’a bağlı Hasankale/Pasinler 1708, Siirt’e bağlı Tillo/Aydınlar 1717-1780, aralarda Erzurum ve Mekke. Evrensel dahi ve süfi mistik (bilimsel kozmoloji ile İslam dini arasında uzlaşı.)
  10. El Maturidi Semerkant’a bağlı Matürid 870, Semerkand 945. Hanfi kelamcı, hukukçu ve Kuran yorumcusu (müfessir), kendi adıyla anılan Matüridiyye kelamının kurucusu.
  11. Rumi Celaleddin Belh 1207, Semerkand 1212, Nişapur, Mekke, Malatya, Sivas, Akşehir 1219 ve Karaman’a bağlı Larende üzerinden 1222 Konya’ya göç 1228-1273. Büyük sufi şair (Farsça) ve mistik.
  12. Sabit B Kurre Harran 836. Bağdat 901. Şabii. Hekim, gökbilimci ve matematikçi (rakam kuramı), Helen metinlerinin Arapça çevirmeni.
  13. Es Suhreverdi Sühreverd 1154. Meraga ve İsfahan. Rum/Anadolu, Halep 1183-1191. Şeyhül Üşrak (Aydılanmanın Ustası), önemli sufi mistik ve filozof (Işık İlmi, Hikmetül İşrak)
  14. Et Tusi Naşirüddin Tus 1201, Nişapur 1213-21, ve Irak (Mevsıl/Musul) Kirmanşah’a bağlı Sertaht 1233, Alamut’a bağlı Meymundiz (İsmailililere ait kale). 1245 ve Elburz Dağlarındaki Kazvin 1256. Bağdat (Moğol fatihlerin danışmanı) 1256, Meraga (gözlemevi yöneticisi) 1259, Bağdat’a bağlı (günümüzde içinde kalan) Kazimeyn/Kazimiyye 1274: Evrensel dahi, hekim, hukuk alimi (fakih), matematikçi ve filozof (feylesuf), Ahlak Öğretisi (İlmül Ahlak)
  15. Uluğ Beg İran’da Zencan’daki Sultaniyye 1394, Semerkant 1409-1449.Timur’un torunu. Üst düzey eğitimli hükümdar, bir üniversitenin 1420 ve gözlemevinin 1425 kurulmasını emretmiştir.
  16. Yusuf Has Hacib Balasagun ve Kaşgar 11.yy. Şair ve eğitmen (İbn Sina geleneğinde etik ve tıp), Türk-İslam edebiyatının en eski eserinin sahibi. (Kutlandıran Bilgi, Kutadgu Bilig)
  17. Ziya Gökalp Diyarbakır 1876. İstanbul ve Selanik. İstanbul 1913-18. İstanbul 1924. Yazar ve sosyolog. Modern Türkiye’nin öncü düşünürlerinden.

Tefekkür Medeniyeti: Türk Aydınlanması 800-1100

0

lost enlightenment ile ilgili görsel sonucu

Orta Asyayı yeniden keşfetmek

Frederick Starr: ‘Rediscovering Central Asia’ FREDERICK STARR




Orta Asya, bir zamanlar ‘binlerce kentin bulunduğu topraklardı’ ve dünyanın en tanınmış bilim insanlarının, şairlerinin ve düşünürlerinin bir kısmı burada yaşıyordu.

Günümüzde bu bölge acımasız bir durgunluk içinde kalmıştır. Orta Asya’nın geleceğini hayal etmek için görkemli geçmişine yolculuk yapmamız gerekir.

Biruni (973-1048) ve  İbni Sina (tahmini 980-1037) 

M.S. 998 yılında birbirinden yaklaşık 300 kilometre uzakta, günümüzde Özbekistan ve Türkmenistan adıyla bilinen topraklarda yaşayan iki genç adam yazışmaya başlamıştı. 21inci yüzyıl laboratuvarlarına son derece uygun gibi görünecek sözlü bir dövüş ile tartıştıkları 18 sorunun bazıları bugün  hâlâ büyük bir güçle yankılanmaktadır..

Yıldızların arasında başka güneş sistemleri var mı yoksa evrende yalnız mıyız? diye soruyorlardı. Avrupa’da bu sorular 500 yıl daha yanıtsız olarak kalacaktı ama bu genç adamlar yalnız olmadığımızdan emindiler. Yeryüzünün bütün ve tamamlanmış olarak mı yaratıldığını yoksa zaman içinden evrim geçirip geçirmediğini de sormuşlardı. Zamanın başı ya da sonu olmayan bir süreklilik olduğunu kabul etmişlerdi.

