Çin İşadamları Ağı (Chinese Business Network); Çin’in 1978’den buyana 40 yıla yakın dinamik kalkınmasının gerçek sebebidir.
Türk İşadamları Ağı da, Çin benzeri yüksek kalkınma hızlarını yakalabilmemizin önünü açacaktır.
td-cloud-library alan adı için çeviri yüklemesi çok erken tetiklendi. Bu genellikle eklenti veya temadaki bazı kodların çok erken çalıştığının bir göstergesidir. Çeviriler init eyleminde veya daha sonra yüklenmelidir. Ayrıntılı bilgi almak için lütfen WordPress hata ayıklama bölümüne bakın. (Bu ileti 6.7.0 sürümünde eklendi.) in /var/www/vhosts/agaoglulevent.com/httpdocs/wp-includes/functions.php on line 6121Türk İşadamları Ağı da, Çin benzeri yüksek kalkınma hızlarını yakalabilmemizin önünü açacaktır.
SİYASET BİLİMİ
TARİH
SORU: NÜFUSLU OLANIN NÜFUZU DA ARTMAKTA MIDIR?
![]()
Turkic languages
Mongolic languages
Tungusic languages
Japonic languages ?
Koreanic languages ?
Ainu languages
https://tr.wikipedia.org/wiki/Altay_dilleri#/media/File:Lenguas_altaicas.png
Tonyukuk Yazıtı Altay dil ailesinden Türkçe’nin ilk yazılı örneği.
Hanedan dillerimiz (Osmanlıca Urduca) zengin kaynaklardan (Arapça, Farsça, Sanksrit) beslenen; imzasını Türkçe fiiller ile atan Türk dilleridir
YAZI 86
………………………………………………………………………….
KONFERANSLAR
SIFIR TAŞIMIZ
TONYUKUK VE BİLGELİK
İLK’LER VE TONYUKUK
TONYUKUK MİRASI
TONYUKUK STRATEJİLERİ
SİYASET FELSEFESİ
TONYUKUK ARAYIŞLARI
TONYUKUK YAZITI VE ÇİN KAYNAKLARINDA TONYUKUK
TONYUKUK 1370 PROJESİ
İNGİLİZCE (IN ENGLISH)
TONYUKUK ARKEOLOJİSİ
TONYUKUK COĞRAFYASI
TONYUKUK İNCELEMECİLERİ
FOTOĞRAFLAR
KAYNAKÇA

By Bilge Tonyukuk Enstitüsü zaman: Kasım 03, 2016
İçinde: İbrahim Sarı: Türk Tarihi. İstanbul. 2016. https://books.google.com.tr/books?id=wK4DDAAAQBAJ&pg=PA274&dq=orta+asya+g%C3%B6%C3%A7+t%C3%BCrkler&hl=tr&sa=X&redir_esc=y#v=onepage&q=orta%20asya%20g%C3%B6%C3%A7%20t%C3%BCrkler&f=false
—————————————,
“D. Milâttan Sonra Orta Asya’nın Dışına Yapılan Türk Göçleri:
……………….,
1. Çin’e ve Hindistan’a Yapılan Türk Göçleri
……………….,
2. Karadeniz’in Kuzeyine, Balkanlar’a ve Orta Avrupa’ya Yapılan Türk Göçleri
……………….,
A. Kuzey Yolu
……………….,
B. Orta Yol
Orta yol üzerinden yapılan göçlere ve yayılmalara gelince, bu yol tarihin çeşitli dönemlerinde Türkler tarafından defalarca zorlandı. Fakat İran’da bulunan güçlü devletler bir türlü yıkılıp aşılamadı. VI. yüzyıl içinde doğudan Göktürklerin, batıdan da Bizans’ın sıkıştırmaları sonucunda oldukça zayıf düşmüş olan İran Sâsânî Devleti, Araplar tarafından tamamen çökertildi (Kadisiye Savaşı, 636; Nihavend Savaşı, 642). Böylece Türk topluluklarına yeni bir yol daha açıldı. “Orta yol” adı verilen bu yol, Türklük için en hayırlı yol oldu. Çünkü Çin’e, Hindistan’a, Balkanlar’a ve Orta Avrupa’ya giden Türk toplulukları, içine girdikleri çevrede gittikçe eriyerek millî kimliklerini tamamen kaybetmelerine karşılık, “orta yolu” takip ederek Orta Doğu İslâm ülkelerine hâkim olan ve Anadolu’yu fethedip, burada yeni bir vatan kuran Türk toplulukları, hem siyasî istiklâllerini hem de millî kültürlerini bütünüyle korudular.52” https://www.tarihtarih.com/?Syf=26&Syz=362506
“Türk Göçleri, tarih boyunca doğudan batıya doğru gerçekleşmiştir. Bu istikamet içerisinde bazı Türk kavimleri Hazar’ın kuzeyinden Avrupa’nın içlerine kadar yönelirken-Bulgar-Kuman-Kıpçak ve Çağatay dil grubu-, bir kısmı da İran üzerinden Anadolu ve Orta Doğu’ya göç etmişlerdir- daha çok batı Türkleri’nden Oğuz boyları-.” http://www.notdelisi.com/orta-asya-turk-gocleri-1713/
“Sonuç olarak Selçuklu devletinin kuruluşuna kadar Horasan, Irak, Azerbaycan, el-Cezire ve Suriye havalisine çeşitli göç dalgalarıyla akan Türkler,” http://dergisosyalbil.selcuk.edu.tr/susbed/article/viewFile/371/353
“Oğuzlar 10. yüzyılda Sir-i Derya (Seyhun) ile Hazar Denizi’nin doğusu ve Aral Gölü arasındaki bölgede yaşarken Kınık boyu da bunların arasında Sir-i Derya suyunun ağzına yakın oturmakta idi. 10. yüzyılın başında Oğuz Yabgu Devleti’ni “Yabgu” unvanı taşıyan bir hükümdar idare etmekte idi. Selçuklu ailesinin atası olan Temir-Yalıg (Demir yaylı) lakablı Dukak (veya Dokak)’ın Müslüman olduğu rivayeti de vardır. Dandanakan Muharebesi ile Horasan’ı Gaznelilerden alacak olan Tuğrul ile Çağrı Beyler ise Mikâîl’in oğullarıdır..[1][2]” https://tr.wikipedia.org/wiki/Sel%C3%A7uklular
