Notice: _load_textdomain_just_in_time işlevi yanlış çağrıldı. td-cloud-library alan adı için çeviri yüklemesi çok erken tetiklendi. Bu genellikle eklenti veya temadaki bazı kodların çok erken çalıştığının bir göstergesidir. Çeviriler init eyleminde veya daha sonra yüklenmelidir. Ayrıntılı bilgi almak için lütfen WordPress hata ayıklama bölümüne bakın. (Bu ileti 6.7.0 sürümünde eklendi.) in /var/www/vhosts/agaoglulevent.com/httpdocs/wp-includes/functions.php on line 6121
TÜRK İşadamları Ağı - Levent AĞAOĞLU - Page 22
Ana Sayfa Blog Sayfa 22

TÜRK İşadamları Ağı

0

Çin kalkınmasından Türkiye’nin çıkarması gereken dersler (Bölgesel İşbirliği/Emperyal Güç temelli Bölgeselleşme ve Çin İşadamları Ağı) olduğuna inanıyorum. Her iki ülke de emperyal imparatorluk geleneğinden gelmelerine rağmen, Türkiye bu gücünü kullanamamaktadır.

1.                 JEOTİCARİ yaklaşım  Türkiye’nin AB’nin ticaretinden aldığı pay %1, Beş Bölge (Balkanlar, Kafkasya, Ortadoğu, Rusya-Ukrayna, Orta Asya) ülkelerinin ve komşu ülkelerin ticaretinden aldığı pay ise %6,9’dur. En yüksek oran ise % 7,9 ille TÜRKİSTAN ülkelerinin ticaretinden alınan paydır. AB ile ticaretin arttırılmasına yönelik olarak Gümrük Birliği tesis edilmiş olmasına rağmen AB ticaretinden alınan pay %1’i geçememiştir. Güç siyasidir, siyaseten güç olunur ama bunun olmazsa olmazı ticarettir, ticari güç olmaktır.

 2.                 Türk İşadamları Ağı  Çin İşadamları Ağı (Chinese Business Network)ndan esinlenilerek  dünyadaki Türk işadamlarının Türkiye ve Türk dünyasının kalkındırılmasında en etkili bir güç olarak işlev göreceğine inanıyorum. Asimetrik bir örnek TÜSİAD uygulamasında kendini göstermektedir.   Türk ve Çin kalkınma modelleri karşılaştırıldığında işadamlarının ve bürokrasinin yaklaşımları temel farklar olarak gözükmektedir. “Chinese Business Network” olarak literatüre de geçen Çin modelinde Çinli işadamları Çin’in kalkınmasının arkasındaki temel güçtür. Çin’e akan yabancı sermayeyi de Çin dışında yaşayan Çinli işadamları temin etmektedirler. Model bilhassa Çin dışında yaşayan Çinli işadamlarının dayanışması, Çin’in kalkınması ideali üzerinde çalışmaktadır. Ayni dili konuşan Tayvanlı, Hong Kong’lu, Çin Halk Cumhuriyetindeki Çinliler ve Diaspora’daki (ABD, İngiltere, Kanada, Tayland, Endonezya, Malezya, Filipinler, Avustralya, Yeni Zelanda) Çinliler inanılmazbir ekonomik dinamizm yaratıyorlar. Bunun altında yatan ise aynı dili konuşuyor olmaları, kültürlerinin aynı olması. ASEAN ülkelerinin ekonomileri büyük ölçüde ülke vatandaşi olan etnik Çinli işadamlarının elindedir.                                                            

                                                                                              

                         Çin asıllı nüfus (%)                       Ekonomik Güç(%)

Singapur                          76                                     76                    Malezya                           32                                     60                                              Endonezya                      4                                       50

Filipinler                          1                                       40                    Tayland                           10                                     50

Vietnam                           1                                      20

Benzeri bir uygulama Hint İşadamları arasında da geçerlidir. Türkiye uygulamasına dönüp baktığımızda, Ankara’da  dönem dönem Dünya Türk İşadamları Kurultayı toplanmaktadır. Kurultay Dünya Türk İşadamları Vakfı tarafından düzenlenmektedir. http://www.dutiv.org.tr/. http://www.dutiv.org.tr/kurultay5/

Firmalarla ilgili veritabanına  http://www.dutiv.org.tr/rehber/sfirma.html adresinden ulaşılmaktadır. Dünya’da resmi olarak 132 ülkede Türklerin yaşadığı ve 6 milyon 800 bin Türk kökenli insanın kendi ülkesi sınırları dışında hayat sürdüğü belirtiliyor. Dünyada en fazla kendi ülkesinin sınırları dışında göçmen yaşatan ülkenin, 1,3 milyarlık nüfusu ile Çin olduğu ve Çin’in yurt dışında 55 milyon insan yaşattığı, Çin’i Hindistan’ın takip ettiği vurgulanıyor. Dünya ‘da kendi ülkesi dışında yaşayanların başında Çinliler birinci sırada, Hintliler ikinci sırada, Türk’ler ise üçüncü sırada yer alıyor. Tabii “Türk İşadamları Ağı” nın muhakkak ki formel bir organizasyon olması gerekmez. Önemli olan bu görünmeyen ağı işler, işlevsel kılmaktır. İşadamlarının böyle bir şuura sahip olmalarını sağlamaktır.  Böyle bir şuura sahip olunsaydı  komşularımızın ticaret hacminden alınan pay %6 gibi son derece düşük bir oranda olmazdı. Türkiye tüm varlığını Avrupa Birliğine endekslediği için bu ağ bir türlü kurulamamaktadır. Devlet böyle bir konuya ilgisiz kaldığı için bu tip bir ağ ancak siyasi inisiyatif alınarak oluşturulabilecektir.  Yunanistan, Bulgaristan, Romanya, Moldova, Makedonya, Iran, Irak, Azerbaycan gibi komşu ulkelerde Turk asilli nufus yasamaktadır.  Peki ayni dili konusan Turkiyeli, Kibrisli, Balkanli, Kafkasyali, Iranli, Irakli, Kirimli, Rusyali, Orta Asyali Turkler ve Diaspora Turkleri neden boyle bir ekonomik dinamizm yaratmamaktadirlar da muthis bir yolsuzluk/uyusturucu trafigi dinamizmi yaratilmaktadir? Öneri- Her Türk işadamının  45 devlet ve 14 özerk cumhuriyette yaşayan 200Milyon Türk veya Türkçe konuşan arasından  en az iki  işadamı ile işbirliğine giderek bir ağ oluşturulması yoluna gidilmelidir.

By Bilge Tonyukuk Enstitüsü zaman: Ağustos 06, 2016

“AKDENİZ’DEN PASİFİK’E”: TÜRKİYE’NİN ÇİN İLE TİCARETİ VE BÖLGELER ARASI İŞBİRLİĞİ ÖNERİSİ

0

 “AKDENİZ’DEN PASİFİK’E”:

TÜRKİYE’NİN ÇİN İLE TİCARETİ VE BÖLGELER ARASI İŞBİRLİĞİ ÖNERİSİ

Levent AĞAOĞLU

 “Şarktan şimdi doğacak olan güneşe bakıyorum…Bugün, günün ağardığını nasıl görüyorsam, uzaktan bütün şark milletlerinin de uyanışlarını öyle görüyorum..Onların (Şark Milletleri’ nin) yeniden doğuşu, şüphesiz ki terakkiye ve refaha müteveccih vuku bulacaktır.” (Mustafa Kemal Atatürk, 1933)

Yirminci yüzyılın son yirmi yılı hem iki eski ve köklü dünyanın, Türk Dünyasının ve Çin Dünyasının yeniden doğuşuna hem de Türkiye ve Çin arasındaki ilişkilerin gelişmeye başlamasına tanıklık etti. İlişkileri binlerce yıl öncesine dayanan eski  dünyanın her iki üyesi hemen hemen aynı yıllarda ekonomilerinde devrim niteliğinde değişiklik yaparak dışa açılmaya başladılar. Türkler ve Çinliler farklı coğrafyalarda büyük fırsatları ellerinde tutuyorlar. Asya’nın biri batısına, diğeri doğusuna asırlarca hükmetmiş…Ticaretin damarı; İpek Yolu’nun başlangıç ve bitiş noktaları; Türkiye ve Çin…Asırlar boyu süren ikili ilişki  bugün yeniden canlanmanın yöntemini arıyor.. Her ikisi de kuvvetli imparatorluk geleneğinden gelen Türkiye ile Çin’in ekonomik kalkınma hamlelerinde işbirliği yapmaları, tarihte benzer kaderi paylaşmış bu köklü iki ulus için parlak bir gelecek vaadetmektedir.

Son Yıllardaki Gelişmeler

Son yıllarda Türk-Çin ilişkileri büyük ilerlemeler kaydetmiş;  ilk kez bir hükümet programında ”Çin Halk Cumhuriyeti ile iliskilerimizin çok yönlü olarak gelistirilmesine özen gösterilecektir.” şeklinde bir ibare yer almıştır.

26 ülkeden oluşan Asya-Pasifik bölgesinin büyüyen ekonomisinin  en dinamik gücünü Çin oluşturmaktadır. Türkiye’nin bu bölgeye olan ihracatı ise yıllardır 1 milyar dolar sınırını aşamamaktadır. Bölge ülkelerinden Japonya, Kore, Singapur ve Avustralya gibi önemli ihracatlar yaptığımız ülkelere 2001 yılında ihracatımız düşüş göstermiştir. Buna karşın, aynı yıl Çin ve Hong Kong’a ihracatımız % 75 artış kaydederek 350 milyon dolara çıkmış; Asya Pasifik’e ihracatımızın % 35’ini oluşturmuştur. Bölgede ikinci sırada en çok ihracat yaptığımız Japonya’ya ihracatımız 120 milyon dolardır. Çin’e yapılan ihracatımızın % 50’sini demir-çelik ürünleri teşkil ederken, mermer başta olmak üzere inşaat malzemeleri, deri ve ağaç ürünleri gibi kalemlerde ihracat artmıştır. ŞİŞECAM da Hong Kong’da ilk ofis açan öncü Türk şirketlerindendir(1988).  Çin’deki ikinci ofis  ise 2000 yılında Şangay’da açılmıştır. Bu sayede 1988 yılında 50.000 dolar olan Çin’e ihracatımız 2001 yılında 5 milyon dolara yaklaşmıştır. ŞİŞECAM, Çin’e TANKROM  deri kimyasalları ve PAŞABAHÇE ürünleri ihraç etmektedir.

Son on yıllık dönemde sadece 1994 yılında fazla veren dışticaretimiz bilhassa 1995’den itibaren devamlı ve artan şekilde açık vermeye başlamış, 2000 yılında rekor düzeye çıkan açık 2001 yılında azalmıştır. Çin’den (Hong Kong dahil) 2001 yılı ithalatımız 1 milyar  dolardır. Asya-Pasifik’te Japonya’nın ardından ikinci en çok ithalat yaptığımız ülke Çin’dir. Türkiye’nin ithalatında Çin 11. sıradadır. 2001 yılında Çin ile ticaret hacmimiz 1.4 milyar dolarlık değer ile yine Japonya’nın ardından  (1.5 milyar dolar) ikinci sırada yer almıştır. Çin ve Türkiye Asya’nın önde gelen iki gelişmekte olan ülkesidir. İki ülke arasındaki ekonomik ve ticari ilişkilerde gelişme potansiyeli büyüktür. Son yıllarda gösterilen ortak çabalarla ekonomik ve ticari ilişkilerde büyük bir gelişme sağlanmıştır.  Geçen yıl ticaret hacmi biraz azalmakla birlikte ticaret dengesizliği bir ölçüde düzelmiş; 2000 yılında Türkiye aleyhine  1,2 milyar dolar olan ticari açık, 2001 yılında 700 milyon dolara düşmüştür. Şu an Çin ve Türkiye’nin ikili ticaret hacmi her iki ülkenin toplam dışticaret hacminde küçük bir oranı oluşturmaktadır. Ticarete konu olan ürün çeşidi de azdır.

Türk-Çin ticaretinde önemli bir dönüm noktası 8.8.1998 (Çinliler için 8 uğurlu rakamdır) tarihinde Hong Kong-İstanbul ve ardından THY tarafından İstanbul-Pekin-Şangay uçak seferlerinin başlatılmış olmasıdır. İki ülke arasındaki mesafe uzaklığı dezavantajı, direkt uçuşlarla avantaja dönüştürülmüştür. Türk ihracatçılarının Çin ekonomik alanına yakınlaşarak hızla yönelmeleri hedefi doğrultusunda milli havayolumuzun başlattığı bu uçuşlar, Asya’nın doğu ucundaki  Çin ile aramızdaki tarihi ulaşım yolu olan İpek Yolu’nu çağımız imkanları ile yeniden tesis etmiştir. Özellikle 1998 yılından başlayarak Türk firmalarının bu ülkeye yönelik olarak ilgileri artmaya başlamış; deri sanayii, inşaat malzemeleri üreticileri, mermer ve gıda sanayii gibi sektörlerden firmalar bu ülkede ofis açmak veya temsilciler aracılığı ile pazara girme yolunda ciddi adımlar atarlarken ilk kez bir Türk bankası Çin’de bir temsilcilik ofisi açmıştır.

2002 Mayıs ayından itibaren Türkiye, Çin vatandaşları için resmi turist destinasyonu haline gelmiştir. Bu sadece Türk turizminin gelişmesine yararlı olmakla kalmayıp, aynı zamanda iki halk arasındaki, dostça temasları arttırarak yakınlaşmalarını sağlayacaktır. Dünya Turizm Örgütü raporlarına göre önümüzdeki dönemde dünyanın en fazla turist gönderen ülkeleri arasında ilk sırada yeralması beklenen Çin ile gerçekleştirilen bu anlaşma ikili ticari ilişkilerde mevcut bulunan Türkiye aleyhine durumun dengelenmesi açısından oldukça önemli bir fırsattır.

Sorunlar

Türk-Çin ekonomik ilişkilerinde başlıca sorun, iki ülke ticaretinin son yıllarda bir miktar azalmasına rağmen, Türkiye aleyhine açık vermesidir. Çin dünyanın en büyük firmaları için bile kolay ve kapıları açık bir pazar değildir. Bölgeler arası ciddi gelir ve kültür farklılıkları bulunan, tüketim alışkanlıkları ve mantalitesi tamamen farklı bir toplumdur. Çin pazarına girmek ve kalıcı olmak, uzun vadeli ve ısrarlı çalışmalar sonucu mümkün olabilmektedir.

Çin Halk Cumhuriyeti, 2000 yılı itibarı ile G.Kore’yi geçerek Asya – Pasifik ülkeleri arasında Türkiye’nin, Japonya’nın ardından ikinci en önemli ticari ortağı haline gelmiştir. Ancak,  Türkiye’nin yıllar itibarı ile Çin’e ihracatı demir-çelik ürünleri başta olmak üzere bir kaç kalemle sınırlı kalmış, Çin bu kalemlerde üretici konuma geçtikçe de ihracat rakamları giderek düşmüştür. Son yıllarda mermer başta olmak üzere inşaat malzemeleri, deri kimyasalları, deri ve ağaç ürünleri gibi kalemlerde ihracat rakamları giderek yükselmekle birlikte ihracatımız hala hedefin çok altındadır.
Türkiye ve Çin Halk Cumhuriyeti arasında ticarette karşılaşılan sorunlar arasında, iki ülkenin coğrafi uzaklığı yanında, yeniden yapılanma süreci içinde bulunan Çin ekonomisinin geçirdiği değişimlerin bir çok açıdan oldukça karmaşık bir yapı sergilemesi ve bunların Türkiye’den yeterince izlenememesi sayılabilir. Çin pazarının sahip olduğu altyapı ve müşteri niteliklerinin ve çok açık olmayabilen ve değişme sürecinde bulunan ticaret kural ve uygulamalarının Türk ihracatçıları tarafından dikkatli bir şekilde izlenmesi gerekmektedir. Bu çerçevede, özellikle Çin’e ihraç edilen Türkiye ürünlerinin çeşitlilik kazanması ve Türk ihracatçı ve yatırımcılarının Çin pazarında kalıcı olmak için bu pazarı tanımaya özel önem vermeleri yararlıdır. Yabancı firmaların Çin pazarında doğrudan pazarlama ve satış işlemlerinde bulunmalarına bugün için izin verilmemektedir.  Çinli iş adamları az miktarda sermaye ile Türkiye’de doğrudan pazarlama yapabilirlerken, Türk firmaları, Çin pazarında temsilcilik açmak ve güvenilir bir Çinli ortak bulmak gibi sorunlarla karşılaşmaktadır. Halihazırda belli başlı dünya ülkeleri, dev Çin pazarı için yoğun bir rekabet içine girmişlerdir. Çin’in başta gelen dış ticaret ortaklarının incelenmesi, coğrafi uzaklık dezavantajına sahip olan Türk firmalarının daha yoğun çaba harcamaları gerektiğini ortaya koymaktadır. Bunun gibi yapısal ekonomik sorunlar yanında idari sistemi farklılığı da iki ülkenin ticari ilişkilerine engel teşkil edebilir. Kısa vadede tüm sorunların çözülmesi beklenmemekle birlikte gümrük tarifelerinde başlayan indirimler, Çin mevzuatında DTÖ kurallarına uyum çerçevesinde yasal düzenlemelerin hızlandırılması önümüzdeki dönemde daha olumlu bir ortamın oluşacağına ilişkin işaretler olarak kabul edilmektedir. Bunların yanında Türk firmalarınca muhabir bankacılık ilişkilerindeki eksiklikler, taşımacılık sorunları, standartlar ve telif haklarında yaşanan sıkıntılar, Türk firmalarının Çin’i uzak bir pazar olarak addetmesi, pazara yönelik bilgi eksikliği gibi sorunlar da dile getirilmektedir. Ancak bugüne kadar yapılan temaslardan yüksek riskler olduğuna yönelik Türk işadamlarında bulunan önyargıların da bu pazara yönelik ciddi bir çalışma yapılmasını engellediği anlaşılmaktadır.

                       Öneriler

Türkiye 21.yüzyıl dünyasının merkez eksenini teşkil edecek olan  Asya-Pasifik ile bağlantıyı Çin ile işbirliği içerisinde kurmalıdır. Çin, Türkiye’nin Asya-Pasifik’deki ikinci en büyük ticari ortağıdır. Her iki ülke de bir uçtan bir uca büyüyen Asya’nın büyüyen ekonomileridir; karşılıklı yatırımlar ve ticaret arttırılmalıdır. Çin ve Türkiye’nin işbirliği, her iki ülkenin çok geniş bir bölgede tarihi ve etnik bağlardan kuvvet alan bir dil ve kültür avantajına sahip olmalarından ötürü, bu bölgelere doğru da bir genişleme etkisi gösterecektir. Bu bölgeler (etki alanları) Balkanlar, Kafkasya,  Kuzey Afrika, Ortadoğu, Türk Cumhuriyetleri ve Doğu Asya olarak sıralanabilir. Bugün Japonya ve Kore dışında bütün Doğu Asya ülkelerindeki ticaret Çinlilerin elindedir. Çin’in dışında 55 milyon Çin’li, bulunduğu ülkelerde söz sahibidir. Her iki ülkenin Avrasya ve Ortadoğu ile yakın ilişkileri vardır. Türkiye Avrasya’nın batı sınırında yeralırken, Çin de Türk Cumhuriyetlerinin doğu komşusudur. Çin, Asya-Pasifik bölgesi ile yoğun bir ticaret ilişkisi geliştirmektedir. Türkiye’nin Asya-Pasifik bölgesi ile düşük değerlerde gerçekleşen ihracatı göz önünde bulundurulduğunda iki ülke arasında bu alanda gerçekleştirilecek bir işbirliği Türkiye’yi Asya-Pasifik ile yakınlaştırabilecektir. Aynı şekilde, Türkiye’nin Avrupa ile geliştirdiği yoğun ticari ilişki Çin’i Avrupa’ya yakınlaştırılabilecektir. Çin, sadece Asya-Pasifik ve Avrupa’da değil Avrasya (Orta Asya) ve Ortadoğu’da da  işbirliği yapabileceğimiz bir ülkedir. Türkiye toplam ihracatının sadece %3’ünü Asya-Pasifik bölgesi ülkeleriyle yapar iken, Çin sözkonusu bölge ülkelerine ihracatının % 60’ını gerçekleştirmektedir. Türkiye, Avrasya’da yer alırken Asya-Pasifik de Avrasya’nın komşusudur. Türkiye, Avrupa, Avrasya ve Asya-Pasifik arasında köprü görevi görerek, Avrasya’yı Asya-Pasifik’e, Asya-Pasifik’i ise Avrupa ve Avrasya’ya taşımalıdır. Türkiye, bölgedeki işbirliği çerçevesiyle ve şimdiden alınacak tedbirlerle Bir Uçtan Bir Uca Asya’daki gelişmeyi Çin ile birlikte değerlendirmelidir. Uzun yıllardır sıcak bir dostluk ilişkisini sürdürdüğümüz Çin ile Avrupa Birliği, Avrasya ve Asya-Pasifik hattı çerçevesinde karşılıklı işbirliğini geliştirmeliyiz.