Bilim tarihinde, bugün geri kalmış olarak kabul edilen bölgede bin yıl önce ortaya atılan bu sorular kadar büyük bir cüretle geleceğe atılmış pek az tartışma vardır. Bir kaç kopyası elimize ulaştığı ve yaklaşık bin yıl sonra basıldığından bunları biliyoruz. Yirmi altı yaşındaki Ebu el-Reyhan el-Biruni ya da Biruni (973-1048) Aral Gölü kıyısında yaşıyordu ve coğrafya, matematik, trigonometri, kıyaslamalı din, astronomi, fizik, jeoloji, psikoloji, mineraloji  ve farmakoloji dallarında öne çıkmıştı.

Ebu Ali Sina ya da İbni Sina (tahmini 980-1037) günümüzdeki Özbekistan’daki görkemli Buhara kentinde yaşıyordu ve tıp, felsefe, fizik, kimya, astronomi, ilahiyat, klinik farmakoloji, etik ve hatta müzik alanlarına damgasını vurmuştu. Daha sonraları İbni Sina’nın el-Kanun fi’t-Tıb  adlı yapıtı Latinceye çevrilince, Batı dünyasında çağdaş tıbbın başlangıcı tetiklenecekti. Antik çağ ile Rönesans dönemi arasında yaşamış olan en büyük bilim insanları arasında yer almaktadırlar.

Bugün çoğu kişi bu tartışmacı dahileri Arap olarak tanımaktadır. Her ikisi de Arapça (ayrıca Farsça) yazdıklarından dolayı anlaşılır bir durumdur ama İngilizce yazan bir Japon nasıl İngiliz sayılmazsa, Arapça yazan bir Orta Asyalı da, Arap sayılmaz.

Dünyanın Entellektüel Merkezi

Daha doğrusu her ikisi de günümüzde Orta Asya adını verdiğimiz bölgede yaşayan matematik, astronomi, tıp, jeoloji, dil bilim, siyaset bilimi, şiir, mimarlık ve uygulamalı teknoloji alanlarında dahi düzeyine ulaşmış etnik Türkler grubuna mensuptu.

800 ile 1100 yılları arasında Orta Asyalı bilim insanı, sanatçı ve düşünür topluluğu, bulundukları bölgeyi dünyanın entellektüel merkezi durumuna getirmiş ve etkileri Doğu Asya’dan Hindistan’a, Avrupa’ya ve Ortadoğu’ya kadar yayılmıştı.

Oldukça görkemli bir ortamdı. Bin yıl önceki Orta Asyalıların zihinsel başarılarını saymaya nereden başlayacağını bilmek de oldukça zordur.

Matematikte oransız sayıları ilk kabul edenler, kübik denklemlerin farklı biçimlerini uygulayanlar, trigonometriyi icat edenler, ondalık sistemi ve Hint rakkamlarını (Batı dünyasında ‘Arap’ rakkamları olarak adlandırılır) yaygınlaştırıp kullananlar Orta Asyalılardı.

Astronomide dünyanın çapını son dönemlerle kıyaslanabilecek kadar büyük bir kesinlikle saptamışlar, çağdaş zamanların öncesinde en büyük gözlemevlerinin çoğunu inşa etmişler ve son derece kesin astronomik tabloları hazırlamak için kullanmışlardı.

Kimya alanında tepkimeleri ilk kez tersine çevirenler saflaştırmak için kristalizasyonu kullananlar, özgül yer çekimini ölçenler, Dmitri Mendelev’in 1871’de hazırladığı periyodik tabloyu çağrıştıran biçimde elementleri gruplayanlar yine Orta Asyalılardı. Bilgi ve bulguları toplayıp ekleyerek eski tıp bilimine katkıda bulundular, farmakoloji alanını genişletip Batı’ya ve Hindistan’a yaydılar. Teknoloji dalında yel değirmenlerini ve suyu kaldıran hidrolik makineleri icat edip zaman içinde batıda Ortadoğu ve Avrupa’ya ve doğuda Çin’e kadar yaydılar.

Yüzyıl kadar önce Leipzig’li düşünür Heinrich Suter bu bilim insanlarının çoğunun etnik Türk kökenli olduğunu ve Orta Asya’dan geldiğini ilk kez ortaya çıkardı.

El-Harezmi (tahmini M.S. 780-850) 

Bu durum matematikçi ve astronom Muhammed bin Musa el-Harezmi (tahmini M.S. 780-850) için de geçerlidir.Tıpkı Biruni gibi o da Özbekistan-Türkmenistan sınır bölgesindeki Harizm yöresinden geldiğinden ‘el-Harezmi’ adıyla bilinir. Bir çok keşfinden biri olan algoritma hâlâ adının çarpıtılmış biçimiyle kullanılırken, ‘algebra’ (cebir) adı ise doğrudan doğruya matematik konusundaki ünlü kitabından gelmektedir.

Farabi (tahmini M.S. 872-961) 

Aynı şekilde Aristotle etikleri konusundaki yaratıcı analizi, Thomas Aquinas dışındaki tüm Batılı düşünürlerin çalışmalarını aşmış olan, Batı dünyasında Alfarabius adıyla tanınan Ebu Nasr el-Farabi de (tahmini M.S. 872-961) Arap değil, günümüzde Kazakistan bölgesinde yaşayan bir Türk idi.