“10. yüzyılda Oğuzlar Orhun bölgesinden Seyhun nehri kıyılarına ve 11. yüzyılda Ma-veraünnehir üzerinden İran’a ve Anadolu’ya göç ettiler. Bilindiği gibi Maveraünnehir Ceyhun ve Seyhun (Amuderya ve Sırderya) havzalarını içine alır.” http://www.dilimiz.com/tarih/anayurt.htm
“IX. ve Xl.yy’lar; Peçenek, Kuman ve Uz’ların Doğu Avrupa ve Balkanlara göçleri. X.yy’da Oğuzların, Orhun bölgesinden Seyhun kıyılarına ve Xl.yy’da Maveraünnehir üzerinden İran’a ve Anadoluya göçleri.
Bu göçler içinde en etkili ve sürekli olanı, XI .yy’da başlayan Türk göçleridir. Türkler bu göçlerle, yeni bir kültür çevresiyle temasa gelmişler, Müslüman olmuşlar ve Ön Asyada büyük Türk devletleri kurmuşlardır.” http://www.turktoresi.com/viewtopic.php?f=2&t=2268
“Türkmenbaşı’nın ölümü bana 1000 yıl önce Ortaasya’dan Anadolu’ya yolculuğumuzu ve arkada kalan akrabalarımızı hatırlattı.
Proto-Moğollar’dan, Kıtaylar’ın 924’te Orhun havalisine hâkim olmalarıyla birlikte, bu bölgedeki Türk boyları birbirlerini sıkıştırarak Batı’ya doğru göç etmeye başladılar. 1027’ye gelindiğinde artan Kıtay baskısı sonucu Türkler’in Batı’ya göçü büyük bir sel hâlini almıştı. Kay ve Kıpçak baskısı ile atalarımız Oğuzlar da yurtlarından ayrıldılar. Şamanî Peçenek ve Oğuzlar, Doğu ve Orta Avrupa’ya, Balkanlar’a; Müslüman Oğuzlar ise Maveraünnehir’e, Horasan’a ve diğer İslâm ülkelerine göç ettiler. Oğuzlar, 1040’da Dandanakan’da Selçuklular’ın idaresinde Gazneliler’i yenip, kendi devletlerini kurdular. Ancak Orta Asya’dan yüz binlerce Türk, Moğol kabilelerinin tazyiki ile Batı’ya göçe devam ediyordu. Maveraünnehir bölgesi onları barındırmaya yetmedi ve yeni bir yurt aramaya başladılar.
Büyük Selçuklu Devleti kurulmadan önce Oğuzlar’dan kopan bir kısım boylar Azerbaycan, Güneydoğu Anadolu ve Irak’a gitmişlerdi. Göktaş, Buka, Mansur ve Anasıoğlu idaresi altındaki Türkmenler, Cizre ve Diyarbakır havalisi ile Musul’u ele geçirmişlerse de, uzun süre buralarda hâkim olamadılar ve Azerbaycan’a geri döndüler.” (Afyoncu, Erhan: “Oğuzlar’ın/Türkmenler’in büyük yolculuğu”. http://www.nuveforum.net/190-orta-asya-turk-tarihi/10201-oguzlar-turkmenler-buyuk-yolculugu/ )
“Selçuk’un göçüne Karaçuk eteklerindeki boydaşları ile birlikte hatırı sayılır bir Oğuz kitlesi de katıldı. Bir kısmı Selçuk’un yanına, bir kısmı da Sogd Semerkant denilen bölge ile Buhara ve Nurata bozkırlarına saçıldılar. Bu göç, Selçuklu ailesi önderliğindeki Oğuzların Turan’dan İran’a geçişinin ilk adımıydı.” http://www.genelturktarihi.net/selcuklu-yolu
“Özellikle X. asrın ikinci yarısından itibaren Seyhun boylarından Mâverâünnehr’e ve oradan da Horasan ve Anadolu’ya doğru göç eden ve genel olarak Türkiye Türklüğü’nü teşkil eden Türk boylarının Müslümanlığı, bu asırlarda Orta Asya’daki yaşam ve yaşananlarla yakından ilgilidir” http://www.ayk.gov.tr/wp-content/uploads/2015/01/HUNKAN-%C3%96mer-Soner-X-XIII.-Y%C3%9CZYILLARDA-ORTA-ASYA%E2%80%99DA-T%C3%9CRKLER-VE-%C4%B0SLAM-N%C3%9CM%C4%B0ZMAT%C4%B0K-VER%C4%B0LER-VE-%C4%B0SLAM-KAYNAKLARINA-G%C3%96RE.pdf
“Türk boylarıyla ilgili bilgi verir. Bu boylardan en kalabalık olanı Oğuzlar ile Kıpçaklardı. XI. yy.’ın ikinci yarısından sonra Oğuzlar, Siriderya (Seyhun) boylarından Ön Asya ve Anadolu’ya; Kıpçaklar da İrtiş havzasından Hazar Denizi ve Karadeniz’in kuzeyindeki ovalara kütleler olarak göç ettiler.” http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/diger/396492/Dort_bin_yili_askin_gecmisiyle_Turkler.html
“Bazı Türkler anayurttan göç etmemişlerdir. Seyhun, Ceyhun, İli, İrtiş, Tarım ve Çu bölgelerinde yaşamışlardır. Bu topraklarda zamanla birçok büyük devlet kurmuşlar, kültür ve uygarlık alanında önemli gelişmeler göstermişlerdir.” http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/diger/396492/Dort_bin_yili_askin_gecmisiyle_Turkler.html
“Orta Asya’nın neresinden Anadolu’ya geldik?