Türkiye ve Çin bölgelerinde stratejik konumda olan ülkelerdir. Her iki ülke de ABD tarafından ‘’Dünyanın Gelişen 10 Pazarı’’ kategorisinde yeralmaktadır. Türkiye, halen Doğu Avrupa’daki, Balkanlar’daki, Karadeniz ve Hazar havzalarındaki ve Ortadoğu’daki en büyük ekonomidir. Ülkemiz Balkanlar, Ortadoğu, Kafkasya, Kuzey Afrika ve Avrasya’nın kesişme noktasında yer almaktadır.  Çin bölgesinde böyle bir bölgesel liderlik inisiyatifini eline geçirmiştir. Bilhassa Clinton yönetimi ile birlikte  Büyük Çin (Greater China) kavramı işlenmeye başlanmıştır.  Çinliler de 20 yıldan uzun süredir devamlı %7-8 büyüyen ekonomileri ile bunun semeresini toplamaktadırlar.  Clinton yönetimi Çin’i dünyanın 10 gelişen ekonomisi arasında başköşeye oturtmuştur. Çin ve Hindistan, 2001 yılında küresel büyümenin %44’ünü yaratmıştır. Aynı dili konuşan Tayvanlı, Hong Kong’lu, Çin Halk Cumhuriyetindeki  ve denizaşırı ülkelerdeki (ABD, İngiltere, Kanada, Tayland, Endonezya, Malezya, Filipinler, Avustralya, Yeni Zelanda) Çinliler bir network anlayışı içerisinde inanılmaz bir ekonomik dinamizm yaratıyorlar. Bunun altında yatan ise aynı dili konuşuyor olmaları, kültürlerinin aynı olması. Türkiye de çok geniş bir bölgede tarihi ve etnik bağlardan kuvvet alan benzer bir  dil ve kültür avantajına sahiptir; AB ülkelerindeki ve ABD’deki Türkler de dahil edildiğinde, yine bir network anlayışı içerisinde,  benzeri bir ekonomik dinamizm yaratılabilecektir.

Türkiye ve Çin bölgelerindeki ortak ticari alan ve serbest (gümrüksüz) ticaret  entegrasyonlarında öncü olmuşlardır. Türkiye’nin  Avrupa Birliği üyeleri, aday ülkeler, EFTA ülkeleri ve İsrail ile yani toplam 30 ülke ile ticareti bir serbest ticaret alanıdır. 2010 yılına kadar, Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da yeralan 10 ülke de bu alana entegre edilerek 41 ülkeden oluşan, 600 ila 800 milyon potansiyel tüketiciyi içeren, dünyadaki en büyük serbest ticaret alanı; Avrupa-Akdeniz  Serbest Bölgesi oluşturulacaktır.  Yine benzer bir biçimde, gelecek on yıl içinde Çin , Güneydoğu Asya ülkeleri (ASEAN), Japonya ve Kore ile birlikte, 1.7 milyar nüfus, 2 trilyon dolar GSMH ve 1.23 trilyon dolar dış ticaret hacmine sahip AFTA (ASEAN+3) serbest ticaret bölgesini oluşturma çabası içindedir. 2 milyar nüfuslu  ve hem  Güneydoğu hem de  Kuzeydoğu Asya’yı kapsayacak şekilde   Doğu Asya Birliği’ne doğru adımlar atılmaktadır.

Böylece, Türkiye, Çin’in Avrupa-Akdeniz  serbest ticaret bölgesine, Çin ise Türkiye’nin Doğu Asya serbest ticaret bölgesine açılan kapısı olabilecek; Avrupa,, Balkanlar, Kuzey Afrika, Ortadoğu, Kafkasya, Avrasya ve  Asya-Pasifik’teki işbirliği ‘’Avrupa-Türkiye-Kafkasya-Orta Asya-Çin hattı’’ hem batıdan doğuya hem de doğudan batıya her iki yönde de  geliştirilebilecektir. Bu hat üzerindeki AB, EFTA, KEİB, ECO gibi bölgesel entegrasyonlarda Türkiye’nin;  APEC, ASEAN gibi entegrasyonlarda is Çin’in katılımı vardır. Türkiye, Asya-Pasifik’teki APEC ve ASEAN ile işbirliğine hazırlanarak ticari ilişkilerini ivedilikle geliştirme yolunda ilerlemelidir.

Global GSMH’de Asya ülkelerinin payı 1950’den itibaren artış göstermeye başlamış ve 1950 yılında %19 olan oran 1992’de %33’e yükselmiştir. Bu oranın 2025 yılında %55’e çıkarak Batı ülkelerini geride bırakması beklenmektedir. Batı ülkelerinin global GSMH payının, Asya’daki hızlı kalkınma neticesinde, 2025 yılında %30 oranına gerilemesi tahmin edilmektedir. 1992 yılı itibariyle dünya nüfusunun %13’ünü teşkil eden Batı ülkelerinin global GSMH payı %45’tir.

Akdeniz  bölgesi dünyanın merkez eksenini teşkil ettiği dönemlerde Akdeniz’ in süper gücü olan ve Akdeniz  dışına çıkamayan, çıkmak istemeyen Osmanlı İmparatorluğu gelişme ekseni Akdeniz  dışına Atlantik’e kayınca çöküş sürecine girmişti. Şimdi ise gelişme ekseni tekrar yer değiştiriyor. Atlantik’ten (Avrupa’dan)  Pasifik’e (Asya) kayıyor. Bu gelişme ise Türkiye’ye büyük bir fırsat sunuyor. Pasifik kıyısındaki ülkeler arasındaki ekonomik dinamizm bir zamanlar Akdeniz  limanları arasındaki dinamizmi   çağrıştırmaktadır. “Yeni Akdeniz”, Pasifik’te yaşanmaktadır.  Bu dinamizm YENİ AKDENİZ  kavramını açığa çıkartmaktadır. Asya-Pasifik bölgesinde Çin merkezli bir YENİ AKDENİZ oluşmaktadır. Akdeniz  dünyası endüstriyel yenilikçi faaliyetlerin ve müteşebbislerin insiyatifinin birleştiği bir potadır. ‘’Akdeniz dünyası’’ sermaye akışının, ticaretin biraraya toplanmasının ve altyapı bağlantılarının  ürettiği kuvvetlerin kıyı bölgelerini anakaralarından ayırdığı ve bu mekanı diğer güç yönlerine doğru yeniden yapılandırdığı, bürokratik planlamanın sıkı kontrol mekanizmasını zorlaştıran çok yüzlü bir alandır. Akdeniz  dünyası farklı medeniyet bölgeleri arasında bir bağlantıdır. Yeni Akdeniz, artık Asya’da canlanmaktadır. Yeni Akdeniz’in bellibaşlı limanları ise dünyadaki en büyük 10 limandan ilk dördü olan Hong Kong, Singapur, Busan ve Kaohsiung ile 6.sırada yeralan Şangay’dır. Bu limanların üçü Çin Ekonomik alanındadır; Hong Kong, Kaohsiung ve Şangay. Asya-Pasifik’in birkaç onyıl içerisinde global GSMH dağılımında birinci sıraya oturacak olması, bu “Yeni Akdeniz” coğrafyasındaki sanayileri giderek büyütmektedir.  

Türkiye’ye giren Çin sermayesinin önemli bir bölümü asgari sermaye limitleri dahilinde kurulan ve sadece Çin’den ithalat yapma amacı taşıyan dış ticaret firmalarıdır. Dolayısı ile Türkiye aleyhine ticaret hacminin büyümesi dışında yabancı sermaye girişi olarak çok ciddi bir katkıları bulunmamaktadır.  Çin iş çevreleri Türkiye’ye yaptığı yatırımları büyütebilir. Çin firmaları burada beyaz eşya, tekstil gibi sektörlerde üretim yaparak AB ve bölge ülkelerine ihraç edebilirler. Türkiye’nin önemli bir özelliği, ekonomik ilişkileri açısından büyük bir potansiyel yaratmaktadır; Türkiye’nin Avrupa Birliği hedefi ve Gümrük Birliği.  Çin-Türk Ortak yatırımları bu kolaylıklardan yararlanılarak Avrupa pazarlarının rekabetine açılabilecektir. Türk firmalarının ise Çin’de daha ziyade gıda ve tekstil alanında toplam beş adet kayıtlı girişimi bulunmaktadır. Bu yatırımların toplam değeri 10 milyon dolardır. Ancak doğrudan yatırım olmamakla birlikte özellikle elektronik, gıda ve tekstil sektörlerinde pekçok Türk firması üretimlerinin bir bölümünü Çin’de gerçekleştirmektedir.  Batılıların yaptığı gibi, üretim birimlerimizi Çin’de üslendirmek suretiyle Çin’e gidebiliriz.  Özellikle tekstil, kimya ve gıdada bunu yapabiliriz.  

Son dönemde iki ülke işdünyası daha sık bir araya gelmekte ve çeşitli toplantılar, seminerler düzenlemektedir. Bu tür etkinlikler karşı tarafın pazar koşullarını öğrenmeye, işletmeler arasındaki işbirliğini genişletmeye yönelik önemli katkılar sağlamaktadır. Bundan sonra her iki taraf da işbirliğini arttırmaya yönelik yeni kanallar açmaya, karşılıklı anlayışı güçlendirmek amacı ile bilgi akışını sağlamaya daha fazla önem vermelidir.

2000 yıl önce atalarımız dünyaca bilinen İpek Yolu ile ticari teması ve kültür alışverişini gerçekleştirmişlerdir…Yeni İpek Yolu iki ülkeyi birbirine bağlayarak Avrupa’ya kadar uzanacaktır…Topkapı Sarayı’nda korunan Çin kültürünün çeşitli önemlerine ait güzel porselen eşyalar iki halk arasında kesilmeyen dostça ilişkilerin kanıtıdır. Bundan sonra iki taraf geleneksel ürünlerin ticaretini devam ettirmekle beraber ticarete konu olan ürünlerde çeşitliliği sağlamalıdır. Türkiye’nin otomotiv sanayii, tekstil ve konfeksiyon sanayii, fındık, tütün, deri ve deri ürünleri, deri makineleri, elektrikli cihazlar, inşaat malzemeleri, telekomünikasyon ekipmanı, mücevherat, maden ürünleri, cam ev eşyası, kimyasal sanayi ürünleri (deri ve tekstil kimyasalları) dünyada ihracat üstünlüğüne sahiptir. Bu ürünlerin Çin’e pazarlanmasına özellikle öncelik verilerek ürün çeşitlendirmesine gidilmelidir. Büyük Çin Alanında  yeralan ülkelere ihracatımızın %50’sini demir-çelik ürünleri teşkil etmektedir. Demir-çelik ürünleri hariç tutulduğunda Türkiye ve Yunanistan’ın Hong Kong’a ihracatı ne yazık ki aynı değerdedir.

Çin de son yıllarda yüksek ve yeni teknolojilerde büyük gelişme sağlamıştır. Özellikle enformasyon sanayi ürünleri ve beyaz eşya sanayi dünyada büyük rekabet gücüne sahiptir. İki taraf bu yeni ürünlerin ticaretini genişletebilir. Çin, kaynakları çok zengin olan bir ülkedir. İç pazarının devasa büyüklüğü ve ucuz işçilikten dolayı ihracat esaslı bir ekonomi olmasından ötürü aynı kalem ürünlerde paradoksal biçimde hem büyük ithalatçı hem de büyük ihracatçı olabilmektedir. Çin, Asya Krizi’nden (1997) krizi fırsata çevirerek ve güçlenerek çıkmıştır. Dünya ekonomisi bir durgunluğa sürüklense dahi, iç pazarının büyüklüğü nedeniyle sürdürülebilir bir büyüme gerçekleştirmektedir. Kritik önemde diğer bir konu ise; her iki ülkenin çok geniş bir coğrafyadaki işbirliği imkanlarının, birbirlerine rakip göründükleri birçok üründe de rekabeti işbirliğine dönüştürme potansiyelidir.

Bilindiği üzere 2008 yılında düzenlenecek Olimpiyat Oyunları’na Çin’in başkenti Pekin evsahipliği yapacaktır. Bu nedenle kentin şehrin çevre ve altyapısındaki yenilenmeler için düğmeye basılmıştır. Türk inşaat ve müteahhitlik firmaları çeşitli nedenlerle bugüne kadar bu ülkede pazara girememişlerdir. Ancak 2008 olimpiyat oyunları bu açıdan hem inşaat – müteahhitlik hem de inşaat malzemeleri firmaları için önemli bir potansiyel oluşturmaktadır.
Kültür ve iş yapma mantığındaki farklılıklar, altyapı sorunları nedeni ile Çin pazarına girebilmek için firmalar Hong Kong, Tayvan, Singapur ve hatta Almanya ve İtalya’yı kullanmak, bunun getirdiği artı maliyetlere katlanmak zorunda kalmaktadırlar. Kısa vadede bu pazarlara girmek için katlanılabilecek bu maliyet, uzun vadede aracılara bağlı kalınması ve kar maksimizasyonunun mümkün olamamasına neden olmaktadır.  Avrupa’lı firmalardan ithal ettiğimiz bazı mamullerin aslında Çin’de imal edilmekte olduğu ve oldukça yüksek fiyatla ülkemize satılabildiği de bilinmektedir. Çin’in uzak oluşu, işadamlarımızın çoğunluğunun Çin’i tanımamaları, yeni bağlantıların taşıyacağı risk gibi nedenlerle  bu tür mamullerde Avrupa ile bağlantıların sürdürülmesinin yeğlendiği gözlenmektedir. Bu eğilim bazı tanıtım faaliyetleri ve işadamlarımızın aydınlatılması yoluyla değişebilecektir. İşadamlarımızın ithalatlarında daha karlı Çin pazarına yönelmelerini sağlamanın, ithalat maliyetini özelde firmalarımız , genelde ülkemiz bakımından düşürmeye katkıda bulunacağı  kuşkusuzdur.

Çin’de Türkiye ve Türk ürünlerinin tanıtımına yönelik faaliyetler  yoğunlaştırılmalıdır. Çin’de Türkiye’ye ve Türk mallarına ilişkin başka bazı ülkelerde olduğu gibi, ilk anda tüketicinin aklına gelen olumsuz bir imaj bulunmadığı, daha çok bir bilgi eksikliğinin olduğu dile getirilmektedir. Bu faktör bu ülkede yapılacak iyi hazırlanmış tanıtım ve imaj faaliyetlerinin, Türk ürünlerine ve Türkiye’ye karşı yerleşik olumsuz bir imaj bulunan ülkelerde yapılabileceklerden, çok daha fazla getiri getirmesine neden olacaktır.

Çin’e (Hong Kong dahil) ihracatımız toplam ihracatımızın  %1’i iken, AB ve ABD toplam ihracatlarının %7’sini Çin’e  gerçekleştirmektedir; bu oran Çin’e ihracatımız için bir hedef teşkil etmelidir.

‘‘Türkiye, asırlardır yakından tanıdığı Çin’i, son 40 yıldır Batı basınının gözü ve ağzıyla’’ dinleyip anlamaya çalışmış…Batı’nın 10 yıldır ticaretinde yer kapmak için çaba gösterdiği Çin’i Türkiye yeni tanıyor. Türkiye’de herkes dünya genelinde eğilimlerin önemli bir aktörü olan Çin’i, Çin’de olup bitenleri yakından gözlemlemelidir. Asya-Pasifik’in Avrupa’ya giriş kapısında yeralan Türkiye, ortaya konacak somut hedefler ve bu hedeflerin adım adım uygulamaya dönüştürülmesinin sağlayacağı dinamizm ortamı ile birlikte AB ve ABD’nin Çin’e gerçekleştirdiği ihracat performansına ulaşarak, büyüyen pazarlara kayma biçiminde özetleyebileceğimiz global trendi yakalayabilecektir.

Hong Kong, Çin’in  giriş kapısıdır.  İstanbul ise Avrasyasıyla, Asya-Pasifikiyle “Bir Uçtan Bir Uca Asya’’nın Avrupa’ya giriş kapısı olmalıdır.  Avrupa ve ABD’ siyle Batı dünyası Türkiye’yi Avrasya ülkelerine giriş kapısı olarak değerlendirmektedirler.  Coca Cola Avrasya merkezi Türkiye’dedir.  Aynı şekilde Asya-Pasifik ülkelerinin de Avrupa’ya giriş kapısı olduğumuz imajı güçlendirilmelidir.

Asya-Pasifik bölgesi ve Çin gelecek planlarımızda belirgin bir sekilde ön planda tutulmalı; Büyük Çin Ekonomik Alanını (Greater China) hedef alan bir pazar stratejisi belirlenerek çalışmalar bu yönde geliştirilmelidir.

Temsilcilik ofisleri teşvik edilmelidir.  İtalya’nın Çin’de 200’ü aşkın temsilcilik ofisi vardır. KOBİ’ ler için ortak üretimden ortaklığa kadar işlere büyük imkanlar vardır; birleşerek Çin’de temsilcilik açabilirler.

Sonuç; “Şarktan Doğan Güneş”

Sonuç olarak, Büyük Atatürk’ün gösterdiği doğrultuda terakkiye ve refaha müteveccih vuku bulacak olan Şark Milletleri’nin yeniden doğuşuna, Çin ile birlikte  “Akdeniz ’den Pasifik’e” kadar ortak olarak  stratejik ticaret ortaklıklarını geliştirmeli ve ticaret artışlarını hedeflemeliyiz. İki tarafın ortak çabalarıyla yeni yüzyılda Türk-Çin ekonomik ve ticari işbirliğinin muhakkak, daha parlak bir geleceği olacaktır. Bundan sonra  Türkiye ve Çin dostluğu daha ileriye götürülmeli, ekonomik ve ticari işbirliği daha üst noktalara taşınmalıdır. Böylece,  Avrupa-Akdeniz  serbest ticaret bölgesindeki ve ‘’Yeni Akdeniz   ’’deki fırsatlar birlikte  değerlendirilebilecektir.

Hedef ; ‘’Bir Uçtan Bir Uca Asya’’ olgusunun Türk ve Çin uluslarının ‘’Akdeniz ‘den Pasifik’e’’  artan dostluk ve işbirliği olmalıdır.

Tablo: Dünyadaki 10 Büyük Liman (2000)

Harita:Asya Ekonomik Koridoru-Yeni Akdeniz

By Bilge Tonyukuk Enstitüsü zaman: Ağustos 06, 2016

ABD PAZARI’NA İHRACAT SEFERBERLİĞİ

0

Türkiye’nin Almanya’dan  sonra ikinci en büyük ihracat pazarı olan devasa ABD pazarındaki fırsatların değerlendirilmesi açısından ABD ‘nin 2000 yılı ithalat verileri; en çok ithalat yapılan 20  ihracatçı ülke ile  en çok ithalatı yapılan 20 ürün esas alınarak analiz edilmiş ve öneriler getirilmiştir.

ABD 2000 yılında  1,216,888,000,000 dolarlık ithalat yapmıştır. 1999 yılına göre ithalat %18.76 artış göstermiştir. Bu ithalatın %83 ü aşağıda listelenen 20 ülkeden yapılmıştır.

TABLO 1

ABD NİN EN ÇOK İTHALAT YAPTIĞI 20 ÜLKE

Sıra                     Ülke Milyon Dolar
1 Kanada        229,209.00
2 Japonya        146,577.00
3 Meksika        135,911.00
4 Çin        100,063.00
5 Almanya          58,737.00
6 İngiltere          43,459.00
7 Tayvan          40,514.00
8 Güney Kore          40,300.00
9 Fransa          29,782.00
10 Malezya          25,568.00
11 İtalya          25,050.00
12 Singapur          19,186.00
13 Venezüella          18,648.00
14 İrlanda          16,410.00
15 Tayland          16,389.00
16 Suudi Arabistan          14,219.00
17 Filipinler          13,937.00
18 Brezilya          13,855.00
19 İsrail          12,975.00
20 Hong Kong          11,452.00
Toplam 1-20     1,012,241.00
Genel Toplam     1,216,888.00
% 1-20 83%

Kaynak: World Trade Atlas 2001

Ülkemizin ABD pazarına ihraç imkanlarının araştırılması açısından, ABD ‘nin en çok ithalat yaptığı ilk 20 ülke arasından  bellibaşlı ülkeler seçilerek trendler analiz edilmiştir. Bu ülkeler Asya-Pasifik bölgesinden Çin, Tayvan, Kore, Malezya, Singapur, Tayland, Filipinler, Hong Kong Avrupa’ dan İtalya Ortadoğu’ dan İsrail dir. Ayrıca Türkiye’nin ABD ‘ne ihracatı da analiz edilmiştir.