Abbasi Halifeliğini aslında Orta Asyalıların kurmuş olduğu göz önüne alınınca Orta Asyalı bu entellektüellerin Bağdat’daki önemli rolü pek de şaşırtıcı gibi gelmiyor.

Dahiler bölgesi Orta Asya

Böylesine ünlü dahiler yetiştirmiş olan ‘Orta Asya’ bölgesi hangi ülkeleri kapsıyor? 1991 yılında bağımsızlığını kazanan beş ‘istan’ yani Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Tacikistan ve Türkmenistan’ın bunların arasında bulunduğu kesindir.

Ayrıca günümüzde Afganistan’da bulunan Balkh, Herat gibi kentler de bu entellektüel gelişimin önemli noktalarıydı. İran’ın kuzeydoğusunda yer alan Horasan eyaletinin başkenti Nişapur da sözünü ettiğimiz bereketli yıllarda bir çok yaratıcı kişi yetiştirmiştir.

‘Dahiler bölgesinin’ sınırları Çin’in batı bölgelerine kadar yayılıp eski Kaşgar kentini ve Orta Asya’nın kültürel yörüngesine girmiş diğer büyük merkezleri de kapsamaktadır.

Haritanın üzerine bir daire çizmek ile Büyük Orta Asya adı verilen bu bölgenin böyle bir kültür patlamasını nasıl yarattığını açıklamak farklı olgulardır. Gelişen kentler kültürel yaşam için yeni alanlar yaratıyordu, bir Arap gezgin ‘binlerce kentin bulunduğu topraklar’ adını verdiği günümüz Afganistan, Tacikistan ve Özbekistan yöresine hayran kalmıştı.

Bir zamanlar bu yörenin başkenti olan Balkh kalıntıları hâlâ Afganistan’ın Mazar-i Sharif yaylasının batısında kilometrelerce uzanmaktadır. En görkemli döneminde Balkh kenti, Paris, Roma, Pekin ya da Yeni Delhi’den daha büyüktü. Tüm bölgesel merkezler gibi Balkh’ın da akar suyu, hamamları, ve görkemli sarayları, saray dışında yaşayan halk için kerpiç tuğladan inşa edilmiş sağlam evleri vardı.

İpek Yolu

Orta Asya, Avrasya topraklarının büyük kültürlerini birbirine bağlayan yolların kesişme noktasıdır. Günümüzde ‘İpek Yolu’ adı verilen yol ağı şaşaalı döneminde her yöne çeşitli malların taşınması için kullanılıyordu.

Cam üfleme tekniği Ortadoğudan Çin’e Orta Asya vasıtasıyla yayılırken, kağıt ve ipek üretimi ters yönde Çin’den Batı’ya yayılmıştı.

Ama Orta Asyalılar pasif taşıyıcılar değildiler. Beş yüz yıl boyunca Ortadoğulular ve Avrupalılar, Semerkand üretimi kağıtları en kaliteli olarak değerlendirmişlerdi. Avrupa’nın ortaçağ katedrallerinin çoğu şimdi Özbekistanın Fergana Vadisinde üretilen ipek kumaşlarla bezenmişti.

Dinler

Tüccarlar ayrıca dinsel görüşleri de taşıyorlardı. Büyük İskender’i (M.Ö. 356-23) izleyen Yunanlı yerleşimciler Afganistan’daki yeni kentlerine Athena, Hercules ve Afrodit’in kültlerini getirmişlerdi.
Ardından Budizm bu bölgede kendine verimli topraklar bulmuş ve buradan Çin’e, Japonya’ya ve Kore’ye yayılmıştı. Yaklaşık aynı dönemde Yahudi toplumları da şekillenmiş, Suriye Hrıstiyan piskoposlukları kurulmuş ve bölgede Manichean toplumlar (hem Tanrı’ya hem Şeytan’a inanan bir mezhep) ortaya çıkmıştı.

Bunca farklı dinin altındaki katmanda bölgenin ana dini olarak iyi ile kötünün, cennet  ile cehennmenin mücadelesine, ruhun kurtuluşuna dayalı olan  Zerdüştçülük yatıyordu.

Milattan önce altıncı ya da yedinci yüzyılda yaşadığı tahmin edilen Zerdüşt, Balkh bölgesinden gelmişti ama dinsel görüşleri batıya doğru yayılmış, Babil’de bu dinle tanışan Yahudiler etkisi altında kalmışlardı. Zerdüştçülük kavramları Yahudilikten sırasıyla önce Hrıstiyanlığa ardından İslama yayılmıştı.

Entellektüel Cesaret

Yedinci yüzyılın sonlarında İslam dini Arap ordularıyla buraya gelince, bugün kıyaslamalı din ve felsefe analizi diye adlandıracağımız konularda uzman olan bir toplumla karşılaştı. Orta Asyalıların çoğu din değiştirirken, geri kalanları en azından din değiştirmek için kültürel coşkunluk dönemi sona erene kadar beklemişti.