1071 Malazgirt muharebesiyle Anadolu’yu Bizans’tan fetheden ve Türk’ün ikinci anayurdu hâline getiren Selçuklular’ın yurdu, Aral gölü kuzeyi ve Aral ile Hazar arasında Üst Yurt denen bölgededir. Burası bir milyon kilometrekareye yakın bir bozkırdır.
Bugünkü Kazakistan’ın güneybatı bölgesidir. Burada Türkler’in Oğuz denen ve en büyük boyu, çok daha doğudan, bugünkü Moğolistan topraklarından gelerek bir devlet kurmuş ve Gök Tanrı dinini bırakarak Müslüman olmuştu.
Selçukoğulları denen ve Dünya tarihinin akışını değiştiren ulu hânedan, bu Oğuz devleti içinde Kınık boyunun beyleri idi. Aynı zamanda irsî olarak devletin sübaşılık denen ordu komutanlığını ellerinde tutuyorlardı. Selçukoğulları, yabgu titrini taşıyan Oğuz hükümdarı ile anlaşmazlığa düştüler. Oğuzlar’ın peşlerine taktıkları kısmı ile Sır Deryâ nehrini güneye doğru atlayıp Mâverâünnehr’e geçtiler. Oradan Horasan’a ilerlediler. 1040 yılında Türk büyük hâkanlık tahtı, Selçukoğulları’ndan Sultan Tuğrul Bey’e geçti.
Açık denizlere çıktık
Bugünkü İran’ı, Irak’ı, Kafkasya’yı da fetheden Selçukoğulları’nın Oğuzları, Anadolu’ya girdiler. Sultan Tuğrul Bey’in yerine geçen yeğeni Sultan Alp Arslan, Malazgirt’te Bizans ordusunu yok ederek Anadolu’nun fethini hazırladı.
Sultan Alp Arslan’ın yerine geçen oğlu Sultan Melik-Şah, önce Kafkasya’da Karadeniz’in doğu kıyılarına ulaştı. Kılıcını ordusunun gözleri önünde Karadeniz sularına batırıp çıkardı. Cenâb-ı Hakk’a şükretti.
Sultan Melik-Şah, birkaç yıl sonra Suriye’de Akdeniz’in doğu kıyılarına ulaştı. Kılıcını ordusunun gözleri önünde Akdeniz sularına batırıp çıkardı. Cenâb-ı Hakk’a şükretti.
İlk Defa Donanmalar Kuruldu
Selçuklular, hem Karadeniz’de, hem Akdeniz’de bir ara Ege Denizi’nde (Çaka Bey) ayrı donanmalar kurdu. 11. asrın son yıllarıdır. Türklerin daha önceki tarihlerinde aslâ donanma diye bir şeyi yoktur. Ne yapmışlarsa çok kudretli orduları ile yaptılar. Donanma sahibi tek Türk devleti Selçuklu-Osmanlı yani Türkiye devletidir.
Bu suretle Türkler, 840 yılında bugünkü Moğolistan’dan, yaşlı gözlerle ebediyen bıraktıkları tarihî başkentleri Ötüken’den ayrılıp 1074’de İznik’e ve Üsküdar’a geldiler. 234 yıllık muhteşem bir yürüyüştür. Daima ve hiç hedef şaşmadan batıya doğru gitmişlerdir. Sonra açık denizlere, Atlas ve Hind Okyanusları’na, hatta Açe’de Pasifik’e çıktılar.”
http://www.turkalemiyiz.com/Home/Getturkistan?categoryid=3&aid=983
“İbn ül-Esir, Halife El-Mehdî döneminde, (775-785) Oğuzlar’ın Maveraünnehir bölgesine geldiklerini bildirmiştir. Oğuzlar, 9. yüzyılın ikinci çeyreğinden beri Seyhun Irmağı dolaylarında yaşamaktaydılar. Oğuz Yabguluğu ise Oğuz Türkleri’nin, 10. yüzyıl’ın ilk yarısında, kışlık merkezi Yenikent olarak kurdukları bir devletti.[1]” https://tr.wikipedia.org/wiki/O%C4%9Fuz_Yabgulu%C4%9Fu
“Her ne kadar Oğuzların Seyhun (Sır Derya bolarına) 775-785 (Halife el Mehdi zamanı) dolaylarında geldikleri tahmin edilse23 de onların Türgişlerin devamı olduğu tarihî süreç açısından daha doğrudur24. Bilindiği gibi 766 yılından sonra Uygurların baskısıyla Tanrı Dağları Isık Göl-Yedisi-Çu-Talas havalisine gelen Karlukların sıkıştırmasıyla Türgişler daha da batıya Sır Derya boylarına ve kuzey batıya doğru kaymışlardır.