ABD ‘ne ihracat sıralamasında 4.sırada yeralan Çin 100 milyar dolarlık ihracat gerçekleştirirken,  7.sırada yeralan Tayvan  40,5 milyar dolar, 8,sırada yeralan Güney Kore  40,3 milyar dolar, 10,sırada yeralan Malezya 25,6 milyar dolar, 11.sırada yeralan Italya 25 milyar dolar, 12.sırada yeralan Singapur  19,2 milyar dolar, 15.sırada yeralan Tayland  16,4 milyar dolar, 17.sırada yeralan Filipinler  13,937.00 milyar dolar, 19.sırada yeralan           Israil 13  milyar dolar, 20.sırada yeralan Hong Kong 11,4 milyar dolar ihracat gerçekleştirmiştir.

Türkiyeden yapılan ithalat 3 milyar dolar olup, ülkemiz sıralamada 43.sırada yeralmıştır.

Çin, Tayvan, Kore, Malezya ilk 10 ülke arasında yeralırken, İtalya, Singapur, Tayland, Filipinler, İsrail ve Hong Kong ilk 20 ülke arasında yeralmıştır.

Sıralamada ilgi çekici diğer bir husus, nüfusları 10 milyonun altında olan Singapur, İrlanda, İsrail, Hong Kong gibi küçük nüfuslu ülkelerin ilk 20 ülke arasında yeralmış olmasıdır.

Diğer bir ilgi çekici husus ise ABD, Kanada ve Meksika arasında NAFTA Serbest Ticaret Antlaşmasının yürürlüğe girmesini takiben, ABD’nin ithalatında Kanada’nın birinci ve Meksika’nın ise üçüncü sıraya yerleşmesidir. 100 milyon nüfuslu Meksika, ABD’ne 136 milyar dolarlık ihracat yapmaktadır.  Antlaşma neticesinde Meksika bir “İhracat Kaplanı” haline gelmiştir. AB ile Gümrük Birliği Antlaşmasının neden Türkiye’nin AB’ne ihracatında büyük sıçramalar yaratmadığı hususu ayrı bir araştırma konusudur.

Madde bazında ilk 20 ithal kalemi ise aşağıda listelenmiştir. Bu kalemler toplam ithalatın %84 ünü teşkil etmiştir.

TABLO  2

ABD NİN EN ÇOK İTHAL ETTİĞİ 20 ÜRÜN

Sıra GTİP Ürün  Milyon Dolar
1 85 Elektrikli Makina ve Cihazlar,Aksam ve Parçaları             186,099
2 84 Kazanlar, makinalar, mekanik cihazlar             180,908
3 87 Kara Taşıtları ve bunların aksam parçaları             163,854
4 27 Mineral Yakıtlar, Mineral Yağlar             133,730
5 90 Optik Alet ve Cihazlar               36,620
6 98 Çeşitli eşyalar               34,623
7 62 Örülmemiş Giyim eşyası               32,801
8 29 Organik Kimyasal Ürünler               30,495
9 71 İnciler,Kıymetli Taş ve Metal Mamulleri,Madeni Paralar               29,923
10 61 Örme giyim eşyası               26,405
11 94 Mobilyalar               23,833
12 95 Oyuncaklar,Oyun ve Spor Malzemeleri,Aksam ve Parçaları               19,254
13 39 Plastik ve mamulleri               19,088
14 88 Hava taşıtları,Uzay Araçları,Aksam ve Parçaları               18,167
15 44 Ağaç ve ahşap eşya               15,453
16 48 Kağıt ve karton               15,390
17 64 Ayakkabılar               14,854
18 72 Demir ve çelik               14,665
19 73 Demir ve çelikten eşya               14,150
20 99 Çeşitli eşyalar               13,818
TOPLAM 1-20          1,024,130
GENEL TOPLAM          1,216,888
% 1-20 84%

Kaynak:World Trade Atlas 2001

Sözkonusu 20 ürün ABD’nin toplam ıthalatının %84 ünü teşkil etmiştir. Sıralamadaki ilk 4 ürün – Elektrikli Makina ve cihazlar, Makinalar, Kara Taşıtları, Mineral Yakıtlar ve Mineral Yağlar- ise toplam ithalatın %54.6 sını teşkil etmiştir.

TABLO  3

ABD NİN EN ÇOK İTHALAT YAPTIĞI SEÇİLMİŞ  ÜLKELERDEN                EN ÇOK İTHAL EDİLEN İLK 5 ÜRÜN

CH TW KR ML IT SN TH PH ISR HK TR
85 84 85 85 84 84 85 85 71 61 61
84 85 84 84 71 85 84 84 85 62 62
95 73 87 40 94 98 03 62 84 85 71
64 87 62 27 64 90 61 61 90 71 63
94 94 61 94 85 29 71 42 98 98 72

Kaynak:World Trade Atlas 2001

Elektrikli makina ve cihazlar Çin, Kore, Malezya, Tayland, Filipinler’in ihracatında ençok ihraç edilen birinci ürün olarak yeralırken   Tayvan, Singapur ve İsrail’in  ihracatında en çok ihraç edilen ikinci  ürün olarak yeralmıştır.

Kazanlar, makinalar, mekanik cihazlar Tayvan, İtalya ve Singapurun ihracatında ençok ihraç edilen birinci ürün olarak yeralırken   Çin, Kore, Malezya, Tayland ve Filipinlerin Tayvan, Singapur ve İsrail’in  ihracatında en çok ihraç edilen ikinci  ürün olarak yeralmıştır.

İnciler,Kıymetli Taş ve Metal Mamulleri,Madeni Paralar  İsrail’in ihracatında  ençok ihraç edilen birinci ürün olarak yeralırken   İtalya’nın   ihracatında en çok ihraç edilen ikinci  ürün ve Türkiye’nin ihracatında  en çok ihraç edilen üçüncü ürün  olarak yeralmıştır.

Örme giyim eşyası  Türkiye ve Hong Kong’un  ihracatında  ençok ihraç edilen birinci ürün olarak yeralmıştır.

Örülmemiş giyim eşyası  Türkiye ve Hong Kong’un  ihracatında  ençok ihraç edilen ikinci ürün olarak yeralmıştır.

TABLO  4

ABD’ NİN EN ÇOK İTHALAT YAPTIĞI SEÇİLMİŞ  ÜLKELERDEN                EN ÇOK İTHAL EDİLEN İLK 5 ÜRÜNÜN FREKANS DAĞILIMI

 

GTİP    Frekans Ürün
85            10 Elektrikli makina ve cihazlar
84            9 Kazanlar, makinalar, mekanik cihazlar
61            5    Örme giyim eşyası
71            5 İnciler,Kıymetli Taş ve Metal Mamulleri,Madeni Paralar
62            4 Örülmemiş giyim eşyası
94            4 Mobilyalar
64            2 Ayakkabılar
87            2 Kara Taşıtları ve bunların aksam parçaları
90            2 Optik alet ve cihazlar
98            3 Çeşitli eşyalar
03            1 Balıklar,Kabuklu Hayvanlar,Yumuşakçalar,Diğer Omurgasızlar
27            1 Mineral Yakıtlar, Mi’neral Yağlar
29            1 Organik Kimyasal Ürünler
39            1 Plastik ve plastikten mamul eşya
40            1 Kauçuk ve kauçuktan eşya
42            1 Deri eşya
63            1 Dokumaya elverişli maddelerden hazır eşya
72            1 Demir ve çelik
73            1 Demir ve çelikten eşya
95            1 Oyuncaklar, oyun ve spor malzemeleri, aksam ve parçaları

Kaynak:World Trade Atlas 2001

Sözkonusu ülkelerin ve Türkiye’nin (toplam 11 ülke) ABD’ne ihracatında ilk 5 sırada yeralan ürünler  aşağıda sıralanmıştır.

Elektrikli makina ve cihazlar 10 ülkenin, ilk 5 ürünü arasında yeralmıştır.

Kazanlar, makinalar, mekanik cihazlar 9 ülkenin, ilk 5 ürünü arasında yeralmıştır.

Örme giyim eşyası 5  ülkenin, ilk 5 ürünü arasında yeralmıştır.

İnciler, Kıymetli Taş ve Metal Mamulleri, Madeni Paralar  5 ülkenin, ilk 5 ürünü arasında yeralmıştır.

Örülmemiş giyim eşyası 4 ülkenin, ilk 5 ürünü arasında yeralmıştır.

Mobilyalar 4 ülkenin, ilk 5 ürünü arasında yeralmıştır.

Ayakkabılar 3  ülkenin, ilk 5 ürünü arasında yeralmıştır.

Çeşitli eşyalar 3  ülkenin, ilk 5 ürünü arasında yeralmıştır.

TABLO  6

ABD’ NİN EN ÇOK İTHALAT YAPTIĞI SEÇİLMİŞ  ÜLKELERDEN

EN ÇOK İTHAL EDİLEN İLK 20 ÜRÜNÜN FREKANS DAĞILIMI

GTİP    Frekans Ürün
84            11 Kazanlar, makinalar, mekanik cihazlar
62            11 Örülmemiş giyim eşyası
61            11    Örme giyim eşyası
85            10 Elektrikli makina ve cihazlar
90            10 Optik alet ve cihazlar
39            9 Plastik ve plastikten mamul eşya
98            9 Çeşitli eşyalar
71            8 İnciler,Kıymetli Taş ve Metal Mamulleri,Madeni Paralar
94            8 Mobilyalar
99            8 Çeşitli eşyalar
42            7  Deri eşya
87            7 Kara Taşıtları ve bunların aksam parçaları
95            7 Oyuncaklar, oyun ve spor malzemeleri, aksam ve parçaları
27            6 Mineral Yakıtlar, Mineral Yağlar
73            6 Demir ve çelikten eşya
29            5     Organik Kimyasal Ürünler
40            5   Kauçuk ve kauçuktan eşya
63            5 Dokumaya elverişli maddelerden hazır eşya
03            4 Balıklar,Kabuklu Hayvanlar,Yumuşakçalar,Diğer Omurgasızlar
54            4 Dokumaya Elverişli Suni ve Sentetik İifler
64            4 Ayakkabılar
72            4 Demir ve çelik
82            4 Adı Metallerden Aletler,Bıçakçı Eşyası,Sofra takımları
88            4 Hava taşıtları,Uzay Araçları,Aksam ve Parçaları
44            3 Ağaç ve Ağaçtan Mamul Eşya;Odun Kömürü
69            3 Seramik Mamulleri
83            3 Adı Metallerden Çeşitli Eşya
96            3 Çeşitli Eşya

Kaynak:World Trade Atlas 2001

TABLO  7

ABD’ NİN EN ÇOK İTHALAT YAPTIĞI SEÇİLMİŞ  ÜLKELERDEN

EN ÇOK İTHAL EDİLEN İLK 20 ÜRÜNÜN TÜRKİYE’NİN ABD’NE          İHRACATINDAKİ SIRALAMASI

GTİP    Sıra Ürün
84            6 Kazanlar, makinalar, mekanik cihazlar
62            2 Örülmemiş giyim eşyası
61            1    Örme giyim eşyası
85            22 Elektrikli makina ve cihazlar
90            43 Optik alet ve cihazlar
39            27 Plastik ve plastikten mamul eşya
98            17 Çeşitli eşyalar
71            3 İnciler,Kıymetli Taş ve Metal Mamulleri,Madeni Paralar
94            29 Mobilyalar
99            37 Çeşitli eşyalar
42            18  Deri eşya
87            13 Kara Taşıtları ve bunların aksam parçaları
95            76 Oyuncaklar, oyun ve spor malzemeleri, aksam ve parçaları
27            9 Mineral Yakıtlar, Mineral Yağlar
73            21 Demir ve çelikten eşya
29            36     Organik Kimyasal Ürünler
40            31 Kauçuk ve kauçuktan eşya
63            4 Dokumaya elverişli maddelerden hazır eşya
03            48 Balıklar,Kabuklu Hayvanlar,Yumuşakçalar,Diğer Omurgasızlar
54            14 Dokumaya Elverişli Suni ve Sentetik İifler
64            63 Ayakkabılar
72            5 Demir ve çelik
82            73 Adı Metallerden Aletler,Bıçakçı Eşyası,Sofra takımları
88            20 Hava taşıtları,Uzay Araçları,Aksam ve Parçaları
44            54 Ağaç ve Ağaçtan Mamul Eşya;Odun Kömürü
69            25 Seramik Mamulleri
83            42 Adı Metallerden Çeşitli Eşya
96            57 Çeşitli Eşya

Kaynak:World Trade Atlas 2001

TABLO  8

ABD’ NİN EN ÇOK İTHALAT YAPTIĞI SEÇİLMİŞ  ÜLKELERDEN

EN ÇOK İTHAL EDİLEN İLK 20 ÜRÜN İLE İLGİLİ TÜRKİYE’NİN  ABD’NE İHRACATINDAKİ DEĞİŞİM ORANLARI-%OLARAK (1999/2000)

GTİP    Değişim Ürün
84            +16% Kazanlar, makinalar, mekanik cihazlar
62            +46% Örülmemiş giyim eşyası
61            +13%    Örme giyim eşyası
85            +83% Elektrikli makina ve cihazlar
90           +111% Optik alet ve cihazlar
39            +7% Plastik ve plastikten mamul eşya
98            -78% Çeşitli eşyalar
71            +41% İnciler,Kıymetli Taş ve Metal Mamulleri,Madeni Paralar
94            +33% Mobilyalar
99            +16% Çeşitli eşyalar
42            +41%  Deri eşya
87            +47% Kara Taşıtları ve bunların aksam parçaları
95            +4% Oyuncaklar, oyun ve spor malzemeleri, aksam ve parçaları
27           +198% Mineral Yakıtlar, Mineral Yağlar
73           +91% Demir ve çelikten eşya
29            +14% Organik Kimyasal Ürünler
40           +210%   Kauçuk ve kauçuktan eşya
63            +35% Dokumaya elverişli maddelerden hazır eşya
03            +5% Balıklar,Kabuklu Hayvanlar,Yumuşakçalar,Diğer Omurgasızlar
54            +32% Dokumaya Elverişli Suni ve Sentetik İifler
64            +30% Ayakkabılar
72            +52% Demir ve çelik
82            -31% Adı Metallerden Aletler,Bıçakçı Eşyası,Sofra takımları
88           +835% Hava taşıtları,Uzay Araçları,Aksam ve Parçaları
44           +202% Ağaç ve Ağaçtan Mamul Eşya;Odun Kömürü
69            +13% Seramik Mamulleri
83            -5% Adı Metallerden Çeşitli Eşya
96            -19% Çeşitli Eşya

Kaynak:World Trade Atlas 2001

Çeşitli eşyalar,  Adi metallerden çeşitli eşya ve Çeşitli eşya ürün gruplarında düşüşler yaşanırken, en yüksek artışlar Hava Taşıtları, Uzay Araçları, Kauçuk ve kauçuktan eşya, Ağaç ve ağaçtan mamul eşya,  Mineral yakıtlar ve Mineral Yağlar, Optik alet ve cihazlar, Demir ve çelikten eşya, Elektrikli makina ve cihazlar ürün gruplarında gerçekleşmiştir.

TABLO  9

TÜRKİYENİN ABD’NE İHRACATINDAKİ İLK 5 ÜRÜN GRUBU

GTİP    Sıra Ürün
61            15    Örme giyim eşyası
62            18 Örülmemiş giyim eşyası
71            18 İnciler,Kıymetli Taş ve Metal Mamulleri,Madeni Paralar
63              7  Dokumaya elverişli maddelerden hazır eşya
72            22 Demır ve Çelik

Türkiye’nin ABD’ne ihracatındaki ilk 5 ürün grubu Örme giyim eşyası,

Örülmemiş giyim eşyası, İnciler,Kıymetli Taş ve Metal Mamulleri, Madeni Paralar,

Dokumaya elverişli maddelerden hazır eşya, Demır ve Çeliktir.

Örme giyim eşyası ile ilgili olarak ABD’nin ithalatında ilk 5 ülke Meksika, Hong Kong, Çin, Honduras ve Tayvan’dır. Türkiye 15.sırada yeralmıştır.

Örülmemiş giyim eşyası ile ilgili olarak ABD’nin ithalatında ilk 5 ülke Meksika, Çin, Hong Kong , Dominik Cumhuriyeti ve Endonezya’dır. Türkiye 18.sırada yeralmıştır.

İnciler,Kıymetli Taş ve Metal Mamulleri,Madeni Paralar ile ilgili olarak ABD’nin ithalatında ilk 4 ülke İsrail, Hindistan, Kanada ve Belçika’dır. Türkiye 18.sırada yeralmıştır.

Dokumaya elverişli maddelerden hazır eşya ile ilgili olarak ABD’nin ithalatında ilk 5 ülke Çin, Meksika, Pakistan, Hindistan ve Tayvan’dır. Türkiye 7.sırada yeralmıştır.

Demir ve Çelik  ile ilgili olarak ABD’nin  ithalatında ilk 3 ülke Kanada, Brezilya ve Meksika’dır. Türkiye 22.sırada yeralmıştır.

ÖNERİLER

ABD, Türkiye’nin ikinci en büyük ihracat pazarı olmasına rağmen, gerçekleştirdiğimiz 3 milyar dolarlık ihracatın, seçilen ülkelerle  karşılaştırıldığında oldukça düşük düzeyde kaldığı görülmektedir. Örneğin, bölgesel komşumuz İsrail, ABD’ne 13 milyar dolara yakın ihracat gerçekleştirmiştir. Türkiye’nin ABD’ne ihracatı 2000 yılında %11 artarken, İsrail’in ihracatı %31.5 artış göstermiştir. Yine sıralamada 20.sırada yeralan Hong Kong

(ABD’ne ihracatındaki ilk 5 ürün arasındaki 3 ürün Türkiye ile benzerlik göstermektedir) 11,5 milyar dolarlık ihracat yapmıştır.

Toplam nüfusları Türkiye’den ancak bir miktar fazla  olan Asya Kaplanları (Kore,Tayvan, Hong Kong, Singapur) 2000 yılında ABD’ne toplam 111.5 milyar dolarlık ihracat yapmışlardır. Bölgemizdeki kaplanlık rolü ise 6 milyon nüfuslu İsrail tarafından üstlenilmiş gözükmektedir.

10 milyar dolarlık ihracat hedefinin hızla  aşılarak,  Türkiye’nin ilk 20 ülke arasına girmesi hedeflenmelidir.

İncelediğimiz ülkelerden toplam 9’unun ABD’ne ihracatında birinci veya ikinci sırada yeralan Elektrikli makina ve cihazlar ile Kazanlar, makinalar, mekanik cihazlar ürün grubu ihracatımızda ivedi artışlar sağlanarak bu ürünlerin ABD’ne ihracatımızda ilk 5 ürün arasına girmesi hedeflenmelidir.  ABD’nin ithalatında bu ürünlerin payı %30’dur.

İncelediğimiz ülkelerin ABD’ne ihracatında ilk 5 ürün arasında sıklıkla yeralan Mobilyalar, Ayakkabılar, Kara Taşıtları ve bunların aksam parçaları, Optik alet ve cihazlar ürün grubu ihracatlarında artışlar hedeflenmelidir.

İncelediğimiz ülkelerin ABD’ne ihracatında ilk 20 ürün arasında sıklıkla yeralan

aşağıdaki ürünlerin ihracatında artışlar hedeflenmelidir:

Plastik ve plastikten mamul eşya

Deri eşya

Oyuncaklar, oyun ve spor malzemeleri

Mineral yakıtlar, mineral yağlar

Demir ve çelikten eşya

Organik kimyasal ürünler

Kauçuk ve kauçuktan eşya

Balıklar, kabuklu hayvanlar, yumuşakçalar, diğer omurgasızlar

Dokumaya elverişli suni ve sentetik lifler

Adi metallerden aletler, bıçakçı eşyası, sofra takımları

Hava taşıtları, uzay araçları

Ağaç ve ağaçtan mamul eşya

Seramik mamulleri

Adi metallerden çeşitli eşya

Çeşitli eşya

Böylelikle %50’sine yakın bir oranını tekstil sektörü ürünlerinin teşkil ettiği ABD’ne ihraç ürünleri kompozisyonumuz çeşitlendirilmiş olacaktır.

TABLO  10

YÜKSELEN PAZAR KATEGORİSİNDEKİ 10 ÜLKEDEN ABD’NİN    İTHALATI(2000)

Sıra Ülke Milyon Dolar
3 Meksika 135,911
4 Çin 100,063
8 Kore 40,300
18 Brezilya 13,855
21 Hindistan 10,686
23 Endonezya 10,385
35 G.Afrika 4,204
41 Arjantin 3,102
43 Türkiye 3,042
62 Polonya 1,040

ABD Yönetimi tarafından “Yükselen 10 Pazar”  olarak tespit edilen ülkelerden ABD’nin  2000 yılı ithalatı ile ilgili tablodan da görüleceği üzere, sıralamada Türkiye 9.sırada yeralmıştır. ABD’ne 10 milyar dolarlık ihracat hedefinin aşılarak ilk 5 ülke arasına girilmesi hedeflenmelidir.