Astronom el-Harezmi, Hint rakkamları (ve sıfır kavramı) kullanımının yararlarını diğerleriyle kıyaslayan bir kitap yazarken, başkaları da iyi fikirler bulmak için Hint geometrisini, astronomisini, ve hatta takvim sistemlerini araştırıyorlardı. Dünyanın başka herhangi bir yerinde entellektüel açıdan böylesine açık bir bölgenin bulunduğunu hayal etmek bile zordur.

Orta Asyalıları, Çinlilerden ve Araplardan ayıran en önemli nokta, birden fazla dil bilmeleriydi. İnsanı şaşkına çevirecek sayıda farklı dilin ve alfabenin bulunduğu bir ortamda yaşamayı olağan kabul ediyorlar ve hangisine gereksinimleri varsa o konuda uzmanlaşmayı başarıyorlardı.

Yeni bir din taşıyan Arap orduları gelince, bazı görevlilerin ve entellektüellerin neler sunduğunu görmek için Arapların garip dilini öğrenmeleri son derece doğaldı. Ardından klasik Yunancadan tercüme edilmiş yazılarla tüccarlar gelmeye başladılar. Çoğunlukla Hrıstiyan Arapların tercümeleri Orta Asya’daki bilim ve felsefeye yeni fikirler getiren çalışmaları oluşturdu,. Zaman içinde halk bu konularda uzmanlaşacak ve eski Yunan akıl hocalarından daha ileriye gideceklerdi.

Bu yaratıcılık patlamasında din ne kadar önemli bir rol oynuyordu? Çoğu kişi için İslam önemli bir unsurdu. Buhari, yaşamboyu sürecek bilimsel çalışmalarına başlarken diğer bazı düşünürler gibi hiç kuşkusuz derin dindarlığın etkisi altında kalmıştı. Farabi, etik temelleri üzerinde yaptığı araştırmaların resmi dini sağlamlaştıracağından hiç kuşku duymamıştı. Bazıları gerçi Farabi ile aynı fikirdeydi ama dinin araştırmaları yönlendirip kısıtlaması yerine, özgür sorgulama ve araştırmaların dine yön vermesi gerektiğine inanıyordu.

Bu arada dinin sıradan kitleler için yararlı olduğuna ama entellektüeller için saçmalık olduğuna inanan septikler de vardı. Günümüzde daha çok şiirleriyle tanınan ünlü matematikçi Ömer Hayyam da (1048-1123) aynı fikirdeydi. Ömer Hayyam’ın şiirleri 19uncu yüzyılda Rubailer olarak tercüme edilip Batı dünyasına tanıtıldı.

Bütün bunlara dayanarak entellektüel cesaretin, dinin sundukları yerine sunmadıklarına daha fazla borçlu olduğunu söyleyebiliriz. Aynı dönemde Batı’da din ile bilim arasında süren mücadeleye bakınca bu durum önem kazanmaktadır.

İnsan, diğer yapıtlarının yanısıra müzik kuramları üzerine önemli bir çalışma yapan Farabi gibi birinin dünyayı kendi avucundaymış gibi görmek için izin almaya ya da cesaretlendirilmeye gerek duymadığını düşünüyor.

Döneme özgün parlaklığını veren büyük beyinler birbirinden çok farklı olduğundan Orta Asya’nın altın çağının dayanak noktalarını tam olarak saptayabilmak çok zordur. Bir kısmı zengin toprak sahibi ailelere mensuptu ve arazilerinin geliriyle yaşayabiliyordu. İbni Sina ve Biruni gibileri ise bol kazançlı yüksek makamlara atanmışlardı. Ama bunlar ayrıcalıklı durumlardı. Düşünürlerin çoğu tam-zamanlı çalışan bilim insanlarıydı ya da en azından böyle olmayı arzuluyorlardı. Kendilerini destekleyecek bilim akademileri ya da üniversiteler olmadığından işleri hiç de kolay değildi.

Orta Asya’nın gücü belirli bir noktaya dayanıyordu. Bilim insanı olmak isteyen bir kişi Orta Asya doğumlu halife el-Memun’un Bağdat’ta kurduğu Beyt’ül Hikme (Bilgelik Evi) adlı bilim akademisine  katılmayı umarak bu kente gidebilirdi. Üstelik batıdaki Iran’da olduğu gibi burada da çok sayıda yerel yöneticiler ve saraylar vardı. Hepsi Bağdat’a saygı duyarken kendilerini işlevsel açıdan bağımsız olarak görüyordu. Bu yöneticilerin tümü kendine göre birer halifeydi, topraklarını otoriter bir biçimde idare edip Türklerden oluşan bir orduyla savunuyordu. Aynı zamanda ticareti destekliyor, vergi topluyor, görkemli başkentler inşa ediyor, sanat ve bilim için büyük servetler harcıyordu. Böyle bir saray Biruni’nin çalıştğı Cürcan yakınında yer alıyordu. Bir başkası antik-duvarlı Semerkand kentindeydi. 850-1000 yılları arasında Samani hanedanlığı kentte harika bir kütüphane kurmuştu, bilginlerin Büyük Soruları tartıştığı salonları ve müzik ile şiir üzerine yoğunlaşmış canlı bir yaşamı vardı.