Bu bölge zaten Türgiş, onun da öncesinde Batı Gök-Türk ülkesi toprakları idi. Muhtemelen 603 dolaylarında verilen Töles boyları daha sonra On Okları yani Seyhun Oğuzlarını oluşturdular. IX. asırda Oğuzların varlığı artık İslâm kaynaklarında iyice belirginleşmektedir25.
Artık İsficâb şehrinden Hazar denizine uzanan Mangışlak dâhil geniş bir alan Oğuzların yurdu olarak ortaya çıkmaktadır. Mangışlak’ta güney sınır Gürgenç (Curcan) idi.
Siyah-kûh (Karadağ) yarım adası tamamen Oğuzlar tarafından işgal edilmişti. Özellikle Gürgenç sınırındaki Jit kasabasından sınır başlıyordu26. Doğuya doğru gittikçe Aral
——————–,
23 Kafesoğlu, s. 143; Sümer, s. 49.
24 bk. Salman, Türgişler, s. 12-94; ayrıca W. Barthold, Moğol İstilasına Kadar Türkistan (terc. H. D. Yıldız), İstanbul 1981, s. 258.
25 İbn Hurdadbih’ten naklen Şeşen, s. 154,184; Sümer, s. 46; Kafesoğlu, s. 144.
26 İstahrî’den naklen R. Şeşen, İslam Coğrafyacılarına Göre Türkler ve Türk Ülkeleri, Ankara 1987, s. 155; Sümer, s. 46.
———-,
AHMET TAŞAĞIL
28
Gölünün güneyindeki Baratekin kasabasına varıyordu. Buhara’nın kuzey sınırlarına kadar yayılan Oğuzların esas ağırlık merkezi Seyhun (Sır Derya) boylarıydı. Karaçuk adıyla kaynaklarda geçen Karadağların (Karatav) kuzeyindeki Sozak, Oğuzların en doğdaki şehirleri olmalıdır. Kuzeyde sınırlar İtil ve Cim-Emba Irmağının kuzeyine ulaşıyordu. Sır Derya boyundaki diğer Oğuz şehirleri Yenikent, Cend, Barçınlıg-kend, Sığnak, Karnak, Süt-kent, Savran (Sabran), Aşnas, Otrar (Farab), İkan, Özkend, Sayram-İsficab belli başlı Oğuz şehirleri idi27. Zaten Dede Korkut ve Oğuz Destanla”rının konuları bu bölgede yani Sır Derya boyundaki Karadağlar’da geçmektedir28.” http://www.oguzlar.hacettepe.edu.tr/oguzlarbildirilertek.pdf
STRATEJİ LİTERATÜRÜMÜZ (A-Z)
By Bilge Tonyukuk Enstitüsü
Konvansiyonlar, Rum ve Rumeli: Levent AĞAOĞLU
Yunanistan’ı biz nasıl yanlış bir şekilde kullanıyor isek (ki doğrusu Elen, Hellas olmalıdır), Troya filminde de “our country; greece” gibi sözler ediliyordu. O tarihte Greece diye bir ülke yoktu, koloniler, şehir devletleri vardı.
Ama işte, sizin bahsettiğiniz Greek konvansiyonu var ya, ona hizmet etmeleri lazım. Daha sonra ise Roma ve Osmanlı gelmiştir. Hani nerede Elen ülkesi? Bugün İsrail nasıl Ortadoğu’ya kondurulduysa aynı şekilde Osmanlı Makedonyasından kopartılan topraklarla bir ülke yaratılmıştır.
Osmanlı nasıl Rum (Roma İmparatorluğu) kavramına sahip çıktıysa bizler de aynı misyonu devam ettirmeliyiz.
Çin İmparatorluğu dahi Osmanlı’yı Rum olarak anmıştır. Rum’un (Roma İmparatorluğu) mirasçısı Grekler değil,Osmanlı İmparatorluğu’dur, Türkiye Cumhuriyeti’dir.
Rumeli kelimesi ile ilgili tartışma, katkınızla şimdi doğru soruların sorulması noktasına geldi.
Balkanpazar sitesinde (www.balkanpazar.net) kavram kargaşasını önlemek adına Balkanlar/kavramlar bölümünü ve Bizim Rumeli bölümünü ilave etmiştim.
Soru: Onlar Grek, Yunan, Rum, Hellen, Kibrisli gibi farkli kavramlarin hepsini birbirine katarak uluslararasi platformlarda “Greek” kelimesini konvansiyon yaptılar ise, bizim konvansiyonumuz hangi kavramlardan oluşmalıdır? Biz nasıl bir konvansiyon oluşturmalıyız?