1990’lı yıllarda dışa açılma ve ihracat politikalarının terkedilmesi, Türkiye’yi bugünkü derin kriz ortamına sürüklemiştir. Krizden ancak 1980’li yılların”İhracat Kaplanı” politikalarına dönüş sağlanarak çıkılabilecektir. “Dünyanın kilidi” konumundaki stratejik bir coğrafyada yeralan Türkiye’nin, bir numaralı siyasi müttefiki  olan ABD’nin  devasa pazarına yönelik ihracat seferberliğini başlatması, ülkemize yabancı sermaye akışını da beraberinde getirecektir. ABD ile Çin arasında cereyan eden son casus uçak krizi, ABD ithalatında Çin’e artan bağımlılık neticesinde, alternatif ülkelerden alım yapılmasınin stratejik önem ve zorunluluğunu  ABD’nin gündemine getirmiştir.

By Bilge Tonyukuk Enstitüsü zaman: Ağustos 06, 2016

Asya Pasifik Bülten Önerisi

0

Turkistan Newsletter – Turkistan Bulteni –
Wed, 5 Jan 2000 12:00:44
ISSN:1386-6265


Sayin Ağaoğlu’nun saglam bir tahlil zemininde ortaya koymus oldugu bulten
onerisini, yillarca Turkiye’nin gundemine Asya-Pasifik boyutunu sokmaya
calismis birisi olarak, kuvvetle destekliyorum. Bu konudaki boluk porcuk
bazi dusuncelerimi paylasmak suretiyle tartismanin tetigini cekmek
istiyorum.
Artik, ne Avrupa Birligi ile iliskilerimiz, ne de ABD ile siki askeri/siyasi
baglarimiz tek basina belirleyici olabilir. Dis dunya ile “balans ayari”nda
Asya’nin onde gelen aktörleri de yerlerini almalidirlar. Bu ya Avrupa ya
Asya gibi siyah beyaz bir secim degildir. AB ulkelerinin ve ABD’nin
Asya-Pasifik stratejisi (ve yogun iliskiler agi)incelenip onlarin yaptiginin
onda biri dahi yapilsa bu asamada yeterli olur.
Türkiye, Çin, Rusya ve Güneydogu Asya ile Avrupa ve Ortadogu arasindaki
genis ekonomik alanin tam ortasinda yer almaktadir.
Asya-Pasifik ekonomilerinin dinamizmi ile Avrasya’nin zengin enerji ve
hammadde potansiyelini Avrupa Birligi ve NAFTA ülkelerinin sermaye,
teknoloji ve girisimciligi ile baglayacak ekonomik koridorun merkezi
aktörlerinden birisi olmasi mumkundur. Bu amaca yönelik olarak bölgedeki
siyasi/tarihi hassasiyetleri, ekonomik gerçekleri gözönünde bulunduracak ve
bölge ülkeleri ile karsilikli danisma/isbirligi içinde hazirlanacak bir
bölgesel isbirligi stratejisi gelistirilmektedir.
Avrupa’da AB ve EFTA bölgesel bütünlesmeyi hem derinlestiriyor, hem de
genisletiyorlar. Asya’da, APEC ve ASEAN 2010 yilina kadar; Amerika kitasinda
NAFTA ve Mercosur 2005 yilina kadar birer serbest ticaret ve yatirim bölgesi
olusturulmasini kararlastirdilar. AB ile tam uyelik perspektifi
cercevesinde gelismekte olan iliskilerimiz bu bolgelere ilgisiz kalmamizi
gerektirmiyor. Kimilerinin ileri surdugu gibi, elimizi de hic baglamiyor.
Öncülük ettigimiz Karadeniz Ekonomik Isbirligi (KEI),Ekonomik Isbirligi
Teskilati (EKIT), D-8 ve Islam Teskilati Konferansi Ekonomik Isbirligi
Komitesi (ISEDAK)’nin canlandirilmasi gibi girisimlerin, çeliskili ve
birbiri ile çatisan mevcut bazi yönleri yeniden gözden geçirilerek, tutarli
ve hedefleri açik seçik belirlenmis bir stratejik çerçeveye oturtulmasi
saglanabilir. Ayni anda, birçok farkli girisimi yürütmeye çalismak yerine,
en fazla yasama sansi olan ve ekonomik yararimizi azamilestirecek somut
ekonomik isbirligi projelerini hayata geçirebilecek bölgesel girisimlere
öncelik vermeli,bunlarin tasarimindan uygulanmasina kadar her asamada
sürükleyici rol üstlenmeliyiz.
Ulkelerin cografi konumlari, arazi yapilari, iklim, dogal kaynaklari,
kültürel ve tarihi baglari onlarin uluslararasi politikalarinin belirleyici
unsurlari arasindadir. Dünya ekonomisinde her ülke kendi siyasi sinirlari
disinda hedef bir ekonomik “hinterland” seçip, kisitli kaynaklarini,
önceliklerini bu cografya üzerinde yogunlastirmaktadir. Ekonomik
“hinterland” kavrami son yillarda “bölgesel bütünlesme” girisimleri seklinde
karsimiza çikmaktadir. NAFTA, Mercosour, APEC, CEFTA, ve benzeri
girisimlerin arkasindaki “motor” hep bu cografyalarin en güçlü
ekonomileridir. ABD, Japonya, Almanya, Brezilya, Rusya ve Çin sadece kendi
bölgelerindeki bütünlesme girisimlerinin degil, ayni zamanda dünya
ekonomisinin de “lokomotif” ülkeleri konumundadirlar.
Üç kita üzerine yayilmis 600 yillik muazzam bir Imparatorlugun mirasçisi
olan Türkiye, kendisini her zaman bir bölgesel güç merkezi olarak tanimlaya
gelmistir. Asya, Avrupa ve bir ölçüde Afrika kitalarina ulasma yollarinin
tam kesisim noktasinda yer alan ülkemiz, baslangiçtaki hatali politikalara
ve olumsuz
gelismelere karsin, yine de jeopolitik konumu ve askeri-ekonomik
gücü ile hala genis bir manevra kabiliyetine sahiptir. Bir taraftan
Kafkaslar yolu ile Hazar Denizi’ne ve Orta Asya’ya, diger yandan Balkanlar
üzerinden Adriyatik Denizi’ne erisebilecek bir cografyanin üzerinde
yasiyoruz. Firat ve Dicle nehirleri üzerinden stratejik önemi haiz Körfez
Bölgesi’ne de açilabiliyoruz.
Jeopolitik bu avantaja bölgedeki hem sayisal, hem vasifli nüfus
kaynaklarimiz, ekonomik ve askeri güç bakimindan üstünlügümüz de eklenirse
kendiliginden bölgesel bir güç konumuna yerlestigimiz ileri sürülebilir.
Nitekim, AB ve Dogu Avrupa ulkeleri için Almanya ne anlam ifade ediyorsa
Taskent’ten, Bagdat’tan, Tiflis’ten, hatta Sofya’dan bakildiginda Türkiye de
bu ülkeler için benzeri bir ekonomik ve askeri çekim merkezini temsil
edebilir. Bu potansiyel mevcuttur.
Ekonomik bakimdan AB, EKIT, KEI ve ISEDAK baglantilarimiz ile Bati
Dünyasi’nin belli basli kurumlari içindeki konumumuz da bölgesel güç
rolümüzü takviye edecek niteliktedir. Son yillarda AB ile NAFTA’yi, NAFTA
ile APEC’i birbirine baglama yönünde hiz kazanmakta olan girisimlerde
zincirin eksik halkasi olarak gördügüm Asya-Pasifik ile Avrasya arasindaki
genis mekandaki boslugu doldurmaya katki saglayacak ülkelerin basinda
geldigimize inaniyorum. Bu amaçla, APEC ve NAFTA ile de ticari-yatirim
baglantilarimizi, AB’nin mevcut iliskileri ile uyum icinde, kurumsal bir
isbirligi ve diyalog mekanizmasi çerçevesinde gelistirmeyi hedeflemeliyiz.
Ilk asamada ASEM (Asya-Europe Summit Meeting), APEC
ve NAFTA içinde “gözlemci ülke” statüsünü elde etmek için gayret
sarfetmeli; bu kuruluslarin siyasi ve isadamlari zirvelerinde temsil edilmek
için girisimlerde bulunmaliyiz.
Avrupa ile Asya arasindaki ekonomik mekani olusturmak amaciyla ülkemizin
Asya-Pasifik havzasi ile AB ülkeleri, eski SSCB ile AB ve Ortadogu
arasindaki ticaret, yatirim, borsa, finans, bankacilik, turizm ve üretim
merkezi haline gelmesini özendirecek bölgesel ihracat üsleri, teknoloji
parklari, serbest bölgeler, antrepolar ve limanlar gibi altyapi
sebekelerinin gelistirilmesine hiz verilmelidir. Öyle bir ekonomik alan
yaratilmali ki, içindeki emek ve sermayenin serbest dolasimi mümkün olsun,
limanlar, yollar, haberlesme, elektrik aglari ile komsu ülkelerin ortak
refaha hizmet edecek sekilde birbirine baglansin.
Komsu ülkelerle karsilikli bagimliligin arttirilmasi, böylece ekonomik
isbirligi temeline dayali olarak çevremizde siyasi bakimdan istikrarli
ülkeler çemberi olusturulmasi temel hedef olmalidir. Böylesi bir karsilikli
ekonomik bagimlilik ortaminda taraflardan her biri kazanç saglayacagindan
hiçbir hükümet ciddi siyasi ihtilaflari göze alamayacaktir. Fransa ile
Almanya arasindaki tarihi uzlasmanin temelinde yatan ekonomik isbirliginin
Türkiye ile komsulari, hatta daha ötesinde Orta Asya, Iran, Rusya ve Çin,
arasinda da gerçeklestirilebilecegine inaniyoruz.
Islam ülkelerinin yer aldigi cografi mekan doguda Filipinler’den
baslayip Bati’da Atlantik sahillerine kadar uzanmaktadir. Bu stratejik orta
bölgede toplam nüfusu 1.2 milyari (dünya nüfusunun yüzde 20’si) bulan 50’nin
uzerinde bagimsiz Müslüman ülke vardir. EKIT, Körfez Isbirligi Konseyi
(GCC), Magrip Arap Birligi ve Arap Birligi Konseyi gibi alt-bölge örgütleri
ile Islam ülkeleri degisik isbirligi biçimleri gelistirmektedir.
Türkiye, 1984 Kazablanka Zirvesi’nde IKÖ içinde kurulan ISEDAK’in
baskanligini yürütmektedir. Örgüt’ün ekonomik ve ticari isbirligi
faaliyetlerinin esgüdümünü saglamak gibi önemli bir rolü üzerine almis
olmasi Türkiye’ye dis ticaret ve yatirim iliskilerinin gelistirilmesinde
yararli deneyimler kazandirmaktadir. Bu ülkelerin gelismislik düzeyi ve
gelecekte ulasabilecekleri konum hesaba katildiginda Türkiye için mevcut
ekonomik iliskilerine ciddi bir alternatif teskil etmeleri mümkün
görülmüyor. Ancak burada bir alternatiften degil iliskiler portfoyunun
cesitlendirilmesinden, menfaatlerin terazi ekseninde azamilestirilmesinden
soz ediyoruz.
D-8 gruplasmasinin – siyasi hassasiyetleri dikkate alacak ve siyasi/dini
unsurlardan arindirilacak sekilde – özel sektörün öncü rol oynayacagi ve üst
düzeyde ekonomik istisarelere firsat verecek ASEM türü islevsel gevsek bir
isbirligi/danisma, mekanizmasi olarak kullanilmasi daha isabetli olabilir.
Ilgi olmasi halinde, ileriki asamalarda Turkiye’nin Asya-Pasifik
stratejisine esas teskil edebilecek bazi goruslerimi de yansitmak isterim.
Bu tartismayi actiginiz icin tekrar tesekkur ederim.
Mehmet Ogutcu
Principal Administrator
OECD/IEA Office of Non-Member Countries
9 rue de la Federation
75015 Paris France
Tel:33(1) 4057658 Fax:33(1)40576579
E-Mail:mehmet.ogutcu@iea.org
or ogutcu@cybercable.fr (home)
—–Original Message—–
From: Mehmet Tutuncu [mailto:sota@WANADOO.NL]
Sent: Tuesday, January 04, 2000 10:28 PM
To: TURKISTAN-N@NIC.SURFNET.NL
Subject: [TURKISTAN-N] TR: Turkistan Bulteni Sayi-1999:094 4Ocak2000
Turkistan Newsletter – Turkistan Bulteni –
Tue, 4 Jan 2000 22:34:19
ISSN:1386-6265
Uze Tengri basmasar asra yer telinmeser, Turk bodun ilining torugin
kem artati, udaci erti.[From Orkhon runic inscriptions]
<<>><<>><>><<>><<>><<>><<>><<>><<>><<>><<>><<>><<>><<>><<>><<>><<><<
<<>><<>><>><<>><<>><<>><<>><<>><<>><<>><<>><<>><<>><<>><<>><<>><<><<
>>><<>><<>>______TURKiSTAN BULTENi…ISSN:–1386-6265_______<>>><<>>
<<>><<>><<>>_________Sayi-1999:094-4-Ocak-2000______________<>><<>><
<<>>__Bu sayi dunyanin 65 ulkesinde 2538 adrese dagitilmaktadir__>><
<<>><<>><<>>_____Genel Yayin Yonetmeni: Mehmet Tutuncu_____<<>><<>><
<<>><<>><<>>______Turkce Yayin Yonetmeni: Cengiz Turan_____<>><<>><<
<<>><<>><<__Yardimci Redaktorler: Yanki Pursun__ORKUN______<>><<>><<
<<>><<>><<___Ayse Oztekin_Terken Hacaloglu_Cengiz Turan____<>><<>><<
<<>><<>>__Uze Tengri basmasar asra yer telinmeser, Turk bodun__<<>><
<<>><<>>____ ilining torugin kem artati, udaci erti.___________<<>><
<<>>___Yorumlariniz icin:<turkistan-n-request@nic.surfnet.nl>___<>><
<<>><<>><>><<>><<>><<>><<>><<>><<>><<>><<>><<>><<>><<>><<>><<>><<><<
#1. Turkiye’nin Asya Stratejisi Tartismasi ve Asya-Pasifik Haber Bülteni
Önerisi
#2. Yüzlesmeye dogru Mustafa Ünal
#3. Rehine pazarligi ve Taliban’in Orta Asya kozu Ibrahim Karagul –
Yenisafak
#4a. Hasan Bey’in gecesi 1 Ocak 2000, Cumartesi
#4b. Osmanli’ya bir medhal
#5. Türkiye ve Çeçenistan (I) Hakan Kirimli
#6. Türkiye ve Çeçenistan (II) Hakan Kirimli
#7. Çeçenistan dersleri Hasan Ünal
#8. Siyah-beyaz Gündüz AKTAN-03 Ocak 2000 Pazartesi-Radikal
#9. Yeltsin sonrası ve Türkiye
Ferai TINÇ-03 Ocak 2000 Pazartesi-Hürriyet
#10. Türkiye için SEDAT SERTOGLU
#11. “Dövlet tipi ülkücü kafa”
<<>><<>><>><<>><<>><<>><<>><<>><<>><<>><<>><<>><<>><<>><<>><<>><<><<
NOT: Okuyuclarimizdan Levent Ağaoğlu’nun teklifi uzerine Asya Pasifik Haber
Bultenimiz yakinda baslayacaktir. Levent Ağaoğlu, Turkistan newsletter editoru
olarak Asya Pasifik Bultenini hazirlayacaktir..
#1. Turkiye’nin Asya Stratejisi Tartismasi ve Asya-Pasifik Haber Bülteni
Önerisi
Turkiye’nin Avrupa Birligi uyeligine aday olarak kabul edilmesinden once
bulteninizde konu ile ilgili cok yararli bir tartismayi baslatmistiniz. Bu
konuda elde edilen olumlu neticenin ufkumuzu AB ile sinirlamamasi ve AB ile
gorusmeler surecinde Turkiye’nin Asya-Pasifik ulkeleriyle stratejik
iliskileri gelistirerek AB ile masaya guclu bir bicimde oturmasi
gerekmektedir. Zaten AB ulkelerinin Asya-Pasifik bolgesine yonelik belirli
bir stratejisi de vardir. ABD’nin Cin ile Dunya Ticaret Orgutu
gorusmelerini olumlu bir bicimde tamamlamasini takiben AB ulkeleri de Cin
ile ayni konuda gorusmeye baslamislardir.
“Türkler Asya’yi neden unuttular, yoksa unutmak mı istediler, böylesine bir
kalkinma hamlesinin neden uzağında kaldılar?” hesaplaşmasinda, konu ile
ilgili düşüncelerimi Internet üzerinden başarılı bir biçimde yayın yapan
kuruluşunuz Turkistan Online’a iletmeye karar verdim.
Ülkemiz topraklarının %98’inin Asya’da yer aldığını, ülkemizin coğrafi
olarak Küçük Asya diye adlandırıldığını da unutmuş_ gibiyiz. Asya ne yazık
ki henüz devletimizin ve aydınımızın stratejik algılaması içine girmiş
değil. Uzakları pek sevmiyoruz açıkçası. Bilinçaltımıza işlenmiş_. `Aman
evladım, açılma boğulursun’ “öğütü ile yetiştirilmiyor muyuz hepimiz?.
Akdeniz bölgesi dünyanın merkez eksenini teşkil ettiği dönemlerde
Akdeniz’in süper gücü olan ve Akdeniz dışına çıkamayan, çıkmak istemeyen
Osmanlı İmparatorludu gelişme ekseni Akdeniz dışına, Atlantik’e kayınca
yıkılıp gitmişti. Şimdi ise gelişme ekseni tekrar yer değiştiriyor.
Atlantik’ten (Avrupa’dan) Pasifik’e (Asya) kayıyor. Bu gelişme ise,
Avrasya’nın da aracılığı ile Türkiye’ye büyük bir fırsat sunuyor.
Global GSMH’de Asya ülkelerinin payı 1950’den itibaren artış göstermeye
başlamış_ ve 1950 yılında %19 olan oran 1992’de %33’e yükselmiştir. Bu
oranın 2025 yılında % 55’e çıkarak Batı ülkelerini geride bırakması
beklenmektedir. Batı ülkelerinin global GSMH payını, Asya’daki hızlı
kalkınma neticesinde, 2025 yılında % 30 oranyna gerilemesi tahmin
edilmektedir. 1992 yılı itibariyle dünya nüfusunun % 13’ünü teşkil eden
Batı ülkelerinin global GSMH payı % 45’tir.
Türkiye ihracatinin sadece % 5’i Asya-Pasifik bölgesine yönelik iken, AB
ihracatinin % 11’i ve ABD ihracatinin % 32’si bu bölgeye yöneliktir.
Asya-Pasifik’in Avrupa’ya giriş kapisinda yeralan Türkiye, ortaya konacak
somut hedefler ve bu hedeflerin adim adim uygulamaya dönüştürülmesinin
saglayacagi dinamizm ortami ile birlikte AB ve ABD’nin sözkonusu bölgeye
gerçekleştirdigi ihracat performansina ulaşarak, büyüyen pazarlara kayma
biçimínde özetleyebilecegimiz global trendi yakalayabilecektir
1997 yılında bölgeden 6 milyar dolarlık ithalat yapan Türkiye’nin bölgeye
ihracatı 1.5 milyar dolar seviyesinde gerçekleşmiştir. Böylece, Türkiye
Asya-Pasifik’e bir satarken dört alarak net alici konumunda bulunmaktadir.
Türkiye, Avrasya’da yer alırken Asya-Pasifik de Avrasya’nın komşusudur.
Türkiye, Avrupa, Avrasya ve Asya-Pasifik arasinda köprü görevi görerek,
Avrasya’yı ve Avrasya’daki Türk boyutunu Asya-Pasifik’e, Asya-Pasifik’i ise
Avrupa ve Avrasya’ya taşımalıdır. Türkiye Avrasya’da takılıp kalmamalı,
Avrasya üzerinden Asya-Pasifik’e ulaşmalıdır.
Türkiye, bölgedeki işbirliği çerçevesiyle ve şimdiden alınacak tedbirlerle
Bir Uçtan Bir Uca Asya’daki gelişmeyi birlikte yaşayarak Asya-Pasifik
alanına doğru hareketlenmeli ve Avrupa-Asya Pasifik alanındaki boşluğu
doldurma rolünü üstlenmelidir.
Buna karşılık Asya-Pasifik bölgesine Türk basınının da ilgisi çok yetersiz
bir düzeydedir. İlgi ancak resmi ziyaretlerin yapıldığı dönemlerde bölgeyi
ziyaret eden gazetecilerin ilettikleri haberlerle sınırlı kalmaktadır. Türk
gazetelerinin Asya-Pasifik ülkesinde bürosu bulunmamaktadır. Türkiye ne
yazık ki Asya-Pasifik’i tanımamakta ve bölgede de tanınmamaktadır.
Türkiye’de konu ile ilgili literatür çok sınırlı olup, 1990’lı yıllarda
yayımlanan Sayın Cem Kozlu ve bilhassa Sayın Mehmet Öğütçü’nün öncü
kitaplarının dışında bir çalışmaya rastlanmamaktadir.
Şimdiden, başdöndürücü bir hızla oluşacagı düşünülen Asya’nın Asyalılaşarak
tekrar merkez olması gelişmesini nasıl yakalayacağımız sorusu yerine
şimdiden alınacak tedbirlerle gelişmeyi birlikte nasıl yaşayacağımızın
cevaplanması düşünülmelidir.
Önümüzdeki yüzyılın merkez eksenini teşkil edecek olan Asya’nın, Türk
devletinin ve aydınının değerlendirmelerinde _şimdiki uzak konumundan yakın
algılama içerisine çekilmesini ve Asya algılamasının sadece Türk
Cumhuriyetleri ile sınırlı kalmayıp, Avrasya ve Asya-Pasifik’in bütün alt
bölgeleriyle birlikte değerlendirilmesi çabalarına katkıda bulunmak
amacıyla Asya-Pasifik* ile ilgili İngiliz dilinde yayımlanan basında
yeralan haber ve makalelerin derleneceği ”Asya-Pasifik Haber Bülteni” nin
Internet siteniz üzerinden yayımlanması ve Bulteniniz uzerinde Turkiye’nin
Asya Stratejisi tartismasinin baslatilmasi hususunu görüşlerinize sunarım.
Saygılarımla,
Levent Ağaoğlu
*Pasifik Okyanusunun çevrelediği batı havzası ve havzanın hinterlandında
yeralan ve kuzeyde Japonya , güneyde Yeni Zelanda ve batıda Pakistan ile
sınırlanan üçgen içerisinde yeralan ülkeler Asya-Pasifik bölgesi olarak
tanımlandı. Doğu Asya, Güney Doğu Asya grubunda yeralan ülkelerin yanısıra,
Güney Asya grubunda yeralan ülkeler de bölge kapsamında değerlendirildi.