Gazneli Mahmud (971-1030) 

Bazı yöneticilerin nazik ve kibar oldukları söylenemediği gibi bazıları da sanat ve bilim hamisi olarak yeterince sofistike değildiler. Doğu Afganistan’daki başkentinden Hindistan’dan çağdaş Iran’a kadar geniş bir imparatorluğu yöneten Gazneli Mahmud (971-1030) son derece zalimdi ve kültürü bir gereklilik yerine bir süs olarak görüyordu. Yine de Hindistan ve Hinduizm üzerine herhangi bir dilde yazılmış olan en kapsamlı çalışmayı yapan Biruni’ye iş vermişti. Mahmud aynı zamanda Şehname adlı yapıtı (tahmini 1000) İslam-öncesi Pers ülkesini anlatan ve Fransa kadar uzak topraklardaki gezgin ozanları etkileyen ve dünya edebiyatının klasikleri arasında yer alan ünlü şair Ebu’l-Kasım Firdevsi’yi de himayesine almıştı.

Selçuklu Türkleri

Orta Asya’nın son kültür patlaması 1037 yılından itibaren Selçuklu Türkleri yönetimi altında yaşandı ve yüz yıldan fazla sürdü. Çağdaş Türkmenistan’daki Merv ve Bugünkü Iran-Afganistan sınırındaki Nişapur adlı doğu başkentlerinde Selçuklular çeşitli alanlarda çalışan yenilikçileri desteklediler. Başarıları arasında büyük alanları çift kubbelerle örtme yönteminin keşfi de vardı. İlk çabalarının örneklerinin Merv’deki başkentin yıkıntılarının perişan manzarası arasından yükseldiği görülebilir.

Dolambaçlı bir yol izleyerek giden bu yenilik Filippo Brunelleschi’nin Floransa katedrali ve St Petersburg’daki St Nicholas katedralinin kubbesinden sonra ABD’nin başkenti Washington’daki Capitol binasının kubbesine kadar yayılmıştı.

Orta Asya’nın görkemli çağı niçin sona erdi? 

Orta Asya’nın görkemli çağı niçin sona erdi? En yaygın açıklama Cengiz Han’ın 1218 yılında anayurdu Moğolistan’dan başlattığı istilalar sırasında entellektüel anaforların azaldığı biçimindedir. Moğol istilacıların Orta Asya’nın görkemli kentlerinin çoğunu yağmaladığı doğrudur ama bu savı çürüten üç karşı görüş vardır. Birincisi, bir kaç tanesi dışında kentlerin çoğunun ticaret sayesinde kısa sürede tekrar canlanmış olmasıdır. İkinci olarak Moğol istilasının bölgeyi yalnızlaştırmak yerine, Büyük Orta Asya ile hem Avrupa hem de Asya’nın geri kalanı arasındaki iletişimi güçlendirmiş olmasıdır. Çünkü Moğollar uçsuz bucaksız topraklarındaki tüm sınırları ve gümrük vergilerini kaldırmışlardı. 13üncü yüzyılda Marko Polo Çin’e giderken Afganistan’dan bir tek ‘vize’ ile geçmişti. Entellektüel canlılığın çok önemli bir unsuru olan kültürler-arası iletişim Moğollar döneminde en üst düzeye ulaşmıştı.

Üçüncü görüş ise 1221 yılında Moğolların özgür düşünceyi bastırmaya kalkışmış olsalar bile (ki böyle bir girişimde bulunmamışlardır) bunu yapmaya kesinlikle ihtiyaçları olmamasıydı. Yüzlerce yıl Orta Asya’ya enine boyuna yayılan kültür enerjisi zaten tam  yüz yıl önce dağılmaya başlamıştı. Yine de 12nci yüzyılda Merv’de hâlâ bir düzine kütüphane vardı, içlerinden birinde 12,000’den fazla kitap bulunuyordu; Buhara’da ise 50’den fazla doktor yaşıyordu.

Eğer ‘katil kim?’ sorusu Moğolları işaret etmiyorsa, çöküşün nedeni ne olabilir? Orta Asya’nın büyük antik kentlerinin çoğu artık çöl güneşinde ısınan ıssız yıkıntılar biçimindedir ve umarsızlıkları ancak arasıra uçuşan adaçayı dallarıyla ortadan kalkar. Bu manzaraya bakınca insan, kultürel çöküşü iklim değişikliğine ya da farklı bir çevresel değişime bağlamayı düşünebilir. Ne var ki, bölgenin ekolojik tarihi üzerine yapılan çalışmalar en parlak yıllardaki iklimin günümüzle aynı olduğunu ve tek önemli değişikliğin bir zamanlar bölgenin iftihar nedeni olarak sulama sisteminin çürümesi olduğunu gösteriyor.