Bu nasıl bir yanlışlıklar silsilesi; Grek’i Yunanlı (İyonya) ve Rum (Roma İmparatorluğu tebası) gibi iki yanlış kavramla tanımlıyoruz.. Bize ait olan iki kavramı “ben yiyemedim sen ye” deyip Greklere hediye ediyoruz. Verdiğimiz topraklar, adalar yetmezmiş gibi. İnanılır gibi değil. Yetmiyor Rumeli kavramını da gömelim diyoruz! Pes doğrusu.
1) (Orta Asya) Türk Milliyetçiliği mi? Türk Hümanizmi mi? Türkler, Balkanlarda büyük bir hümanizm uygulamışlar oranın insanları ile karışmışlardır. “Ne mutlu Türküm diyene” diyen insan bir Balkanlıdır. O deyişte büyük bir hümanizm saklıdır. Türklük’ün Balkanlarda geldiği nokta insancılık’tır, insanın özüdür. Hümanizmi başka yerlerde batının filozoflarında aramayalım. O Balkan coğrafyasında atalarımızın bizzat yaşadığı bir yaşam biçimidir. Türk hümanizmi Hun Türklerinin 5.ve 6.asırdan itibaren ve ardından Osmanlı Türklerinin 14.asırdan itibaren balkanlarda karıştırmaya başladıkları bir çorbanın “çin seddinden rumeli’ne” tadına doyulmaz kıvamının adıdır. Rumelilik, tarihteki en büyük hümanizmdir. İnsan soyluluktur. Bizzat biliyorum ki kanımda çok sayıda balkan soyları var. (anne tarafım İşkodra’nın güneyindeki Fan nehri vadisinden Jakova Kosova’ya ve ardından Üsküp’e en nihayet 1936 yılında Türkiye’ye göçmüşler. Baba tarafım ise Filibe, Pazarcıklı. Yine 1938’de Türkiye’ye göç etmişler) İşte anlatamadığımız Türklük budur. Türkiye’deki problem Türk’ün doğru tanımlanmamasından kaynaklanıyor. Türk kimdir? sorusu cevapsız kalmış. Aslında “Ne Mutlu Türküm Diyene” ibaresindeki Türk’ün kim olduğu doğru olarak tanımlansa, Türk’ün bir karışım olduğuna kimse vurgu yapmıyor. Aslında bu bilinçli de bir karışım. Karışarak zenginleşmişiz. Ne kadar karışırsan o kadar Türk’sün; insanoğlusun. Türkler bu insanlık macerasını alabildiğine derinden yaşayan nadir kavimlerdendir. 2005 yılında Londra’da düzenlenen “Turks: Journey of a Thousand Years: 600 – 1600” www.turks.org.uk/ sergisi Batı’nın bu konuya yeni yaklaşımlar içinde olduğunu gösteriyor. “Avrupa’nın Anası Anadolu” temasını işlemeliyiz. AB’nin temelinde gerçek anlamdaRoma olduğuna göre, Romalılar, Keltler, Hititler, Frigler’e vurgu yapmalıyız. Bizans vurgusu Greklerin işine geliyor iken hala oraya vurgu yapmaya devam ediyor, İstanbul’u Bizansla özdeşleştiriyor, Roma’yı ise hiç anmıyoruz.
2) Osmanli Imparatorlugu
Komsularla iliskiler Suriyeden Aponun cikartilmasini müteakiben gelistirilmeye baslamistir.
Balkanlar, Kafkasya ve Ortadogu, Kuzey Afrika bolgelerindeki komsularla iliskiler son 7 yil icinde buyuk mesafeler katetmistir. Osmanli fiiliyata gecmektedir.
Bizim Osmanlı’nın sistemleştirdiği, Roma’dan da miras alınan, harika bir konvansiyonumuz varmış. Batı 19.yüzyıl sonunda aynı anda hem Çin’de hem de Osmanlı topraklarındaki konvansiyonları yerle bir etmeye başlamış. Batı, Osmanlı‘nin otuziki eyaletinden otuz tane devlet cikartti. Fakat Çin‘in otuziki eyaleti halen eyalet olarak devam ediyor…Velhasil Çin‘i parcalayamadilar…Aslinda Çin‘in ceperinde yeralan eyaletleri (Ic Mogolistan, Dogu Türkistan, Tibet) etnik olarak Çin asilli da degil…
Osmanlı bugun yasasaydi 450 milyon nufus ile Bati’ya Çin gibi diz okturecekti..Heyhat..Bize Musul’u vermeyen, vermemek için ic isyan cikarttiran Ingiltere, Hong Kong’u Çin‘e kendi ellerinle teslim etti..Yok efendim Hong Kong’u Çinlilerden kiralamislar da kira sozlesmesi bittigi için teslim etmisler…Kira sozlesmesine konu olan Hong Kong’un Çin sinirina yakin olan bir bolgesiydi sadece…Hong Kong’un tamami degildi..
Konvansiyonların tahrip edilmesi eylemleri halihazırda Balkanlarda ve Ortadoğu’daki eski Osmanlı topraklarında devam ederken, sıranın Çin’e geleceği günler pek uzak değildir.
Yirminci yuzyilin son yirmi yilinda iki eski ve koklu dunyanin yeniden ortaya ciktigini gormekteyiz:Türk Dunyasi ve Çin Dunyasi. Bir zamanlar bibirbirleri ile komsu olan , eski kitanin, eski dunyanin her iki uyesi hemen hemen ayni yillarda (1980 ve 1978) ekonomilerinde devrim niteliginde degisiklik yaparak disa acilmaya baslamislardir.