By Bilge Tonyukuk Enstitüsü zaman: Ağustos 06, 2016

Türkiye ve Çin: Karşılaştırmalı Analiz

0

 

Ben kendimi Osmanlı addediyorum… Çünkü 400 yıl Osmanlılar’ın bıraktığı kalıntıların içinde doğdum, orada büyüdüm ve Osmanlı gibi yaşıyorum…  Omer Serif sabah 13.05.2001

Emperyalizm Osmanli’nin otuziki eyaletinden otuz tane devlet cikartti. Fakat Cin’in otuziki eyaleti halen eyalet olarak devam ediyor…Velhasil Cin’i  parcalayamadilar…Aslinda Cin’in  ceperinde yeralan eyaletleri (Ic Mogolistan,Dogu Turkistan, Tibet) etnik olarak Cin asilli da degil…

Tabiatiyle Cin oyuna gelmiyor.. Dis ticaretinin %60’ini bolge ulkeleri ile yapiyor…bolgesinde kuvvetleniyor..Japonya, Kore, Tayvan en onemli ticaret ortaklari..
Japonya ve Tayvan ile hayati derecede onemli sorunlari var.. Fakat cok ince bir strateji izliyor..Bolge ulkelrei ile ticarete onem veriyor..Onlarin yatirimlarini ulkesine cekiyor..Bugun Japonya, Kore ve Tayvan’in Cin’de devasa yatirimlari var..Zaten ABD’nin de niyeti Cin’i komsulari ile dusman etmek…

Donup Turkiye’ye baktigimizda dis ticaretimizin ancak %10’unu komsularimizla yapiyoruz…Butun komsularimizla kavgaliyiz… Cin ne yapiyorsa biz tersini yapiyoruz…

Osmanli ve Cin baglaminda konuyu islerseniz cok sevinecegim…Devamli krizlere girmemizin  temelinde bu stratejik yanlisin yattigi kanaatindeyim…”Tas yerinde agirdir” guzel bir atasozumuz…Ama maalesef atalarimizi dinlemiyoruz..

Osmanli bugun yasasaydi 450 milyon nufus ile Bati’ya Cin gibi diz cokturecekti..Heyhat..Bize Musul’u vermeyen, vermemek   icin ic  isyan cikarttiran Ingiltere, Hong Kong’u Cin’e kendi ellerinle teslim etti..Yok efendim Hong Kong’u Cinlilerden kiralamislar da kira sozlesmesi bittigi icin teslim etmisler…Kira sozlesmesine konu olan Hong Kong’un Cin sinirina yakin olan bir bolgesiydi sadece…Hong Kong’un tamami degildi..

………………………………………………………….

BIR UCTAN BIR UCA ASYA: TURKIYE VE CIN- KARSILASTIRMALI ANALIZ
Yirminci yuzyilin son yirmi yilinda iki eski  ve koklu dunyanin yeniden ortaya ciktigini gormekteyiz:Turk Dunyasi ve Cin Dunyasi. Bir zamanlar bibirbirleri ile komsu olan , eski kitanin, eski dunyanin her iki uyesi hemen hemen ayni yillarda ekonomilerinde devrim niteliginde degisiklik yaparak disa acilmaya baslamislardir.
Modernoncesi caglardaki uygarliklar arasinda, Cinliler  ve Osmanlilar kendilerini, kendi dislarindaki dunyadan ustun hissediyordu. Cin uygarliginin en carpici yani, teknolojik alanindaki erken gelisme olsa gerektir. Cok oncelerden baslayarak kocaman kitapliklar kuruldu. Cin kentleri, orta cag Avrupasindaki  kentlerden cok daha buyuktu. Osmanlilar ise, Roma Imparatorlugundan daha genis bir alanda ve uyruklari haline gelen cok genis halk yiginlari uzerinde resmi bir inanc, kultur ve dil birligi kurdular. Osmanli kentleri genis, iyi aydinlatilmis ve kanalizasyonuolan kentlerdi; kimilerinde universiteler, kitapliklar ve sasirtici guzellikte camiler vardi. Modern cagin baslarinda Avrupa’ya yonelen en buyuk tehdit, kuskusuz, Osmanli Turklerinden, daha dogrusu, Osmanlilarin heybetli ordulraindan va sahip olduklari cagin en ileri muhasara kuvvetleri ve araclarindan geliyordu.    
Asya’nin bati ve dogu uclarinda yeralan Turkiye ile Cin’in ekonomik kalkinma hamlelerinin karsilastirilmasi ilginc tespitleri beraberinde getirecektir.

Ünlü Fransiz Sinolog Alain Peyrefitte’nin deyisiyle “Türkler ve Çinliler, ayni dev kitanin iki ucunda birbirlerine taban tabana aykiri bir konum içinde gibidirler. Yine de birbirlerini anlamalari için pek çok neden vardir. Türkmen atlilari yirmi yüzyil boyunca Asya’yi dolasmistir. Ayni Orta ve Güney Asya steplerinden gelmisler, Anadolu yaylalarinda oldugu gibi , Huang Ho vadilerinde de tarihe yön vermislerdir. Türkmen kervanlari, yüzyillar boyunca , Çin ile Bati topraklari arasinda tek baglantiyi meydana getirmislerdir. Bugün bile, Çin’de, Çinli olmayanlarin yasadigi en genis ve en kalabalik bölgelerden biri , Anadolu Türklerinin kan hisimlarinin  yasadigi Çin Türkistani’dir.

Ama, Tarih, fetih ve ticaretin yarattigindan çok daha yakin benzerlikler yaratmistir: sözgelimi kader benzerligi. Türkler, Çinlilerle ayni zamanda, akbabalari çeken bir les gibi Batili büyük devletleri üstlerine çeken siyasal dagilmayi tatmislardir. Bir ulusun gücünün, ona yeniden bagimsizligini nasil kazandirdigini da bilirler. Dehasi olaganüstü  kosullarin pariltisinda belirip kendini kanitlayan sarsilmaz bir adamin ulusal kadere neler kazandirabildigini  ve felakete sürüklenen Tarihi nasil dogrultup yoluna soktugunu bilirler. Çagdas serüvene, geçmisten bütün köklerini koparmadan da girilebilecegini bilirler.”

Kurtuluş Savaşı sonrası Mustafa Kemal’in “Dünyanın kilidi Anadolu’dur, bu kilidi iyi kullanmak ve muhafaza etmek zorundayız.” diye izah ettiği stratejik vasiyetin önemi, Türkiye ve Türkler için bugün de çok iyi anlaşılmalıdır.

Batı, 16. yüzyıldan sonra elindeki yüksek teknoloji ile, devlet dahi olamamış ilkel toplumları kitle halinde imha suretiyle açtığı sahalara yerleştikten sonra, devlet olmuş eski dünya toplumlarının topraklarını işgale yöneldi. Kısmen başardı da. Sıra kilidi ele geçirmeye gelmişti ki başaramadı. Başarsa idi daha doğuda işgal ettiği İran Ortadoğu, Hindistan, Çin ve Güneydoğu Asya’ya ulaşacağı bir ana koridor temin etmiş ve böylece bütün devreler tamamlanmış olacaktı. Anadolu’nun kurtuluşunun eski dünya milletlerinin kurtuluşunda sadece psikolojik değil, son derece etkili fiziki ve coğrafi rolü de olmuştur. Neticede Grek-Latin, Anglosakson veya Germen nitelikli batı; bir önceki aşamada imha ettiği yerli halkların yerine yerleştiği Amerika, Avustralya ve kısmen de Afrika sı- nırlarına çekilmek zorunda kalmıştır. Anadolu’ya geliş- ten Kurtuluş Savaşına kadar yaşanan uzun ve büyük bir tarihin ana maddelerinden en önemlisi Anadolu’nun mu- hafazasıdır…

Atatürk’ün askeri ve siyasi yüksek kurmay kabiliyetinden süzülüp çıkan “dünyanın kilidi, Anadolu’dur, bu kilidi iyi kullanmak ve muhafaza etmek zorundayız” diye vasiyet ettiği strateji, yabancı kurmaylarca menfi tarafları düşünülerek titizlikle dikkate alınmış ve geçidin yol geçen hanına dönüştürülmesi planlanmıştır.

  1. yüzyil eger Asyalilarin yüzyili olacak ise Türkiye Dogu’da sadece lideri oldugu Avrasya’nin Türk Dünyasina degil, Çin Dünyasinin lideri olacagi Asya-Pasifik’e de yönünü çevirmelidir. Böylelikle Asya’nin dogu ucundaki tarihten gelen komºumuz Çin ve bati ucundaki Türkiye arasindaki iºbirligi arttirilmalidir. Türkiye 21.Yüzyil dünyasinin merkez eksenini teºkil edecek olan  Asya ile baglantisini Türk boyutunu taºiyan Orta Asya ile sinirlamamali ve fakat Orta Asya üzerinden Asya Pasifik ile baglantiyi Çin boyutu üzerinden kurmalidir.

           

Türk Dünyasi Kazakistan ve Kirgizistan  ile birlikte Çin Dünyasi ile  sinir komºusudur.  Uygur Özerk bölgesinde ise her iki dünya içíçe geçmiº durumdadir.                      

                       

Asean ülkelerinin ekonomileri büyük ölçüde ülke vatandaºi olan etnik Çinlilerin elindedir.

                                   Çin asilli         Ekonomik

                                   nüfus(%)       Güç

            Singapur        76                   76

            Malezya          32                   60

            Endonezya       4                   50

            Filipinler           1                   40

            Tayland          10                   50

            Vietnam           1                   20

Yunanistan, Bulgaristan, Romanya, Moldova, Makedonya, Iran, Irak, Azerbaycan gibi ulkelerde Turk asilli nufus yasamaktadir.

           

Her iki ulke de gecmislerinde emperyal imparatorluklari da beraberlerinde getirmislerdir.  Cin Imparatatorlugu sona ermis olsa da , Cin Halk Cumhuriyet hemen hemen ayni toprak parcasinda devam etmekte iken, uc kitaya yayilmis olan Osmanli Turk Imparatorlugu dagilmis ve Turkiye Cumhuriyeti ise imparatorluk topraklarinin onda biri olan bir toprak parcasinda devam etmektedir.
Cumhuriyet’e gecis-Cin 1912, Turkiye 1923
Bati Hristiyanlastirma politikasi +Misyonerlik (Cin)
Yunan+Ermeni Turkiye. Guncel soykirim oylamalari. Halen devam eden bir politika.

Misak-i milli sinirlari icerisinde yeralan Musul ve Kerkuk Ingilizlerden geri alinamazken, 1898 yilinda bugunku Hong Kong’un sadece belli bir kisminin 1997 yilinda Cin’e-kira sozlesmesinin bitiminde-geri verilmesi ongorulmus olmasina ragmen Hong Kong’un tamami Ingiltere tarafindan Cin’e geri verilmistir.

Hristiyan alemine komsu olan Osmanli Turk Imparatorlugu’nun Avrupa’ya bir tehdit olusturmasi olu
Osmanli’nin 31 eyaleti arasindan 31 devlet cikarken, Cin Imparatorlugu’nun 30 eyaleti ise Cin Halk Cumhuriyeti’nin eyaletleri olmustur.

Bati ile savasin sonunda Turkiye orta bir buyuklukte bir ulke, Cin ise buyuk bir ulke olarak cikmistir.

Ayrica, Kemal Dervis, son on yil içinde once Arnavutluk, daha sonra ve özel olarak Bosna-Hersek ve nihayet Filistin’i ekonomik açidan ayaga kaldirmak için müthis bir çaba harcadi.  Türkiye’nin Osmanli geçmisinin Müslüman Balkan ve Ortadogu  ayaklarinin güçlenebilmesi için bir “misyoner” gibi çalisti.

Akdeniz bölgesi dünyanin merkez eksenini teºkil ettigi dönemlerde Akdeniz’in süper gücü olan ve Akdeniz diºina çikamayan, çikmak istemeyen Osmanli Imparatorlugu geliºme ekseni Akdeniz diºina, Atlantik’e kayinca çöküp gitmiºti. ªimdi ise geliºme ekseni tekrar yer degiºtiriyor. Atlantik’ten (Avrupa’dan)  Pasifik’e (Asya) kayiyor. Bu geliºme ise,  Avrasya araciligi ile Türkiye’ye büyük bir firsat sunarken bunun gerekleri maalesef yerine getirilmiyor. Türkiye Avrasya’da takilip kalmamali, Avrasya üzerinden Asya-Pasifik’e ulaºmalidir. Türkiye’nin temel ihracat hedefleri Pasifik’in iki kiyisinda yeralan ABD ve Asya ülkelerine yönelik olmalidir.

Cin 1,2 milyar nufusu ile devasa bir pazar olmanin getirdigi avantajlari gayet ustalikla kullanmakta ve yabanci sermayeyi ulkesine cekerken , oyunu da kendi kurallarina gore oynatmaktadir.
Cin 1978 yilinda disa acilirken, Turkiye 1980 yilindan itibaren disa acilmaya baslamistir.  Cin, bu tarihten itibaren kararli bir bicimde disa acilmaya ve her yil %7 kalkinma hizlarini basariyla gerceklestirmesine ragmen, Turkiye’nin disa acilma deneyimi bilhassa 1988 yilindan itibaren kesintiye ugramis ve ardindan krizler basgostermeye baslamistir. Cin, yabanci sermayenin en cok yatirim yaptigi bir ulke olmasina ragmen, Turkiye bu konuda hicbir caba gostermemektedir.
Cin’in sanayi kompozisyonu da cesitlilik gostermeye baslamis ve hizla bilgi cagi sanayilerine yonelmistir. Turkiye ise halen tekstil disina cikamamaktadir. Cok sayida Cinli ogrenciler ABD’de egitim gormektedirler. Cin hizla ve kesintisiz olarak buyumektedir. 
Turkiye’nin Hong Kong Konsoloslugu ise, Cin’in disa acilmaya basladigi 1978  yilinda kapatilmistir. Bugun bilhassa Clinton yonetimi tarafindan Greater China kavrami islenmistir. Cinliler de 20 yildan uzun suredir devamli %7-8 buyuyen ekonomileri ile bunun semeresini toplamaktadirlar. Clinton yonetimi Cin’i (daha dogrusu Greater China= Cin+Hong Kong+Tayvan) dunyanin 10 gelisen ekonomisi arasinda baskoseye oturtmustur.
Turkiye’de olanlar ise malum..Surekli Kriz..Suni Gundemler..Bizans Entrikalari..Yolsuzluk..Uyusturucu Trafiginde Kopru Vazifesi…
Neden Turkiye’nin de bir Greater Turkey(Turkistan) poltikasi yoktur.. Boyle bir kamuoyu olusturulmamaktadir…Neo-Osmanli denmektedir de Greater Turkey, Turkestan denmemektedir… Turki denmektedir.  Ayni dili konusan Tayvanli, Hong Kong’lu, Cin Halk Cumhuriyetindeki Cinliler ve Diaspora’daki (ABD, Ingiltere, Kanada, Tayland, Endonezya, Malezya, Filipinler, Avustralya, Yeni Zelanda) Cinliler inanilmaz bir ekonomik dinamizm yaratiyorlar. Bunu altinda yatan ise ayni dili konusuyor olmalari, kulturlerinin ayni olmasi..
Peki ayni dili konusan Turkiyeli, Kibrisli, Balkanli, Kafkasyali, Iranli, Irakli, Kirimli, Rusyali, Orta Asyali Turkler ve Diaspora Turkleri (Avrupadaki 3 milyon Turk vatandasi, ABD, Ingiltere) neden boyle bir ekonomik dinamizm yaratmamaktadirlar da muthis bir yolsuzluk/uyusturucu trafigi dinamizmi yaratilmaktadir?
Kimse karsiliginda bir diyet koymadan Türkleri cok sevdigi icin milyarlarca dolari akitmaz ve bunun son örnegi Türkiyenin [yanilmiyorsam ya Kosova ya da Bosna ] ile yapmak istedigi ufak bir ticaret antlasmasi Brükselden döndü …”bana sormadan sen ne yapiyorsun?” diye . Rahatsizligin büyüklügü Anadolu Türklerinin Orta Asya ya dogru sarkmasi. Bu konu Amerikayi cok ürkütmüyor [ Amerikanin Orta Asya arastirmalari icin sadece verdigi burslara göz atmak yeterli olur sanirim ] zamani gelince bu etkenin kendi cikari icin kullanabilecegi ileri dönük politik hesaplari arasinda ancak Avrupa bu isten oldukca rahatsiz ve Türkiye aleyhine yaptigi edepsizlik ve tüm girisimlerin altinda büyük ölcüde bu rahatsizlik yatiyor.. Sonuc olarak kurulursa böyle bir kurumun T.C. devletinin idari yönetiminde olmamali Son on bes yilin . T.C. hükümetleri Avrupanin rahatsizligini bildigi ve her nedense tüm gücüyle kalelerinin anahtarlarini teker teker Avrupaya kendi eliyle verdigi icin < Greater Turkey > [ Büyük Türkiye ] sözcügünü edemiyor..özcesi sonucundan korkuyor. Türkiyenin icindeki soysuzlar bu milletin iligini emdikten sonra kemiklerini disari satmak istiyorlar… Cin [ Greater China ] sözünü telafuz ettiriyorsa bunun nedeni Cinin ekonomik bagimsizligindan ve kültürel gücünden kaynaklaniyor .. bu nokta göz ardi edilmemeli…

Her iki ulke de bilhassa 19.yuzyilda emperyalizmin saldirisina ugramis; fakat neticede Cin toprak kaybina ugramazken Osmanli Turk imparatorlugu yildirim hiziyla topraklarini kaybetmistir. Cin’in bir diger ozelligi de Mogollar ve Mancular tarafindan isgal edilmesine ragmen, isgalcileri zaman icerisinde kendi icinde eritebilmistir. Cin’in oyle bir yapisi vardi ki, kendisini fethedenlerce degistirilmekten cok , kendisi onlari degistiriyordu. Osmanli Imparatorlugu ise isgal ile birlikte bir daha geri donmemek uzere (Anadolu ve Dogu Trakya haric) tamamen isgalcilerin eline gecmistir.

Su an dünyada, Osmanli’nin hem bizim, hem bölgemiz, hem de dünya (tarihi) için ne anlam ifade ettigini bilmeyen tek ülke ve toplumuz. Osmanli, tarihe karismisti ama Osmanli’nin tarihe karismasiyla birlikte bölgemizde olusan vakum (bosluk) henüz bölgeye ait bir güç tarafindan doldurulabilmis degil. Bu vakumu, bölge disindaki güçler dolduruyor. Bu vakumu ilkin Avrupali güçler doldurdu; ikinci dünya savasindan sonra ise ABD dolduruyor.

Türkiye’de güçlü bir tarih bilinci olmadigi için biz olan bitenleri anlamakta zorlaniyoruz.