Moğollar ve ekoloji dışında bölgenin çöküşüne en az dört unsurun katkıda bulunduğu düşünülüyor.
Bunlardan birinci ve belki de en önemlisi hiçbir şeyin sonsuza kadar dayanmayacağı fikridir. Atina’nın altın çağı ancak yüz yıl kadar sürmüş ve kent daha az parlak olan gümüş çağına girmişti. Rönesans kentlerinin bir kaçı yalnızca yüz elli yıl kadar kültürel yaratıcılığın zirvesinde kalmıştı. Zirveye ulaştıktan sonra inişe geçmenin başlaması doğal ve kaçınılmazdır.

Orta Asya olayında, batıdaki Araplardan daha çok, orijinal düşünmeyi tetikleyen unsur antik Yunan, Ortadoğu ve Hindistan’dan bilinmeyen sınırsız düşünce yapılarını çözmek ve özümsemek arzusuydu. 1100 yılına gelindiğinde bu iş başarılmıştı ve bundan sonra, öncekilerle kıyaslanabilecek yeni öğretiler ortaya çıkmayacaktı.

Elbette Avrupa Rönesansı benzer bir dürtü sunmalıydı ama bu tarihe kadar uygarlıkları birleştiren büyük ticaret yolları parlak günlerini arkada bırakmıştı ve Orta Asya’nın yalnızlığı ve çöküşü kalıcılık kazanıyordu.

Ayrıca dinler, tıpkı parçası oldukları kültürler gibi dinamizm, özgüven ve deneycilikle başlayıp katı bir kalıplaşma döngüleri geçirir. Orta Asya’da bu durum zaten Zerdüstçülük ve Budizm’de yaşanmıştı. Islam dünyasında ise yaratıcı düşünce, erken bir tarihte, 800-1100 yılları arasında çiçek açmaya başlamıştı. Katı kalıplaşma olgusu da erken başlamış ama ancak 1100 yılında zirveye ulaşmıştı. Buna karşın yaklaşık yüz yıl daha entellektüel açıdan canlılığını yitirmeyen her yerden uzak bir kaç noktada varlığını sürdürebilmişti. Ama Türk ve Pers kökenli Orta Asya’da, Arap topraklarında ve Pers ülkesinde, sürekli sertleşen İslam kalıplaşmasının talepleri, özgür düşüncenin ve humanizmin uygulanabileceği  alanı zaman içinde daralttı.

Sünni ve Şii ayırımı

Büyük Orta Asya’nın özgür entellektüel yaşamının kurumasına katkıda bununan bu ‘morfolojik’ gerçeklerin dışında üçüncü ve daha özgün bir unsur da iş başındaydı: İslam inancındaki Sünni ve Şii ayırımı.

Temel ayrışma Hz. Muhammed’in M.S. 632 yılındaki ölümünden ilk kuşak sonrasında ortaya çıkmıştı. Şam’da ilk halifelik yükselmeye başlarken, Sünniler İslam dünyasında etkili olmaya başlamıştı. Yalnızca 968-1171 yılları arasında Mısır’da hüküm süren Şii Fatımi hanedanlığı bu etkinin dışında kalmıştı. Ne var ki, Fatımilerin çöküşünden önce bile Şii mezhebinin mensupları doğuya doğru kovalanmaya başlamış ve dinsel çatışmaların merkez bölgesi İran’a ve Orta Asya’ya ilerlemişti. Aynı tarihlerde bölgedeki Sünni yöneticiler bölücü öğretilerle ilgilendiklerinden kuşku duydukları kişilerin üzerinde baskıyı arttırmışlardı,. İbni Sina gibi tanınmış yenilikçilerin çoğu Şii ailelere mensuptular ve artık ona benzeyen herkesden kuşku duyuluyordu.

Nizamülmülk (1018-92) 

Bu değişim elbette özgür düşünce yanlılarına ağır bir darbe olmuştu ama Sünni çoğunluğu da etkilemişti. Orta Asya’nın batı kıyısında, günümüzde doğu İran’da yer alan Tus kentinden gelen iki kişi artık bu yeni yönü temsil ediyordu. Birincisi olan Nizamülmülk (1018-92) yetenekli bir yönetici ve dönemin en iyi siyaset bilimcilerinden biriydi. Nizamülmülk’ün hocaları onu Orta Asya rönesansının en üstün beyinleriyle tanıştırmıştı. Ama Selçuklu İmparatorluğunun veziri olarak atandığında, Şii bölücülüğüne karşı sürdürülen mücadele son hızla ilerliyordu.