Modernoncesi caglardaki uygarliklar arasinda, Çinliler ve Osmanlılar kendilerini, kendi dislarindaki dunyadan ustun hissediyordu. Çin uygarliginin en carpici yani, teknolojik alanindaki erken gelisme olsa gerektir. Cok oncelerden baslayarak kocaman kitapliklar kuruldu. Çin kentleri, orta cag Avrupasindaki kentlerden cok daha buyuktu. Osmanlılar ise, Roma Imparatorlugundan daha genis bir alanda ve uyruklari haline gelen cok genis halk yiginlari uzerinde resmi bir inanc, kultur ve dil birligi kurdular. Osmanlı kentleri genis, iyi aydinlatilmis ve kanalizasyonuolan kentlerdi; kimilerinde universiteler, kitapliklar ve sasirtici guzellikte camiler vardi. Modern cagin baslarinda Avrupa’ya yonelen en buyuk tehdit, kuskusuz, Osmanlı Türklerinden, daha dogrusu, Osmanlılarin heybetli ordulraindan va sahip olduklari cagin en ileri muhasara kuvvetleri ve araclarindan geliyordu.
Osmanlı’nın saçayakları Ermeni/Grek/Musevi toplumları ile ilişkilerimizde barışçı insiyatif alarak hem Anadolu ve Balkan köprü yarımadalarında yıkılan konvansiyonumuzu yeniden inşa etmeliyiz.
3)Bati ile kultur ve genetik baglarimiz.
Avrupa giderek daha fazla Anadolu da köklerini bulmaktadır. İlk yedi kilise, Hristiyanlığın Anadolu’dan baslayarak yayılmaya baslamasi, Troya ilk akla gelen örnekler.
Köprü olan sadece Rum Anadolu değil, Rumeli Balkanlar da köprüdür; halklar karışımıdır. BTC boru hattı Orta Asya (Kazakistan) ve Kafkasya’yı (Azerbaycan, Gurcistan) Türkiye’ye bağlamıstır. Evet, Türkiye Avrupa’dan çok daha fazla bir birliktir, karışarak birleşmiştir. Batı ile genetik bağlarımız Orta Asya’da da mevcut. Keltler ile ilgili sitenizi de gözönüne alarak bu konudaki güncel bir kaynağı iletiyorum: Elizabeth Barber The Mummies of Urumchi; http://departments.oxy.edu/languages/urumchi.htm#4celtichttp://departments.oxy.edu/languages/barber.htm
Anadolu hiçbir zaman Helenleşmemiş; fakat çok çabuk Türkleşmiştir.
Batı ile genetik bağlarımıza ilişkin olarak, bilhassa Doğu Avrupa’da (Macarlar) ve Güneydoğu Avrupa’da da bu bağları bolca bulmak mümkün. Slavlar (Sırp, Boşnak, Bulgar, Hırvat, Sloven), Romenler ve Arnavutlarla içiçe geçip akraba olmuşuz.
4) Yeni Konvansiyonlar: Doğu ve Çin
Konvansiyon konusunda besleneceğimiz diğer bir ana kaynak da Uzakdoğu olsa gerek. Çinliler bizim en eski komşularımız. “Cultural exchange between Turkey and China” adlı çalışmayı ekte gönderiyorum.
Konvansiyonların belirlenmesinde Doğu’nun payı da artmaya başlayacaktır. Yirmi sene sonra süpergüç konumuna yükselecek olan Çin’in konvansiyon algılamaları da mevcut konvansiyonlar statükosunu değiştirecektir. Eski komşularımız Çinliler ile kültür ve genetik alışverişimiz var. Bunun yanı sıra Doğu Türkistan problemi ilişkileri kısıtlamaktadır.
751 senesinde Talas Savaşı Çinliler ile Türklerin yollarının ayrıldığı; Çinlilerin Batı’ya ilerlemelerinin durdurulduğu, Türklerin ise Batı’ya yolculuklarının daha bir kesinlik kazandığı bir savaş olmuştu. Tarihte önemli bir dönüm noktasıydıbu savaş. Her iki ulusun birbirlerine karşı durumları önümüzdeki onyıllarda tekrar bir dönüm noktasına doğru yaklaştığımızı gösteriyor. Çin’in antik devirde ilk ortaya çıkışında Türk kültürünün girdileri de var. Ayrıca Çin’in resmi adı Zhongguo yani merkez ülke. Dünyanın merkezinde olduğunu söyleyen bir ülkenin de kendine göre bir konvansiyonu olacaktır. Konvansiyon için “Yükselen Asya ve Doğu” kavramları daha fazla gündeme gelecektir. Doğu nasıl bir konvansiyon zorlayacak sizce?
ANADOLU UYGARLIKLARI
BALKAN UYGARLIKLARI
KONVANSİYONLAR: RUM VE RUMELİ, Dr.Tamer Yılmaz
Amac nedir? Rumelinin Turkiyeye ait oldugunun saglamlastirilmasi degil midir? Bunun birden fazla yolu vardir.