Bugün Osmanli’nin bulundugu cografya’da 45 devlet; Osmanli hinterlandinda ise 31 devlet bulunuyor.  Bu boslugu suratle doldurmaliyiz.

Emperyalizmin Cin’i istedigi sekilde parcalayamamasi neticesinde Cin yeniden buyuk bir guc haline gelmekkte ve denge hesaplari degismektedir. 

Osmanlılar; Revan’dan (Erivan) yani bugünkü Ermenistan’dan bugünkü Macaristan-Avusturya sınırlarına; Kırım’dan Yemen’e kadar uzanan bir imparatorluk coğrafyasını temsil ediyordu.

Turkler ise boyle bir sansi yitirmislerdir. Osmanli Imparatorlugu eger parcalanmasaydi, bugun 450 milyon nufuslu bir guc olarak Guneydogu Avrupa’ya, Kuzey Afrika’ya, Asya’nin batisina hukmedecek idi.  Cin’in de Asya’nin dogusunda super bir guc olarak sivrilmesi ile birlikte stratejik dengeler baska bicimlerde olusacakti.  Bu nufus buyuklugu, dogal olarak, sartlari empoze etme gucunu verecekti.

Aslinda empoze edilen sartlari Kabul etmmee konusunda Turkiye Ataturk ile bir firsati yakalamis, tek kursun atmadan Hatay’i geri almis, fakat Ataturk’un zamansiz vefati ve 2.dunya savasinda izlenen politikalar sonucunda yeniden tamamen  Bati’nin yorungesine girmis ve istedigi sartlari dayatma gucunu tamamen yitirerek Bati’ya teslim olmustur.

Turgut Ozal ile tekrar bir firsat yakalanmis, Osmanli cografyasi ve Turkistan ulkelerinin ekonomik dinamizminin merkezi olunmasi yolunda adimlar atilmis ve fakat o firsat da yitirilmistir.

hanefi altas’in..dogru soylemis..(prof.timur kocaoglu’na cevaben)..TABII CIN’IN AVANTAJI NUFUSUNUN 1,2 MILYAR OLMASI. AYNI SEBEPLE, HINDISTAN DA PAZARINI ACMIYOR..biz ise parcalanmis durumdayiz..turkiye’deki nufusun yarisi eger 19. ve 20.yy da dagilan osmanli imparatorlugu topraklarindan multeci olarak gelmis ise..problem bence orada..cin dagilmamis ..ama osmanli’yi dagitmislar..bak..ingiliz bile hong kong’dan cekip gitmek zorunda kaldi 1997 de.

Osmanli Imparatorlugu Kafkasya ve Balkanlarda bilhassa Rusya tarafindan parcalanmis ve bu bolgelerden multeci olarak gelerek Anadolu’ya siginan Turkler bugun nufusun onemli bir oranini teskil etmektedir. Turkiye bir multeciler ulkesi haline gelmistir. Ortadogu Fransizlar ve Ingilizler tarafindan paylasilmistir.  Balkanlarda, Rumeli’nde bir vatan yitirilmistir.

Çin’i örnek vermeniz ise bu bakimdan çok isabetli olmus. Çin’e giden yabanci sermayenin, Türkiye’de oldugu gibi,  Çin ekonomisini ele geçirerek onu öksürse yataga düsürecek denli denetimi altina almasina Çin’li yöneticilerin izin verdiklerini kim söyleyebilir? Çinliler, sizin savundugunuz tezlerin aksine ve benim yazdiklarimi dogrular bir biçimde, ülkelerine yabanci sermaye gelecek diye onlara asla ödün vermis degillerdir! Çin gibi büyük bir pazara girebilmek, orada bir isim hakkina sahip olabilmek için yabanci sirketler Çin’e ödün vermislerdir. Söyler misiniz, acaba Çin yönetimi, Türkiye’nin yirmi yildir tam bir uysallikla boynunu uzatmis oldugu, IMF ve benzeri “sistem” kaynakli dayatmalarin ürünü olan programlarin hangisini uygulamistir? Tam aksine Çin, söz gelimi bilim ve teknoloji alanindaki patent ve know-how yasalarini bugüne kadar hiçe saymakta devam edegelmistir. Ama kapitalist kar anlayisi ile çalisan sirketler, orada bükemedikleri eli öpmek yoluyla Çin pazarina girebilmislerdir ancak!

Batili devlet ve hukumeet baskanlari Cin’I ziyaret icin siraya girmekte ve her ziyaratte is anlasmalari kotarmaya calismaktadirlar.
Cin’in ticaretinde ve yabanci sermaye cekislerinde komsulari Japonya ve Kore ile gayet iyi iliskiler icerisindedir, ki aslinda Japonya, Cin’i 2.dunya savasindan once Cin’i isgal etmistir ve Cinlilerin Japonlara iliskin anilari acilarla doludur.
Cin, APEC uyesidir.
Yeni bir atilim olarak Cin, Guneydogu Asya ulkeleri Orgutu-ASEAN (Endonezya, Malezya,Filipinler, Tayland,  Burma, Vietnam, Kambocya,Laos, Singapur)  ile yakinlasma girisimlerinde bulunmus ve boylece ASEAN+3 (Japonya, Kore, Cin) formulu uzerinde calisilalarak Dogu Asya’da (Guneydogu+Kuzeydogu) bolgesel bir kalkinma girisimi baslatilmasinda inisiyatif alinmistir. 2 milyar nufuslu Dogu Asya Birligi’ne dogru adimlar atilmaktadir.
Ayrica, bilhassa Japonya, Kore, Tayvan, Hong Kong, Tayland gibi bolge ulkeleri Cin’de yatirim yapmaktadirlar. Cin ve Tayvan arasinda savasa kadar gidebilecek sorunlar olmasina ragmen, Tayvan firmalari Cin’de devamli yatitim yapmaktadirlar.
Pasifik kiyisindaki ulkeler arasindaki ekonomik dinamizm bir zamanlar Akdeniz limanlari arasindaki dinamizmi   cagristirmaktadir. “Yeni Akdeniz”, Pasifik’te yasanmaktadir.
Cin, ayrica Turkistan cografyasinda da giderek aktiflesmektedir. Sangay Beslisi..Turkistan ulkeleri ile ekonomik isbirligini gelistirmekte ve Turkistan cografyasinda da bir guc olarak ortaya cikmaktadir.  Turkiye’nin Kafkasya ve Turkistan cografyasindaki ulkeler ile iliskileri ise inisli cikisli bir seyir izlemektedir.
Dogu Asya-Orta Asya(Turkistan)
Turkiye ise bolgesinde KEIB ile bolgesel kalkinma girisiminde bulunmustur  ve fakat KEIB islememektedir. Olumlu bir gelisme ise Turkiye bolgesindeki bircok ulke ile munferit Serbest Ticaret Antlasmalari imzalamaktadir. Bilhassa Israil ile imzalanan anlasma ticareti sicratici etki yapmistir.
ECO,ISEDAK
Turkiye ise Avrupa Birligi yonunde ilerlemektedir.
Bati Asya’da bolgesel kalkinma girisimi yoktur.
Turkiye’nin bolgesindeki ulkelerle benzeri isbirligi imkanlari sinirlidir.  Israil haric, komsularindan yatirim cekememektedir.Turkiye’nin yakin komsulari arasinda Japonya ve Kore gibi gelismis ulkeler yoktur. Bolgede, Turkiye(Turk),  Iran(Farsi) ve Misir(Arap) gibi benzer nufus buyuklugunde ulkelerin olmasi, bolgede siyasi ve ekonomik liderlik sorununu gundeme getirmektedir. Turkiye’deki siyasi cinayetlerin arkasindan Iran derin devleti cikmaktadir.
Evet, Turk ihracatcilari icin 1980 li yillarda Iran ve Irak en onemli pazarlar idi. Fakat 1990’larin basindan itibaren bu ulkeler ile ticaretimiz neredeyse sifirlandi. Yerine ikame olan Rusya pazari ise guven vermemektedir. Demek ki, Turkiye’nin komsu ulkeleri siyasi ve ekonomik istikrarsizlik icerisindedirler.   Bu ulkeler arasinda ayrica ideolojik sorunlar yeralmaktadir.
Cinlilerin uyguladigi uzun vadeli politikalardan ders almamiz gereklidir.
Disa acilma her iki ulke icin de son derece onemlidir. Cunku bilhassa imparatorluk donemlerinde tamamen disa kapali politikalar izlemisler, 19.yy’da ise, Ingiltere tarafindan, disa acilmaya zorlanmislardir. 1838 ticaret anlasmasi, Cin afyon savaslari..
Disa kapalilik ornek ver-Paul Kennedy’nin kitabi.
G-7 ulkeleri:ABD, Ingiltere, Italya, Fransa, Almanya, Japonya, Rusya
Yabanci sermaye ABD, Japonya ve Kore’den geliyor. (China Perspectives-levent 1566)
Avni Ozgurel makale
Komsularla Ticaret (Ilk 10) (% Olarak)
Turkiye DIE
Cin TDC ne kadari ASEAN +2 ile

Osmanli+Orta Asya

Ulke                                           Nufus

Arnavutluk                             3,364,571

Azerbaycan                             7,908,224

BAE                                        2,419,119

Bahreyn                                    629,090

Bosna-Hersek                         3,482,495

Bulgaristan                             8,194,772

Cezayir                                  31,133,486

Ermenistan                             3,552,972

Fas                                         29,661,636

Filistin(West Bank)                 1,089,774

Gurcistan                                5,056,976

Hirvatistan                              4,486,825

Irak                                        22,427,150

Israil                                       6,188,054

Katar                                        723,542

KKTC                                      784,955

Kuveyt                                    1,725,158

Libya                                      5,523,263

Lubnan                                   3,562,699

Macaristan                             10,065,420

Makedonya                             2,069,270

Misir                                      67,273,906

Moldova                                 4,489,657

Oman                                      2,446,645

Romanya                                2,334,312

S.Arabistan                            21,504,613

Slovakya                                 5,396,193

Suriye                                    17,213,871

Tunus                                     9,513,603

Turkiye                                  65,599,206

Ukrayna                                 49,811,174

Urdun                                     6,597,136

Yugoslavya                            10,991,352

Yunanistan                            10,717,135

Toplam(I)                             427,938,254

Turk Cumhuriyetleri

Kazakistan                             16,824,825

Kirgizistan                              4,656,464

Turkmenistan                         4,366,383

Ozbekistan                             24,102,473

 

Toplam (II)                            49,950,145

 

Genel Toplam                       477,888,399

 

KAYNAK:www.population.com

By Bilge Tonyukuk Enstitüsü zaman: Ağustos 06, 2016

TÜRKİYE, ASYA-PASİFİK* VE ÇİN

0

Türkler Asya’yı neden unuttular, yoksa unutmak mı istediler, böylesine bir kalkınma hamlesinin neden uzağında kaldılar?

Büyük Atatürk, daha 1933 yılında, eşsiz öngörüsüyle Asya’nın Yeniden Doğuşu olgusunu işaret etmiş… “Şarktan şimdi doğacak olan güneşe bakıyorum…Bugün, günün ağırdığını nasıl görüyorsam, uzaktan bütün Şark milletlerinin   de uyanışlarını  öyle görüyorum.” Dünyada henüz Asya’daki kalkınma  konuşulmazken geleceği kehanet derecesinde öngören  bu sözler  şöyle  devam ediyor: “Onların (Şark Milletlerinin) yeniden doğuşu, şüphesiz ki terakkiye ve refaha müteveccih  vuku bulacaktır.”  Asya’da yükselen refah daha özlü nasıl açıklanabilir?.

         Devletimizin kurucusunun, Asya’daki milletlerin uyanışlarını ve kalkınma çabalarını öngörmüş olmasına rağmen, ardından gelen unutkanlık çok hazin. Ülkemiz topraklarının %98’inin Asya’da yer aldığını,  ülkemizin coğrafi olarak Küçük Asya diye adlandırıldığını da unutmuş gibiyiz. Asya ne yazık ki henüz devletimizin ve aydınımızın stratejik algılaması içine girmiş  değil. Uzakları pek sevmiyoruz açıkçası.  Bilinçaltımıza  işlenmiş. ”`Aman evladım, açılma boğulursun”öğütü ile yetiştirilmiyor muyuz hepimiz?.

         Akdeniz bölgesi dünyanın merkez eksenini teşkil ettiği dönemlerde Akdeniz’in süper gücü olan ve Akdeniz  dışına çıkamayan, çıkmak istemeyen Osmanlı İmparatorluğu gelişme ekseni Akdeniz dışına, Atlantik’e kayınca yıkılıp gitmişti.

Şimdi ise gelişme ekseni tekrar yer değiştiriyor. Atlantik’ten (Avrupa’dan)  Pasifik’e (Asya) kayıyor. Bu gelişme ise,  Avrasya‘nın da  aracılığı ile Türkiye’ye büyük bir fırsat  sunarken bunun gerekleri maalesef yerine getirilmiyor. Türkiye ekonomik ve stratejik açıdan hızla bir  Avrasya bölge kuvvetine dönüşmekte. 200 milyar dolar tutarındaki Gayri Safi Milli Hasılası Türkiye’nin bölgede ana ekonomik güçlerden biri olmasını                 sağlıyor.

________________________________________

*Pasifik Okyanusunun çevrelediği batı  havzası ve havzanın hinterlandında yeralan ve kuzeyde Japonya , güneyde Yeni  Zelanda ve batıda  Pakistan ile sınırlanan üçgen içerisinde yeralan ülkeler Asya-Pasifik bölgesi olarak tanımlandı.  Doğu Asya, Güney Doğu Asya grubunda yeralan ülkelerin yanısıra, Güney Asya grubunda yeralan ülkeler de bölge kapsamında değerlendirildi.   

        

Asya-Pasifik ile Ticaretimiz        

         Global GSMH’de Asya ülkelerinin payı 1950’den itibaren artış göstermeye başlamış ve 1950 yılında %19 olan oran 1992’de %33’e yükselmiştir. Bu  oranın 2025 yılında % 55’e çıkarak Batı ülkelerini geride bırakması beklenmektedir. Batı ülkelerinin global GSMH payının, Asya‘daki hızlı kalkınma neticesinde, 2025 yılında % 30 oranına gerilemesi tahmin edilmektedir. 1992 yılı itibariyle dünya nüfusunun % 13’ünü teşkil eden Batı ülkelerinin global GSMH payı % 45’tir. 

Türkiye dış ticaretini yoğun olarak Avrupa ile geliştirirken, Avrupa ve bilhassa  Asya Pasifik ile ticaretinde açık, Avrasya bölgesinde yeralan ECO ülkeleri ile ticaretinde ise fazla vermektedir.

Asya-Pasifik bölgesi alt bölgeler bazında incelendiğinde bu açığın Kuzey Doğu Asya (Japonya, G.Kore), Çin Ekonomik Alanı (Çin, Hong Kong, Tayvan), Güney Asya (Pakistan, Hindistan, Bengaldeş, Sri Lanka)  vet Avustralasya (Avustralya, Yeni Zelanda) alt bölgelerindeki ülkelerle olan ticaret toplamından kaynaklandığı, ASEAN ülkeleri ile olan ticarette ise sözkonusu açığın çok düşük değerlerde gerçekleştiği görülmektedir.

Türkiye ticaretinin %63’ünü Avrupa, Avrasya ve Asya-Pasifik üçgeninde yeralan ülkeler ile gerçekleştirirken, üçgen içerisinde Türkiye’nin ticareti Avrupa Birligi ağırlıklıdır.  Türkiye toplam ihracatının sadece %5.4’ünü Asya-Pasifik bölgesi ülkeleriyle yapmaktadır.

Türkiye dış ticaretinin %49.5’ini   Avrupa Birliği, %10.2’sini Asya-Pasifik ve  %3’ünü ECO ülkeleri ile yapmaktadır. Asya-Pasifik’e gerçekleştirilen ihracat ise toplam ihracatımızın % 5.4’üdür.

Asya-Pasifik’e ihracatımız alt bölge grupları itibariyle incelendiğinde, sözkonusu ihracatın %48’inin ASEAN ülkelerine, %23’ünün Çin Ekonomik Alanı ülkelerine, %14’ünün Kuzey Asya ülkelerine, %10’unun Güney Asya  ve %5’inin ise Avustralasya ülkelerine yönelik olduğu görülmektedir.

 

Asya-Pasifik’ten ithalatımız alt bölge grupları itibariyle incelendiğinde ise, sözkonusu ithalatın %50’sinin Kuzey Asya ülkelerinden, %24’ünün Çin Ekonomik Alanı ülkelerinden, %11’inin ASEAN ülkelerinden, %9’unun Avustralasya ve %6’sinin Güney Asya ülkelerinden yapıldığı görülmektedir.

Asya-Pasifik’ten ithalatımızda Japonya 2 milyar dolarlık ithalat ile birinci sırada yeralırken takip eden bellibaşlı ülkeler  Kore-1 milyar dolar, Çin-790 milyon dolar, Tayvan-510 milyon dolar, Avustralya- 442 milyon dolar, Hindistan- 301 milyon dolar, Malezya- 283 milyon dolar şeklinde sıralanmaktadır.

Asya-Pasifik bölgesinde yeralan ve aşağıda sıralanan ülkelere ihracatımız 670 milyon dolar iken sözkonusu ülkelerden ithalatımız 5.8 milyar dolardır. Türkiye bu ülkelere 1 satarken 9 almaktadır. 

        

Değer-Milyon ABD doları

Yıl-1997

Ülke            İhracat        İthalat

Japonya     143             2040

Kore           54               1080

Çin             44               787

Tayvan       49               510

Hindistan   61               301  

Avustralya  63               442

Y.Zelanda   10               102

Endonezya  47               144

Malezya      134             283

Tayland      65               132

Toplam       670             5821

        

Asya-Pasifik’e İhracatımız

Türkiye’nin Asya-Pasifik’e ihracatı  çok düşük değerlidir ve düşüş trendindedir.1994 yılındaki 1.67milyar dolarlık ihracat 1997 yılında 1.43 milyar dolar seviyesine gerilemiştir.1994 yılında toplam ihracatımızın %9’u Asya-Pasifik bölgesine gerçekleştirilir iken 1997 yılında bu oran %5’e gerilemiştir. Düşüş oranı%45’tir.

Türkiye ihracatının sadece % 5’i Asya-Pasifik bölgesine yönelik iken, AB ihracatının % 11’i ve ABD ihracatının % 32’si  bu bölgeye  yöneliktir. Asya-Pasifik’in Avrupa’ya giriş kapısında yeralan Türkiye, ortaya konacak somut hedefler ve bu hedeflerin adım adım uygulamaya dönüştürülmesinin sağlayacağı  dinamizm ortamı ile birlikte AB ve ABD’nin sözkonusu bölgeye  gerçekleştirdiği ihracat performansına ulaşarak, büyüyen pazarlara kayma biçiminde özetleyebileceğimiz global trendi  yakalayabilecektir

          1997 yılında bölgeden 6 milyar dolarlık ithalat yapan Türkiye’nin bölgeye ihracatı 1.5 milyar dolar seviyesinde gerçekleşmiştir. Böylece, Türkiye Asya-Pasifik’e bir satarken dört alarak net alıcı konumunda bulunmaktadır.

Bugün Çin’in de içinde bulunduğu Pasifik havzasında Türkler çok az sayıda ve ithalatçı kimliğiyle var.  Örneğin Çin’le ithalat yapabilmenin en iyi kontak noktası olan Hong Kong’da yerleşik Türk işadamlarının   çoğunluğu ithalat bağlantı noktası olarak Hong Kong’dalar. Türk ihracatçıları, Pasifik’te özellikle de Çin’de çok büyük firsatlar kaçırıyor.  Buraya bir satıp dört alan bozuk yapıdaki dış ticaretimizin aktörlerinin derhal bir anlayış reformuna ihtiyacı var.  Bunu da devlet değil, yarını gören cesur firmalar yapabilir ancak..

İstatistik veriler incelendiğinde, ülkemizin bölgeye gerçeklestirdiği ihracattta istikrar olmadığı ve ihraç ürünlerimiz için bölgede kalıcı bir pazar oluşturulamadığı anlaşılmaktadır.  İhracatımız yıldan yıla değişen ve genel olarak hammadde ve doğal kaynaklar ağırlıklı olarak, bölge ülkelerinin başka alternatif satıcı bulamadığı dönemlerde artmakta, başka satıcıların olduğu dönemde azalmaktadır.

Bölge ile dış ticaretimizde olumlu bir gelişme ihraç kalemlerimizin az da olsa çeşitlenmeye başlamış olmasıdır.  Ne var ki bu gelişmeler tatminkar olmaktan uzaktır.

Bölge ile ihracatımız 1994 yılında toplam ihracatımızın %9.2’sini teşkil ederken bu oran 1997 yılında %5.4 seviyesine gerilemiştir.  Bölgeden yapılan ithalat ise toplam ithalat içerisinde 1994 yılındaki %11 seviyesinden 1997 yılındaki %12.8 seviyesine yükselmiştir.