Her tarafta yoldan sapmalar olmasından çekinen Nizamülmülk, medrese adı verilen bir okul ağı kurmayı, böylece kalıplaşmış Sünni İslamı yaymayı ve genç erkekleri bilgili, dinine bağlı sadık bireyler olarak yetiştirmeyi önerdi. Medrese mezunları yalnızca Şii bölücülüğünü reddetmekle kalmayıp, yerleşik kalıplardan saptığından kuşku duyulan tüm düşünme biçimlerine de karşı çıkacaklardı.

El-Gazali, (1058-1111)

İkinci değişimci olan felsefeci ve ilahiyatçı Ebu Hamid bin Muhammed  el-Gazali, (1058-1111), sınırsız mantık uygulamacılığının ortaya attığı tehlikelere karşı bir cephe saldırısı başlattı. En önemli yapıtının adı zaten her şeyi anlatıyor: Tehafütü’l Felasife (Filozofların Tutarsızlığı). Feodor Dostoyevski’nin Karamazov Kardeşler romanındaki Büyük Sorgucu gibi, Gazali de düşmanını yakından tanıyordu. Bölgenin üstün beyinlerine çekici gelmiş olan Aristotle deneyimselliği en büyük düşmandı. Aristotle’e saldırarak tüm çağdaş rasyonalistlere saldırmış ve son derece yıkıcı bir etki yaratmıştı.

Üç yüz yıl önce Orta Asya’da bağımsız düşünce üzerinde yükselmiş olan perdeyi Nizamülmülk ile Gazali birlikte indirdiler.

Sufizm

Yine de Orta Asya halkı tipik yaratıcılığıyla yanıt verdi. İnancın dış biçimleri sertleşip kalıplaşırken, bireysel ruhsallığa yepyeni bir ilgi gösterdiler. Tanrı ile mistik bir deneyim yaşamak için kitaplara, hiyerarşilere, camilere gerek göstermeyen bireysel sisteme Sufizm adı verildi.

Hindistan Hinduizmi, zengin yerel Budizm, Suriye Hristıyanlığı ve hatta bölgenin ticaret merkezlerinde gelişmiş olan Yahudilik gibi inançlara yakınlığı nedeniyle Orta Asyalıların mistik ve özel ibadet biçimleri eksik değildi. Bu inançlarda yer alan mistik akımların Sufizme ne kadar katkısı olduğu tartışılabilir ama açıkça bilinen bir nokta var: gerçi ilk Sufiler Araplardı ama Orta Asya Sufizmin anayurdu oldu. İlk ve en önemli Sufi hareketleri orada ortaya çıktı ve İslam dünyasına yayıldı. Günümüzde Mevlana, Attar ve diğer Sufi şairlerin yapıtları Yeni Çağ taraftarlarını yakaladı ama o dönemde içe dönüşün, günlük yaşamdan uzaklaşmanın temsilcisi oldular.

Timur ve Babür

1100 yılından sonra Orta Asya dünyanın gözünden kaybolmadı. 14üncü yüzyılda Batıda Tamerlane adıyla bilinen Timur, Delhi’den Akdeniz’in doğu kıyısına kadar dünyayı fethetti ve bilim insanlarıyla yazarları yeniden inşa ettirdiği başkenti Semerkand’da topladı.
Yüz yıl sonra Fergana Vadisinde ortaya çıkan Babür, Hindistan’da Mughal hanedanlığını kurdu. Yetenekli bir yazar olan Babür, eski Orta Asya geleneğini sürdürüp yaratıcı yeteneklere sahip olanları sarayına çağırdı.

Ne var ki, Orta Asya 800-1100 yılları arasında sahip olduğu entellektüel parlaklığına bir daha kavuşamadı. Zenginliğin ve kültürler-arası iletişimin ortaya çıkmasını sağlamış olan altın yumurtalayan tavuğu yüksek yerel vergiler öldürdü. Dinsel katılaşma bölgenin en özgün düşünürlerini kısıtladı. Çöküş ilerlerdikçe, Orta Asya zaman içinde Avrasya’nın yüksek kültürünün merkezi olmaktan uzaklaştı ve her yerden uzak, ıssız, geri kalmış bölge statüsüne gömüldü.

Yeniden çiçek açan bir Orta Asya 

1991-2001 yılları arasında Orta Asya’nın açılışı bölgenin entellektüel yapısını değiştirmeye başlıyor. Onbinlerce öğrenci uzaklardaki en iyi üniversitelere gidiyor. Bin yıl önceki atalarının aydınlanma hareketine benzer bir kararla Özbekistan ve Kazakistan hükümetleri bu gençlerin en çağdaş bilgileri edinip ülkelerine getirmeleri için masraflarını ödüyor. Gençler de yaşadıkları bölgeyi küresel dünya fikirleriyle birleştirme tutkusuyla geri dönüyorlar. Önümüzdeki on yıl içinde bu genç erkekler ve kadınlar kendi toplumlarında ve bütün olarak bölgede liderlik rollerini üstlenecekler. Süregiden yolsuzlukları ya da fikirleri üzerinde Sovyet-tipi denetimleri normal kabul edeceklerini düşünmek artık çok zor.