Rumeli’yi Turkeli yapalim sonra biz bunu kullaniyoruz diye diretelim ki herkes yerli yabanci bu yeni kelimeyi kullansin, sirf biz istiyoruz diye. Oysa bizim uydurdugumuz bir seyi kabul etmeleri, kendi yanlis olarak
yaptiklari bir kullanimi kabul edip degistirmelerine oranla cok daha zordur.
Rum kelimesinin gomulmesi yerine tarihsel ve bilimsel olarak dogru platforma oturtulmasi bence daha uygun olur.
Rum = Romali demektir. Tarihte dogu Roma diye bir devlet yoktur. Sadece Roma vardir. Bizans sehir devleti dahi sonuna kadar Roma Imparatorlugu adini tasimis, bu adla sikke bastirmis, senetler, tapular, hukuki yazilar hep bu kelimelerle ifade edilmistir. Dogu Roma ve Bizans imparatorlugu 17. yuzyildan itibaren batili tarihciler tarafindan kullanilmaya baslanmistir. Bunun da sebebi Roma imparatorlugunu kendilerine uygarlik bazi olarak kabul ettikleri zaman Kutsal-Roma-Germen imparatorlugu altinda Istanbul’a rakip bir Roma yaratmalarindan kaynaklanmaktadir. Kutsal Roma Germen Imparatorlugu Roma’yla alakasi olmayan franklar, germenler, gotlar, vb tarafindan kurulmuslardir. Bu gelismeye Istanbul buyuk itiraz gostermis kendilerinden baska bir olusumun bu adi devlet olarak kullanamayacaklarini bence hakli olarak savunmuslardir. Daha sonra Fatih Sultan Mehmet Roma Imparatoru olarak tac giymistir. Vatikan bile bunu kabul edecegini ancak Fatih’in Italyadaki Vatikani Hristiyanligin tek temsilcisi olarak tanimasini istemistir. Bilindigi Gibi o tarihlerde Vatikanda Roma Katolik Kilisesi, Anadolu’da da Roma Ortodoks Kilisesi var idi. Fatih Tebasinin destegini saglamak icin Ortodoks kilisesine destek vermistir. Roma Ortodoks Kilisesinin Turkcedeki bugunku adi Rum Ortodoks kilisesidir. Ama her nedense 20. yuzyildan itibaren bu ad Ingilizceye “Greek Ortodoks Kilisesi” olarak tercume edilmektedir ki asil duzeltilmesi gereken, hem de birlesmis milletler ve uluslararasi platformlarda duzeltilmesi gereken ad budur.
Rum adi sade “Anadolu Rumu” gibi bir basite indirgenemez, “Anadolu Yunani” terimi de zaten yanlistir. Bu indirgenme bilhassa bati ve ozellikle Grekler tarafindan yapilmistir. Cunku onlar Grek, Yunan, Rum, Hellen, Kibrisli gibi farkli kavramlarin hepsini birbirine katarak uluslararasi platformlarda “Greek” kelimeisini konvansiyon yapmislardir. Gercek Yunan = Yonan = Ionan = Ionian seklinden turemistir. O halde bir tek bizim kullandigimiz Yunanistan dahi yanlistir ve asil gomulmesi gereken kelime budur.
Anadolu’da Galatlar, Frigyalilar, Capadoccialilar, erken zamanda goc etmis Turkilere hep Roma vatandasligi verilmis ve bunu kiyi kasabalarindaki Hellenlerin Anadoluluyu kucumsemelerine karsi bir tepki olarak seve seve yapmislardir. Yani Rumluk gercek anlamiyla Yunanliliga tepki olarak dogmustur. Anadolu Selcuklu Devletinin gercek adi, senetlerde, tapularda ve resmi yazismalarda kullandigi ad “Anadolu Rum Sultanligi” idi. Okul kitaplarinda bu konular yanlis olarak ogretilmekte, sonucta bu bilgilerle buyuyen gencler maalesef “Rum” sozune karsi antipati beslemektedirler.
Rumeli’ni sirf ideolojik nedenden oturu Turkeli gibi uydurma bir adla degistirmek yerine Rum adinin dayanagi ve anlami herkese anlatilirsa ve gelisi-guzel olarak “Grek” kelimesi ile esdeger olarak kullanilmasina karsi hakli bir mucadele verilirse bence bu daha etkili olur. Yoksa kendi kendimize gelin-guvey olmusuz, kimin umurunda. Rum kelimesi batinin yaptigi tarafgirli yorumlarin ve incelemelerin karsisinda duran anahtar bir kelimedir. Bu kelime giderse, batinin bize besledigi bilgilerin aksini ispat etmek zorlasir.
Uluslararasi konvansiyon yapilan kelime “Helen” kelimesidir. Bu ise ozellikle Ingilterenin marifetidir. Greklerin bu konvansiyona sarilmasi tam anlamiyla armut pis agzima dus olmustur. Ne yapalim Allah kimine petrol veriyor kimine kelek yedirtiyor.
Hatta Grekler, 2. dunya savasini takiben BM’e basvurup isimlerinin “Helenya” olmasi icin dilekce vermislerdir. Ancak Bati devletleri “Dunya uygarligi butun dunyaya aittir” dusuncesi altinda bunu red etmislerdir. Bugun bile Grekistan posta pullarinda “Ellas” yazar ki bu resmi olarak kimse tarafindan taninmaz. Su var ki, Onasisler ve ABDli gocmen Grekler ve Grek asiki batili yazarlar tarafindan Helen = Grek yazmak gayri resmi bir konvansiyon haline gelmistir. Boylece Anadolu’daki hemen her sey de Helen semsiyesi altina sokulmustur. Grek, Yunan, Helen, Rum kullanislari cok guc olmakla birlikte tarihsel ve gercekci bir konvansiyona once Turkcede donusturulmelidir.