Bölgeden ithalatımız, sürekli artışlar kaydederken, ihracatımızın yurtdışı adreslerden mektupla adres temin ederek ithalatçıya ulaşma alışkanlıklarını bırakmamaları halinde ihracatımızın gelişmesi ancak 1992 – 1994 yıllarında artış gösteren demir-çelik ihracatında olduğu gibi geçici taleplerle ve navlun tesviği benzeri teşviklerle sınırlı olacaktır.

Türkiye ihracatının sadece %5.4’ ü Asya-Pasifik bölgesine yönelik iken, ABD ihracatının %32’si bu bölgeye yöneliktir.  Türkiye’nin Asya-Pasifik Bölgesinde, böylesine muazzam bir pazarda bugün hatırı sayılır bir yeri yoktur

1997 yılında Asya-Pasifik’e gerçekleştirdiğimiz 1.5 milyar dolarlık ihracat Fransa + Yunanistan + Portekiz’e veya sadece İtalya’ya yaptığımız toplam ihracat tutarı kadardır.

Ticari yönden, Japonya başta olmak üzere, bütün Batılı ülkeler ve ABD bölge pazarlarına girmiş olmasına rağmen Türk ürünleri bölge pazarlarında tanıtılmamakta tanınmamakta ve hiçbir markamız mağazalarda ve reklamlarda yeralmamaktadır; hatta Türk Hava Yolları’nın seferlerinden bile kimsenin haberi yoktur.

Asya-Pasifik’te 1997 yılında en çok ihracat gerçekleştirdiğimiz üç ülke Singapur (365.7 milyon dolar), Hong Kong (238.3 milyon dolar) ve Japonya (143.8 milyon dolar) dır. Türkiye, Asya-Pasifik bölgesinde ülke bazında 500 milyon dolarlık, 1 milyar dolarlık ihracatları ne zaman gerçekleştirecektir?   Türkiye nin ihracat yaptığı ilk on ülke arasında  Asya-Pasifik bölgesinden bir ülke ne zaman yeralacaktır? 

Çin’in 1996 yılında AB ülkelerine olan 39.7 milyar dolarlık ticaretinde verdiği açık sadece 37.5 milyar dolar iken, Türkiye toplam 33.8 milyar dolarlık AB ticaretinde 10.8 milyar dolar açık vermiştir.  1996 yılında Çin’in toplam ihracatında Asya Pasifik ülkelerinin payı %58.9 iken, Avrupa Birliği ülkelerinin payı %13 olmuştur.

Bölgeden 6.2 milyar dolar ithalat yapan Türkiye’nin bu ülkelerde henüz bir bankası yoktur.

Asya-Pasifik İhracatımız-İhracatımızın Düştüğü Ülkeler

Değer-Milyon ABD doları

Ülke            1994           1997

Çin             355             44

Tayvan       181             49

Japonya     186.5          144

Kore           93.6            54

Asya-Pasifik İhracatımız-İhracatımızın Arttığı Ülkeler

Değer-Milyon ABD doları

Ülke            1994           1997

Brunei        –                  10              

Filipinler    15               27.3

Singapur    184.6          365.7

Tayland      34.2            65.7

Vietnam      7.5              33

Laos           0.09            0.03

Avustralya  34.9            63.6

Y.Zelanda   7.2              10.5

 Asya-Pasifik’ten  İthalatımız

Değer-Milyon ABD doları

Ülke            1994           1997

Japonya     967.5          2039

G.Kore       285.2          1080

K.Kore       –                  5.3

Çin             258             787.4

Hong Kong          74               162.9

Tayvan       189             510.5

Makau        0.09            0.4   

Brunei        –                  0.1   

Endonezya  55.2            143.9

Malezya      170.5          283.2

Filipinler    14               27.2

Singapur    41.7            102.7

Tayland      31.6            132.5

Vietnam      4.8              9.3

Kamboçya  –                  0.86

Laos           –                  0.3

Burma        1.3              0.6

Hindistan   110.8          301

Bengaldeş   13.6            17

Pakistan     36.8            57

Sri Lanka   3.8              8

Nepal                   –                  0.2

Butan                   –                  –

Avustralya  226.3          442.2

Y.Zelanda   73.9            102.2

Asya-Pasifik ülkelerinden ithalatımız artış trendindedir. 1994 yılındaki 2.6 milyar dolarlık ithalat 1997 yılında 6.2 milyar dolara yükselerek %140 artış göstermiştir. 1994 yılında toplam ithalatımızın %11’i Asya-Pasifik bölgesinden yapılırken 1997 yılında bu oran %13’e yükselmiştir. Artış oranı %18’dir.Bölgede yeralan 27 ülkenin hepsinden – sadece Burma hariç- ithalatımız artmıştır.

Asya-Pasifik Ticaretinde Ticaret Fazlası Verdiğimiz Ülkeler

Yıl-1997

Değer-1000 ABD doları        

Ülke                     İthalat         İhracat

Moğolistan          92               1002

Brunei                  101             10153

Filipinler              27190                  27331

Singapur              102716       365700      

Vietnam               9299           33036

Burma                 600             1800

Pakistan               57017                  58161

Sri Lanka             8126           10757

Nepal                            201             1473

Türk Dünyası ve Çin Dünyasının Kader Birliği

        

         Ünlü Fransiz Sinolog Alain Peyrefitte’nin deyişiyle “Türkler ve Çinliler, ayni dev kıtanın iki ucunda birbirlerine taban tabana aykırı bir konum içinde gibidirler. Yine de birbirlerini anlamaları için pek çok neden vardır. Türkmen atlıları yirmi yüzyıl boyunca Asya’yı dolaşmıştır. Aynı Orta ve Güney Asya steplerinden gelmişler, Anadolu yaylalarında olduğu gibi , Huang Ho vadilerinde de tarihe yön vermişlerdir. Türkmen kervanları, yüzyıllar boyunca , Çin ile Batı toprakları arasında tek bağlantıyı meydana getirmişlerdir. Bugün bile, Çin’de, Çinli olmayanların yaşadığı en geniş ve en kalabalık bölgelerden biri , Anadolu Türklerinin kan hısımlarının  yaşadığı Çin Türkistanı’dır.

         Ama, Tarih, fetih ve ticaretin yarattığından çok daha yakın benzerlikler yaratmıştır: sözgelimi kader benzerliği. Türkler, Çinlilerle aynı zamanda, akbabaları çeken bir leş gibi Batılı büyük devletleri üstlerine çeken siyasal dağılmayı tatmışlardır. Bir ulusun gücünün, ona yeniden bağımsızlığını nasıl kazandırdığını da bilirler. Dehası olağanüstü  koşulların parıltısında belirip kendini kanıtlayan sarsılmaz bir adamın ulusal kadere neler kazandırabildiğini  ve felakete sürüklenen Tarihi nasıl doğrultup yoluna soktugunu bilirler. Çağdaş serüvene, geçmişten bütün köklerini koparmadan da girilebileceğini bilirler.”

  1. yüzyıl eğer Asyalıların yüzyılı olacak ise Türkiye Doğu’da sadece lideri olduğu Avrasya’nın Türk Dünyasına değil, Çin Dünyasının lideri olacağı Asya-Pasifik’e de yönünü çevirmelidir. Böylelikle Asya’nın doğu ucundaki tarihten gelen komşumuz Çin ve batı ucundaki Türkiye arasındaki işbirliği arttırılmalıdır. Türkiye 21.Yüzyıl dünyasının merkez eksenini teşkil edecek olan  Asya ile bağlantısını Türk boyutunu taşıyan Orta Asya ile sınırlamamalı ve fakat Orta Asya üzerinden Asya Pasifik ile bağlantıyı Çin boyutu üzerinden kurmalıdır.
  1. yüzyılın son yirmi yılı Türk Dünyası ve Çin Dünyasının yeniden doğuşuna tanık oldu.

         Türk Dünyası Kazakistan ve Kırgızistan  ile birlikte Çin Dünyası ile  sınır komşusudur.  Şincan Özerk bölgesinde ise her iki dünya içiçe geçmiş durumdadır.                 

Sayın Yavuz Canevi’nin çok güzel ifade ettiği gibi “Bazı kesimler Çinlilerin çok zor insanlar olduğunu söylüyor.  Ben buna kesinlikle katılmıyorum.  Asil bizim insanımız dışarıya karşı biraz muhafazakar.  Çin’in coğrafya olarak uzak olması da bunu körüklüyor.  Oysa Çinliler bize, Batılılara baktıklarından çok daha sıcak bakıyor.  Biz Çin’i kendi gelişmiş sektörlerimizin taşeronu olarak kullanabiliriz.  Biz de aynı Batılıların yaptığı gibi, üretim birimlerimizi Çin’de üslendirmek suretiyle Çin’e gidebiliriz.  Özellikle tekstil, kimya ve gıdada bunu yapabiliriz. “  Türkiye açısından da Çin’de üretilen malları, Türk cumhuriyetlerine pazarlamak ve göndermek daha kolay.  Örnegin Kazakistan ile Çin arasında direkt demiryolu ağı var.

Komşu Jiangsu ve Zhejiang eyaletlerini de kapsayan arkaplanıyla birlikte Şangay, 125 milyonluk – yaklaşık  Japonya kadar- bir nüfusa sahiptir.

Sırf Kanton eyaleti ele alınsa ne büyük bir pazara girmemize olanak olduğunu görürüz.  Komşu Guangdong(Canton) eyaletini ve Guangdong’u kendi yurtları olarak gören 20 milyon dış Çinliyle birlikte Hong Kong 85 milyonluk bir nufusa sahiptir ki, bu, Avrupa’nın en büyük ekonomisine, birleşme sonrası Almanya’ya yaklaşık olarak eşittir.

        

Hong Kong, Çin ve Tayvan’dan oluşan Çin Ekonomik Alanı’na ihracatımız %1.8 iken,  AB ve ABD ihracatlarının %7’sini bu bölgeye gerçekleştirmektedir.

         Asean ülkelerinin-Singapur, Malezya, Endonezya, Filipinler, Tayland,  Vietnam- ekonomileri büyük ölçüde ülke vatandaşı olan etnik Çinlilerin elindedir.

         Bilhassa Almanya’da yerleşik Türk özel sermayesinin Çin’e yatırım yapması sağlanmalıdır.

         Türk özel sektörünün üst düzey yetkilileri Çin’ i sık sık ziyaret etmelidir.

         Üniversitelerimizin Sinoloji bölümlerine olan ilgi ve Sinoloji eğitimi teşvik edilmeli, Sinoloji  öğrencilerinin özel sektörde staj yapması sağlanmalı, özellikle büyük firmalar Çince bilen eleman istihdam etmeye başlamalıdır.

        

         International Herald Tribune’ün 11-12 Ekim 1997 tarihli sayısında ABD’nin dördüncü büyük kimya   şirketi olan Monsanto firması üst düzey yetkililerinin Çince öğrenmeye başladığı haberi yeralmaktadır.

Kaynak Ülke Ikamesi

         Avrupa’lı firmalardan ithal ettiğimiz bazı mamullerin aslında Çin’de imal edilmekte olduğu ve oldukça yüksek fiyatla ülkemize satılabildiği de bilinmektedir.

         Çin’in uzak oluşu, işadamlarımızın çoğunluğunun Çin’i tanımamaları, yeni bağlantıların taşıyacağı risk gibi nedenlerle  bu tür mamullerde Avrupa ile bağlantıların sürdürülmesinin yeğlendiği gözlenmektedir. Bu eğilim bazı tanıtım faaliyetleri ve işadamlarımızın aydınlatılması yoluyla değişebilecektir.

         İşadamlarımızın ithalatlarında daha karlı Çin pazarına yönelmelerini sağlamanın, ithalat maliyetini özelde firmalarımız , genelde ülkemiz bakımından düşürmeye katkıda bulunacağı  kuşkusuzdur.

”İpek Yolu”ndan “İpek Havayolu” ve ”İpek Demiryolu”na

        

         DİE Başkanlığı’nın 1996 Yılı Yabancı Ziyaretçiler Anket Sonuçlarına göre 1996 yılında ülkemizi ziyaret   eden 8 milyon yabancı ziyaretçiler arasında Asya-Pasifik’in payı sadece % 2 olup, bölgeden ülkemizi ziyaret eden 159.733 kişinin ülke dağılımı ise aşağıdaki gibidir;

         Ülke           Yabancı Ziyaretçi

         Avustralya            43.951       

         Japonya               43.452

         Pakistan               10.151

         Filipinler                9.533

         Yeni Zelanda          9.392

         Hindistan               9.135       

         Çin                         8.809       

         Singapur                4.557

         Malezya                 3.341       

         Bengladeş                 146                

         Diğer                   16.726

         Toplam                 159.733

         Hong Kong havaalanı kargo taşımacılığında dünyada ikinci ve yolcu taşımacılığında Londra Heatrow ve Frankfurt havaaalanlarından sonra üçüncü  sırada yeralmaktadır. Nisan 1995-Mart 1996 döneminde havaalanı yolcu trafiği 29 milyon civarında gerçekleşmiştir. Hong Kong’un yeni havaaalanı,   Temmuz 1998’ de açılmıştır.    

         22 milyon nüfusa sahip olan Tayvan’dan her yıl yaklaşık 200.000 turist Avrupa’ya  seyahat etmektedir.

         Avrasya Türk Cumhuriyetlerine  uçan  ilk şirket olan THY dünyanın dört bir yanı ile Orta Asya Türk Dünyasının metropolleri arasında kurduğu hava köprüsünü Çin Dünyasına da taşımalıdır. Türkiye’yi Türk Dünyasına  Türk Dünyası’nı Türkiye’ye taşıyan, bu konuda öncülük eden   THY   bu konuda da öncülük etmelidir.

         Dünyadaki her üç kişiden birisi ya Çinli ya da Hintlidir. Buna karşın Türkiye’nin genel olarak Asya-Pasifik ve özel olarak da Çin  Dünyası ile ilişkisi hem ihracat ve hem de turist girişi açılarından ihmal edilebilecek boyutlardadır. Bu boyutlara öncelikle dinamizm kazandırılmalıdır.

         Milli havayolumuz THY gibi Avrupa ile Asya’yı birleştiren bir havayolunun  Avrupa ile Avrasya’ya verdigi önemi Asya-Pasifik ve Çin dünyasına da vererek Doğu’nun  en büyük havalimanlarından olan Hong Kong’a da uçmalıdır.

         Asya-Pasifik ‘e olan ihracatımızda Hong Kong 1997 yılındaki 238.3 milyon dolarlık ihracat ile Singapur’dan sonra ikinci sırada yeralmaktadır.

         Böyle bir pazara Türk bayrağını taşıyan milli havayolumuzu  görmemek üzücü bir olay. Bu kadar büyük yolcu potansiyeli olan bir bölgede Çin ve özellikle de  Asya-Pasifik yolcu trafiğinin her yönden (Avrupa, Amerika, Güney-Doğu Asya, Kuzey Asya, Çin Dünyası, Okyanusya) kesiştiği Hong Kong gibi bir kavşak noktasındaki yolcu  trafiği Avrupa, Asya, Orta Doğu, Balkanlar, Kafkasya, BDT ve Orta Asya trafiğinin İstanbul üzerinden kesiştigi ülkemize ve yine İstanbul üzerinden Avrupa’ya yönlendirilebilecektir.

         Doğu’ya doğru gidildiginde İstanbul ile Hong Kong arasındaki hat boyunca  aynı boyutlarda diğer bir metropol yer almamasına karşın her iki metropol arasında direkt uçuş yapılmamaktadır.

         Tokyo uçuşlarının ve beraberinde düzenlenen tanıtım etkinliklerinin neticesinde Japon turistlerin ülkemize ve bilhassa Istanbul’a yoğun şekilde  yönelmelerine benzer bir etkiyle giderek zenginleşen Çin’in en dinamik kıyı bölgelerindeki şehirlerde ve Hong Kong ile Tayvan’da yerleşik Çinliler de ülkemizi ziyaret edecektir.

        

         Avrasya’nın lideri olan ülkemizi en az Avrupalılar kadar Asyalıların da ziyaret etmesi ve Türk ihracatçılarının Çin ekonomik alanına yakınlaşarak hızla yönelmeleri hedefi doğrultusunda milli havayolumuz yeni başlayan Pekin uçuşlarına ilaveten, Hong Kong, Taipei, Şangay uçuşlarını da başlatarak, Asya’nın doğu ucundaki tarihten gelen komşumuz Çin ile aramızdaki tarihi ulaşım yolu olan “İpek Yolu”, “İpek Havayolu” olarak yeniden tesis edilmelidir.

        

             Çin’i Avrupa’ya bağlayacak Şangay-Rotterdam demiryolu hattının Türkiye’den geçmesi için de Türkiye’nin girişimleri sürdürülmelidir.

Akdeniz’den Pasifik’e…

Ø Şimdiden, başdöndürücü bir hızla oluşacağı düşünülen Asya’nın Asyalılaşarak tekrar merkez olması gelişmesini nasıl yakalayacağımız sorusu yerine şimdiden alınacak tedbirlerle gelişmeyi birlikte nasıl yaşayacağımızın cevaplanması düşünülmelidir.

Ø Türkiye, Avrasya’da yer alırken  Asya-Pasifik de Avrasya’nın komşusudur. Türkiye, Avrupa, Avrasya ve Asya-Pasifik arasında köprü görevi görerek, Avrasya’yı ve Avrasya’daki Türk boyutunu Asya-Pasifik’e, Asya-Pasifik’i  ise Avrupa ve Avrasya’ya taşımalıdır.  Türkiye Avrasya’da takılıp kalmamalı, Avrasya üzerinden Asya-Pasifik’e ulaşmalıdır.

Ø Asya-Pasifik’in Avrupa’ya giriş kapısında yeralan Türkiye, ortaya konacak somut hedefler ve bu hedeflerin adım adım uygulamaya dönüştürülmesinin sağlayacağı dinamizm ortamı ile birlikte AB ve ABD’nin sözkonusu bölgeye gerçekleştirdiği ihracat performansına ulaşarak, büyüyen pazarlara kayma biçiminde özetleyebileceğimiz global trendi yakalayabilecektir.

Ø Hong Kong Büyük Çin’in, Singapur ise Asean ülkelerinin giriş kapısıdır.  Türkiye ise Avrasyasıyla, Asya-Pasifikiyle “Bir uçtan bir uca Asya’nın Avrupa’ya giriş kapısı olmalıdır.  Avrupa ve ABD’ siyle Batı dünyası Türkiye’yi Avrasya ülkelerine giriş kapısı olarak değerlendirmektedirler.  Coca Cola Avrasya merkezi Türkiye’dedir.  Aynı şekilde Asya-Pasifik ülkelerinin de Avrupa ve Avrasya’nın giriş kapısı olduğumuz imajı güçlendirilmelidir.

Ø Asya-Pasifik bölgesi ve Çin gelecek planlarımızda belirgin bir sekilde ön planda tutulmalıdır.  Asya-Pasifik Bölgesi ve özellikle Hong Kong ile Tayvan’ı içine alan Büyük Çin Ekonomik Alanını hedef alan bir pazar stratejisi belirlenerek çalışmalar bu yönde geliştirilmelidir.

Ø Türkiye Avrasya’da takılıp kalmamalı, Avrasya üzerinden Asya-Pasifik’e ulaşmalıdır. Türkiye’nin temel ihracat hedefleri Pasifik’in iki kıyısında yeralan ABD ve Asya ülkelerine yönelik olmalıdır.

Ø Asya-Pasifik bölgesindeki tüm ülkelerin ticari, ekonomik ve politik gelişmeleri yakından takip edilerek, Türkiye’nin bu bölgeye yönelik satışları ve dolayısıyla etkinliği arttırılmalı; bölgeye yönelik iddialı ihracat hedefleri tespit edilmelidir.

Ø Pazarlamada Anahtar Ülkeler kavramına ilaveten, Pazarlamada Anahtar Bölgeler kavramı getirilerek, Asya-Pasifik bölgesi bu kapsamda değerlendirilmeli ve Türkiye’nin ihracat yaptığı ilk 5 ülke arasında Asya-Pasifik bölgesinden 1 ülke; ilk 10 ülke arasında 2 ülke, ilk 15 ülke arasında ise 3 ülkenin yer alması hedeflenmelidir.

Ø Asya-Pasifik bölgesinde 5 milyar doların üstünde 3 ülkeye; 10 milyar doların üstünde önce 1 ülkeye ve ardından 2 ülkeye ihracat hedeflenmelidir.

Ø Ciddi ve kapsamlı pazarlama araştırmaları yapılarak bölge ülkelerinin pazar yapıları derinliğine tespit edilmelidir.

Ø Ticaret Müşavirlikleri güçlendirlmelidir. Çin’in hızla gelişen kıyı bölgelerindeki üç veya dört şehirde Ticaret Müşavirlikleri açılmalıdır.