Doğal olarak bu gençler ‘Biz kimiz?” sorusunu soruyorlar. Yanıtlar her yönden çığ gibi geliyor. Ortadoğulular ve hatta Batılılar onlara içinde yetiştirildikleri inançla şekillendikleri için Müslüman olduklarını söylüyorlar. Buna karşılık bazı uzmanlar bölgenin umarsızca gerileyen siyasetini açıklamak için kabile ya da aşiret mirası kavramlarını uyandırmaya çabalıyorlar. Bu arada yerel vatanseverler, Kırgız, Özbek ya da Tacik gibi çeşitli ulusal etnik kimliklerini yüceltip her birinin özgün olduğunu ve birbirine benzemediğini ısrarla iddia ediyorlar.

Önerilen kimliklerin belki gerçekte bazı temelleri olabilir. Ama bu durum yeni yetişen kuşakların ufkunu daraltacağı gibi, kendilerinden beklentilerini de kısıtlayacaktır. Gençlerin köktendinci kuruluşlara ya da dar fikirli milliyetçi gruplara yakınlaşması da kaygı vericidir. Ama Orta Asyalıların bireyleri yükselten, mantık ve bilgelik açısından her bireyi tanımlayan ve o bireyi küresel gelişmelerin ana eksenine yerleştiren son derece anlamlı bir geçmişi var. Bu büyük gelenek 300 yıl boyunca o bölgeyi dünya entellektüelizminin merkezi yapmıştı. Niçin Orta Asyalılar ve yurt dışındaki dostları bazı dar görüşlü dinsel ya da milliyetçi ideolojiler yerine bu inanılmaz mirası bugünkü politikalarının temeltaşı yapmasınlar?

Bunun anlamı, büyük ticaret yollarını yeniden açmaları, sınırlarını daha serbest bırakmaları, vergileri düşürmeleri ve hükümetlerin işe karışma oranını azaltmaları için bizim ve kendilerinin desteğine odaklanmaktır. Serbest alışveriş aynı zamanda fikir dünyasına da uzanmalıdır. İbni Sina ve Biruni’nin yaradılışçılık yerine evrim üzerine kuramlar getirmesini ve hatta başka dünyaların varlığını düşünmesini sağlayan özgür zihinsel mekanın yeniden sağlanması demektir. İkisi de farklı hükümetlerin idaresi altında yaşadıkları halde kimse onların mektuplarına el koymamış, aykırı düşüncelerini sansürlememişti. Daha doğrusu yöneticiler onların çalışmalarına destek olmak için birbiriyle yarışmıştı.

Bunlar günümüzde Orta Asya’da gerçekleşebilir mi? Bölgedeki hükümetlerin çoğu kısıtlanmamış kıtalararası ticaretten söz etmekten çok memnun ama özgür fikir alışverişi önerisini dizginliyor. Yine de bölgedeki her ülkede çağdaş İbni Sinaların ve Birunilerin yükselmesine olanak tanıyacak açık fikirliliğe sahip çok üstün kişiler bulunuyor. Yeni kuşak ortaya çıktıkça bu gibi kişilerin hükümetlerdeki sayısı artacak. Yeniden çiçek açan bir Orta Asya fikri çok uzak gibi görünebilir ama özellikle Orta Asyalılar kendi zengin miraslarını tanıdıkça ve bugün için dünün geçerli derslerini aldıkça, olanaksız da değildir.

Eğer günümüzün bölge halkları bunu başaracaksa, onların uluslararası ortakları, bölge ülkelerini, satranç tahtasında oradan oraya itilecek cansız nesneler gibi görmek yerine egemen ülkeler gibi görmek zorundadırlar. Onları ‘hammadde kaynağı olarak ilgi alanımız ya da Kabil’e giderken yakıt ikmali noktamız’ olarak görmek yeterli değildir. Daha iyi bir seçenek, bu halkların DNA’sında büyük imparatorlukları yönetmek, daha da büyük ticaret bölgelerini geliştirmek, dünya kültürünün diğer merkezleriyle eşit düzeyde etkileşime girmek, özgün coğrafi pozisyonlarıyla uygarlıklar arasında bir köprü oluşturmanın yattığını kabul etmektir. Böyle bir farkındalık tüm taraflarda beklentileri yükseltecek, bölgenin uluslararası ortaklarının burayı bir jeopolitik oyun nesnesinin ötesinde görmelerini sağlayacaktır.

Elbette bu da kolay olmayacaktır ama Orta Asya’nın geçmişini daha iyi bilmek bir başlangıc noktasıdır.

Makalenin dönüştüğü kitap:

Makalenin İngilizce Orijinali http://archive.wilsonquarterly.com/sites/default/files/articles/WQ_VOL33_SU_2009_ARTICLE_03.pdf