Bizim kendi konvansiyonumuz ne olacak? Var olan konvansiyon Batinin bizim icin elimize verip tutusturdugu Orta Asya milliyetciligidir. Bu simdiye kadar hic bir ise yaramamis ve hatta Turkiye’de ve Osmanli’da boluculuk yaratmissa da yeni jeopolitik gelismelerden hem de eskinin ataletinden dolayi kolay kolay vazgecemeyecegimiz bir konvansiyondur. Dikkat ederseniz, Turki cumhuriyetlerle iyi kotu gelismekte olan iliskilerimiz var. Ve meyvalarini da topluyoruz. Ve ileride daha buyuk yararlarini gorecegiz insallah. Simdiye kadar dokunulmamis olan iki adet daha konvansiyonumuz var: Osmanli Imparatorlugu ve Bati ile kultur ve genetik baglarimiz.
Osmanli Imparatorlugu komsularimizla baglarimizin artmasi, iliskilerimizin gelismesi icin bir kaynak olabilir. Mesela kulturel anlamda bir “Commonwealth” benzeri olayin baslatildigini dusunelim. Belirli zaman araliklariyla Osmanli yad edilir, torenler duzenlenir bu torenlere eski “sancak beyleri” davet edilir. Ve Osmanliya yaptiklari katkilardan oturu temsili olarak taltif edilir. Eger komsularimiza onurlandirici bir sekilde yaklasirsak, Osmanli Imparatorlugu eskinin bir baski unsuru olarak gorulmekten ziyade bir kultur olayi, bir araya gelmek icin bir bahane olur.
Bati ile yaklasim ise ayri bir konvansiyon gerektirir: bu konvansiyonu iki alt-konvansiyona ayirayim: Roma ve Keltler. Roma batinin eskiden beri taptigi bir uygarlik. Ketller ve Keltlik nostaljisi ise son 30 yildir tapilan bir olgu. Bizler Galatlar vasitasiyla da Bati ile akrabayiz ki buda yapilan arastirmalarda P5 geni (?) sayesinde kanitlanmistir. Roma derseniz, halk olarak neredeyse 1500-2000 yila yakin uzun bir beraberligimiz var.
Sonucta hangi tarafa yaklasiyorsak ona uyan bir konvansiyon sahibi olmaliyiz. Bunda utanilacak bir durum yok. Bu icinde bulundugumuz ve “artik bolunemez olan” bu karisimimizin, yani gercegin ta kendisi. Tabii bu simdiye kadar bizim ideolojik anlamda alisamadigimiz bir durum. Ne var ki tarihsel, jeolojik, politik, ekonomik velhasil hangi gercekci acidan bakarsak bakalim Turkiye bir koprudur. Turkiye’nin cografi olarak kopru oldugunu nedense kabul etmisiz de genetik, kulturel, linguistik, dinsel, tarihsel, dusunsel olarak kopru oldugunu henuz kabul etmemisiz. Bunun nedeni de “saflik” “irkcilik” teorileridir. Oysa yine Darwinin teorisine siginip karismanin aslinda guzel ve yararli bir sey oldugunu savunabilirz. Aksine kendi icine kapali kalmanin, “ic uremenin” toplumlara her bakimdan bir piclik ve yozlasma getirecegi aciktir. Yani en zayif yanimiz “konvansiyonsuzlugumuz” aslinda en guclu yanimiz olabilir.
Biz ne kadar Turki isek, hemen hemen ayni miktar Batiliyiz, Ortadoguluyuz, Romaliyiz, Keltiz,vb. Sicilya koylerinde “guma” 2. hanim (bkz Sopranolar dizisi) demekse, peynir Anadolu’nun gobeginden Irlandaya kadar “kesh” ise artik bati ile akrabaligimizi inkar etmenin de bir anlami yoktur. Belki bunlarin hepsini bir konvansiyonda toplayarak “En buyuk (yada en zengin) Karisim” diyebiliriz. Turkey: The Great Divide or the Great Union”
Aslinda benim butun bunlari soylememe hic gerek bile yok. Cunku Turkiye’de genel gidisat o yonde. El yordamiyla da olsa olmasi gereken seyler yavas yavas oluyor. (Bu sizin Balkanpazar.net’den dahi goruluyor.) www.galloturca.com da benim sayfam.
By Bilge Tonyukuk Enstitüsü zaman: Kasım 27, 2016
Katip Çelebi’nin ait olduğu Medeniyete yakışır.
Örnek: http://leventagaoglu.blogspot.com.tr/2016/11/turkischer-biographischer-index-turkish.html
By Bilge Tonyukuk Enstitüsü zaman: Kasım 30, 2016

Numaralandırma
Göktürk-1 neden 16:51 16 biziz! CB forsunu hatırlayınız! 51 nedir? 2016-51=1965 Edward White uzayda ilk yürüyüş! bir de 1+6+5+1=13 🙂
Gökler ve Kökler
İstikbal göklerdedir İstiklal köklerde… Göktürk-1 göklere açılan kapı