Ø Temsilcilik ofisleri teşvik edilmelidir.  İtalya’nın Çin’de 180 temsilcilik ofisi vardır. Kobi’ ler için ortak üretimden ortaklığa kadar işlere büyük imkanlar var. Birleşip Hong Kong’ da temsilcilik açabilirler.

Ø Ürün çeşitlendirmesine gidilmelidir. Büyük Çin Alanında  yeralan ülkelere ihracatımızın %80 ini demir-çelik ürünleri teşkil etmektedir. Demir-çelik ürünleri hariç tutulduğunda Türkiye vet Yunanistan’ın Hong Kong’a ihracatı ne yazık ki aynı değerdedir.

Ø Asya Pasifik Araştırmalar Vakfı kurulmalıdır.

Ø Japonya, Singapur, Malezya, Tayland, Pakistan ve Hindistan’a THY tarafından gerçekleştirilen direkt havayolu seferleri ihracatçılarımız açısından büyük bir avantaj olarak değerlendirilmelidir. Ticareti başlatmak ve geliştirmek için bu büyük bir olanaktır.  

Ø Türkiye, bölgedeki işbirliği çerçevesiyle ve şimdiden alınacak tedbirlerle Bir Uçtan Bir Uca Asya‘daki gelişmeyi birlikte yaşayarak Asya-Pasifik alanına doğru hareketlenmeli ve Avrupa-Asya Pasifik alanındaki boşluğu doldurma rolünü üstlenmelidir.

        

Ø Asya-Pasifik bölgesine Türk basınının da ilgisi çok yetersiz bir düzeydedir. İlgi ancak resmi ziyaretlerin yapıldığı dönemlerde bölgeyi ziyaret eden gazetecilerin ilettikleri haber ve röportajlarla sınırlı kalmaktadır. Türk gazetelerinin  Asya-Pasifik ülkesinde bürosu bulunmamaktadır. Türkiye ne yazık ki Asya-Pasifik’i yeterince tanımamakta ve bölgede de tanınmamaktadır. Türkiye’de konu ile ilgili literatür çok sınırlı olup, 1990’lı yıllarda yayımlanan Sayın Cem Kozlu ve bilhassa Sayın Mehmet Öğütçü‘nün öncü kitaplarının dışında bir çalışmaya rastlanmamaktadir.

Ø Türk iş dünyası Avrupa, Rusya ve diğer BDT pazarları, biraz da Azerbaycan ve Türk Cumhuriyetleri ile ilgileniyorlar.  İşadamlarının Asya-Pasifik pazarları ile ilgileri ise ihraç olanklarını araştırmaktan çok tekstil ağırlıklı ucuz mal temini ile ilgilidir.  Halbuki Asya-Pasifik’te büyük pazarlar var ve hiçbir ihracat gayretimiz yok.  Bu pazarlara biran önce girmek için tüm yolları denemek zorundayız.

Ø Vizyonsuzluk konusunda Sayın Cem Kozlu’nun aşağıda yeralan tespitine katılmamak elde değil.  “Hep özel sektörün dinamizminden bahsediyoruz.  Özel sektör devamlı vizyonları yok diye politikacıları eleştiriyor.  Özel sektör bakıyoruz, daha tekstil ve turizmin ötesinde bir vizyon sergilemiş değil.  Kaç tane büyük holding, kaç tane işadamı var… En büyük 4 – 5 holdingimizi ele alın.  Kaç tanesi 2-3 milyar dolarlık ihracat yapıyor.  O bakımdan bu vizyon eksikliğinin yalnızca siyasilerde olduğu kanaatinde değilim.  1980’li yıllara kadar içine kapalı yaşamak ve korumacılığın rehavetinden ötürü özel sektörde de vizyon eksikliği olduğunu düşünüyorum.  Bu böyle gitmez.  Çünkü tekstili bizden daha ucuza yapacak 1.5 milyarlık, milyarlık, Çin, Bengladeş var”

Ø Önümüzdeki yüzyılın merkez eksenini  teşkil edecek olan Asya’nın, Türk devletinin ve aydınının değerlendirmelerinde şimdiki uzak konumundan yakın algılama içerisine çekilmesi ve Asya algılamasının sadece  Türk Cumhuriyetleri ile sınırlı kalmayıp,  Avrasya ve Asya-Pasifik’in bütün alt bölgeleriyle birlikte değerlendirilmesi çabalarına hız verilmesi hedefi doğrultusunda Asya-Pasifik ile ilgili olarak Türk basını  Asya-Pasifik  özel sayfaları  yayınlamalıdır.

Ø Büyük Atatürk’ün gösterdiği doğrultuda terakkiye ve refaha müteveccih vuku bulacak olan Şark Milletlerinin yeniden doguşuna  “Akdeniz’den Pasifik’e” kadar ortak olarak ve Avrasya’daki Türk Cumhuriyetleri ile gerçeklestirdiğimiz stratejik ticaret ortaklıklarını Asya-Pasifik ülkeleriyle de tesis etmek suretiyle benzer ticaret artışlarını hedeflemeliyiz.  “Türk dış ticaretinin stratejik yaklaşımlarla geliştirilmesi ve özellikle Asya-Pasifik’e doğru yönlendirilmesi” öncelikli bir hedef olarak tespit edilmelidir.

Aksi takdirde, Asya’da oluşmakta olan ve oluşabilecek karşı eksenlere kardeşlik ilişkisi içinde olduğumuz ülkelerin de katıldığını görmek fazla zaman almayacaktır.

Levent Ağaoğlu

.

By Bilge Tonyukuk Enstitüsü zaman: Ağustos 06, 2016

Yeni Akdeniz Haritası

0

TÜRK DERİCİLİK EKOLÜ VE BÖLGESEL İŞBİRLİĞİ MODELİ

0

Asya’nın doğu ucunda yeralan Çin son yirmi yıldır uyguladığı dışa açılma politikası  neticesinde deri sanayi ihracatını 19 milyar dolar seviyesine çıkarmıştır. Bunun arkasında aynı zamanda bölgesel birlikte kalkınma modeli yatmaktadır. Asya-Pasifik’te bilhassa Büyük Çin (Çin, Tayvan, Hong Kong) ve Kore deri sanayileri birbirlerini tamamlamaktadırlar. Kore ve Tayvan’daki deri sanayi modeli 1980’li yıllardan itibaren  Çin tarafından da  uygulanmaya başlamıştır.

Dünya dericilik klasmanındaki ÜÇ BÜYÜKLER; İtalya, Çin ve Güney Kore olarak sıralanırken, bellibaşlı ithalat pazarları ise 16 milyar $lık ithalat ile ABD pazarı, 11 milyar $lık üçüncü ülkelerden ithalat ile AB-15 pazarı ve 11 milyar $lık ithalat ile Hong Kong pazarıdır. Hong Kong’un Çin’den gerçekleştirdiği ithalat büyük oranda dünya pazarlarına ihraç edilmektedir. AB pazarının üçüncü ülkelerden ithalatı ile Hong Kong’un ithalatı aynı büyüklüktedir.

Günümüzde iki tür dericilik ekolünden bahsedebiliriz. 1960’lı yıllardan itibaren  gelişen İTALYA dericiliği ve 1980’li yıllardan itibaren ortaya çıkan ÇİN dericiliği. Her iki ekolün de temellerinde geçmişlerindeki güçlü imparatorlukların birikimi yer almaktadır. Küresel dericilikte giderek dominantlaşan konumları ile her iki dericilik te özellikle bölgelerinde ve ayrıca küresel ölçekte işbirliği ve işbölümlerini yönlendirmektedirler. Her biri 10 milyar doları aşan ihracat yapan bu ekollerden İtalyan dericiliği daha çok model ve dizayna yönelik iken Çin dericiliği daha çok ölçek ekonomisi temelinde üretim yapmaktadır. Tabiatıyla bu farklı özellikler, fiyat yapılarında da farklılıklara yol açmaktadır.

Üçüncü bir ekol olarak ise yine geçmişindeki güçlü bir imparatorluk birikimi ile farklı kültürlerin sentezini yapabilme başarısını gösteren TÜRK dericiliği, önümüzdeki yıllarda ortaya çıkma sürecindedir. Bu süreç içerisinde TÜRK dericiliğinin, iki ayrı uçta yeralan mevcut ekollere nazaran ortada bir yerde oluşması söz konusudur.

KANTON MODELİ-YENİ AKDENİZ

Dericilikte küresel bir ihracat dinamosu olarak Kanton Modeli, Türkiye merkezli bölgesel işbölümü önerisi açısından birçok ipuçlarını içerisinde taşımaktadır. Kanton bölgesi Hong Kong ile birlikte değerlendirildiğinde ne denli büyük bir güç teşkil ettiği daha iyi anlaşılmaktadır. Çin’in dış ticaretinin %40’ı Hong Kong’a komşu Kanton bölgesinden yapılmaktadır.  Hong Kong’un  yıllık dış ticareti 400 milyar dolar olup, bunun 160 milyar doları Çin ile olan dış ticarettir.  İhracata yönelik üretim yapan JV fabrikalar Kanton bölgesinde yoğun olarak yeralmaktadır. İhracata yönelik çalıştıklarından, ithal lisansı alabiliyorlar. Asya-Pasifik’in ticaret merkezi olan Hong Kong bağlantısından yararlanıyorlar.  Çin’in dericilikte dünyaya açılımı da bu bölgedeki JV yatırımlarla gerçekleştirilmiştir. Bu yatırımlar ABD, Tayvan, H.Kong ve Tayland firmaları tarafından yapılmış olan tabakhane, ayakkabı ve saraciye fabrikası yatırımlarıdır. Bu yatırımlar bilhassa İnci Nehri deltası civarında yoğunlaşmıştır. Hong Kong’dan eyaletin başkentine karayoluyla 3 saatte ulaşılmaktadır. Eyalet başkentine kadar yine delta boyunca birçok şehir dizilmiş olup bu şehirlere deniz otobüsleri ile de ulaşılmaktadır. İnci Nehri deltası küresel bir üretim üssü hüviyetindedir. Tüketim sanayine yönelik sayısız yabancı yatırımlı JV fabrikalar burada inanılmaz bir insan ve mal trafiği yaratmaktadır. Konteynerler, deniz otobüsleri, inip kalkan uçaklar, TIR’lar başdöndürücü bir dinamizm  yaratmaktadır.

Bu dinamizm YENİ AKDENİZ  kavramını açığa çıkartmaktadır. Asya-Pasifik dericiliğinde Çin merkezli bir YENİ AKDENİZ oluşmaktadır. Akdeniz dünyası endüstriyel yenilikçi faaliyetlerin ve müteşebbislerin insiyatifinin birleştiği bir potadır. ‘’Akdeniz dünyası’’ sermaye akışının, ticaretin biraraya toplanmasının ve altyapı bağlantılarının  ürettiği kuvvetlerin kıyı bölgelerini anakaralarından ayırdığı ve bu mekanı diğer güç yönlerine doğru yeniden yapılandırdığı, bürokratik planlamanın sıkı kontrol mekanizmasını zorlaştıran çok yüzlü bir alandır. Akdeniz dünyası farklı medeniyet bölgeleri arasında bir bağlantıdır.

Yeni Akdeniz, artık Asya’da canlanmaktadır. Yeni Akdeniz’in bellibaşlı limanları ise dünyadaki en büyük 10 limandan ilk dördü olan Hong Kong, Singapur, Busan ve Kaohsiung ile 6.sırada yeralan Şangay’dır. Asya-Pasifik’in birkaç onyıl içerisinde global GSMH dağılımında birinci sıraya oturacak olması, bu “Yeni Akdeniz” coğrafyasındaki deri sanayiini giderek büyütmektedir.

Örneğin, Kantondaki döşemelik deri tabakhanesi kromlu derisini Tayland’a; Tayland’daki döşemelik deri tabakhanesi de bitmiş derisini Çin’deki deri mobilya ihracatçısına satmaktadır. Burada tarihi ve etnik bağlar da etkin bir rol oynamaktadır. Diğer bir örnekte ise, deri mobilya konusunda uzmanlaşmış Singapur merkezli ve halka açık bir holding 27 ülkede teşkilatlanmış, üretiminin yarısından fazlasını Asya-Pasifik ve Almanya’ya ihraç eden, Çin’de bir tabakhanesi (ayrıca kromlu deri işlentisine yönelik diğer bir tabakhane de sene sonunda devreye girecektir) Malezya ve Singapur’da deri mobilya fabrikaları olan Asya-Pasifik’in en büyük deri mobilya üreticilerinden biridir.

Çin, deri ürünleri (deri ayakkabı, giysi, saraciye) ihracatını arttırırken, tabakhanecilik de dönüşüm geçiriyor ve sektöre JV (Tayvan, ABD, H.Kong, Kore) yabancı sermaye tabakhaneler geliyor. Bu tabakhaneler hem ihracatçılara  hem de Çin içpazarına deri satmak için büyük çapta da KANTON’a geldiler.

Çin, ülke genel ihracatının % 60’ını komşularına yapıyor. Çin’deki tabakhanecilik sektörü de 2001 yılında ihracatını % 70 artırıyor, yine bölgedeki (Asya-Pasifik) ürün ihracatçılarına satıyor. Bu, çok büyük bir artış.  Çin deri sanayi 2002 yılında 19 milyar dolarlık ihracat gerçekleştirirken, deri ihracatı 500 milyon dolardan 900 milyon dolara çıkarak rekor bir artış gerçekleştirmiştir. Deri ihracatının %75’i bölgeye (Asya-Pasifik) %10’u ise İtalya’ya yapılmıştır.

Küreselleşmenin ivme kazandırdığı ticarette bölgeselleşme eğilimlerinin neticesinde  Büyük Çin (Çin/Tayvan/H.Kong), Kore ve G.D.Asya (Endonezya, Tayland, Vietnam,Filipinler) deri sanayiinde işbirliğine yönelmişlerdir. Böylece Kore, Tayvan ve H.Kong’ daki tabakhaneler ile ayakkabı ve saraciye üretimi Çin ve G.D.Asya  ülkelerine doğru yer değiştirmiştir.

Burada G.Kore deri sanayiinin son on yılda geçirdiği değişim de bölgedeki işbölümünün dinamik karakterini netlikle göstermektedir. G.Kore’nin, deri ihracatı(tabakhane) 2001’de 1.3 milyar $ ve bu ihracatta ilk üç sırayı Çin, H.Kong, Endonezya almış. Ardından Vietnam, Tayland, Filipinler, Japonya gibi bölge ülkeleri (AP) geliyor. G.Kore’nin deri ihracatı(Fasıl 41) 1990’da 300 milyon $’dan 2001’de 1,3 milyar dolara çıkarken, 1990’da 3 milyar $ olan deri giysi + saraciye ihracatı 2001’de 375 milyon $’a düşüyor. Deri ayakkabı ihracatı da 1990’daki 3 milyar $ değerinden 2001’de 190 milyon $’a düşüyor.

G.Kore deri giysi, saraciye ve deri ayakkabı ihracatı büyük düşüşler yaşarken;  deri ihracatı artıyor. Çünkü ayakkabı, giysi, saraciye gibi emek yoğun ürünlerin üretim ve ihracatı Çin ve G.Doğu Asya ülkelerine doğru yer değiştirirken, daha önceden G.Koreli ayakkabı ve giysi ihracatçılarına deri satan tabakhane sektörü derisini Çin ve G. Doğu Asya’daki ürün ihracatlarına satmaya başlıyor.

Doğu Asya’da Çin merkezli dericilik K.Doğu Asya (Kore), Çin Ekonomik Alanı (Çin, Hong Kong, Tayvan) ve G.Doğu Asya (Endonezya, Tayland, Vietnam, Filipinler) daki komşularıyla bölgesel işbirliği çerçevesinde bir işbölümü ve sinerji yaratmaktadır. Nihai ihracat pazarı ABD’dir yani APEC içinde işbirliği söz konusudur. İhracat büyük ölçüde ABD pazarına doğru yapılırken bu işbirliğinde kilit konumdaki ülke ÇİN’dir. Bölgemizde benzer bir kilit işlev İTALYA tarafından üstlenilmiş ve İtalyan tüccarlar bilhassa Doğu Avrupa tabakhaneleri ve ayakkabı sektörüne fason iş yaptırmaktadırlar.

Asya’nın doğusundaki Çin dericiliği böylesine bir çekim merkezi iken Asya’nın batısındaki Türk Dericiliği nasıl aynı çizgiyi izleyebilir. Bunun yanıtı bölgesel işbirliği modelinde yatmaktadır.

TÜRKİYE MERKEZLİ BÖLGESEL İŞBÖLÜMÜ  ÖNERİSİ

Türkiye açısından Kanton modeli örneği değerlendirildiğinde İstanbul ve hinterlandında yeralan Trakya bölgesi benzer çağrışımlar yapmaktadır. Bölge son 10 yıllık dönemde tabakhanecilik açısından yeni merkezlerde (Çorlu, Tuzla) yenilenmiş fabrikaları, İstanbul’un dış dünya ile temas açısından yarattığı fırsatlar, ulaşım imkanları ve moda/fuar merkezi olma yönünde ilerlemesi, sadece Türkiye’nin değil, Türkiye’nin de içinde olduğu çok geniş bir bölgenin tarihten gelen metropolü ve imparatorluklar başkenti olma vasfı; bütün bu etkenler hep birlikte değerlendirildiğinde benzer bir dinamizmin yaratılması için ümitli olmamızı sağlayacak özelliklere sahiptir.

Türkiye de, bir bölgesel işbölümü/işbirliği ve  bölgede ekonomik bir birlik, birliktelik yaratarak kuvvetlenme politikası  ile bunun semerelerini tabii ki Çin gibi toplayacak ve dericilikte bölgesel liderliği de ele geçirecektir. Bu liderlik, ayakkabı ve deri sektörlerinde özellikle Alman ve İtalyan firmaları tarafından  yönlendirilen  fason üretim (subcontracting) ve hariçte işleme (outward processing) konularında Türkiye’nin hem yönlendiren ülke hem de yönlendirilen ülke olma avantajlarını da getirecektir.

Çin, bölgesinde böyle bir bölgesel liderlik inisiyatifini eline geçirmiştir. Bilhassa Clinton yönetimi ile birlikte  Büyük Çin (Greater China) kavramı işlenmeye başlanmıştır.  Çinliler de 20 yıldan uzun süredir devamlı %7-8 büyüyen ekonomileri ile bunun semeresini toplamaktadırlar.  Clinton yönetimi Çin’i (daha doğrusu Greater China= Çin+Hong Kong+Tayvan)  dünyanın 10 gelişen ekonomisi arasında başköşeye oturtmuştur. Aynı dili konuşan Tayvanlı, Hong Kong’lu, Çin Halk Cumhuriyetindeki  ve denizaşırı ülkelerdeki (ABD, İngiltere, Kanada, Tayland, Endonezya, Malezya, Filipinler, Avustralya, Yeni Zelanda) Çinliler bir network anlayışı içerisinde inanılmaz bir ekonomik dinamizm yaratıyorlar. Bunun altında yatan ise aynı dili konuşuyor olmaları, kültürlerinin aynı olması.

Türkiye de çok geniş bir bölgede tarihi ve etnik bağlardan kuvvet alan benzer bir dil ve kültür avantajına sahiptir; AB ülkelerindeki ve ABD’deki Türkler de dahil edildiğinde, yine bir network anlayışı içerisinde,  benzeri bir ekonomik dinamizm yaratılması durumunda, Türk dericiliği de bir çekim merkezi haline gelebilecektir.

Bölgesel işbirliği olanaklarının değerlendirilmesi neticesinde;

  • Bölgedeki ayakkabı ve saraciye sanayinin en büyük deri tedarikçisi
  • Bölgedeki bilhassa ayakkabı tedarikinde ilk 5 ülke arasına girebiliriz.

İşbölümü ve işbirliğinin getireceği fırsatlarla ilgili birkaç örnek vermek gerekirse;

-AB adayı Doğu Avrupa ülkelerindeki deri tabaklama sanayii, tam üyeliğin rekabet baskısına en az dayanabilecek şekilde yapılanmış durumdadır.  Bölgedeki ayakkabı üreticilerine deri satabiliriz. Örneğin, Makedonya ABD’ne yılda 1 milyon çift deri ayakkabı satarken, Romanya AB’nin en büyük ayakkabı tedarikçisi’dir.

-AB adayı Doğu Avrupa ülkelerinde tam üyelik ile ithalat daha da artacak ve muhtemelen üretim daha da ucuz olan ülkelere kayacaktır.

-İspanya’daki kürkçülük nasıl Türkiye’ye doğru yer değiştirdiyse, Portekiz’e doğru yer değiştiren ayakkabıcılık, Türkiye’ye doğru da yer değiştirebilir.

-Aday  ülkelerde kuvvetli olan Saraciye sektörüne deri satabiliriz.

-Artan ücretler neticesinde Almanya ve İtalya gibi ortaklar ile olan  fason anlaşmaları Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinden çıkarak Türkiye’ye kayabilir.

-AB aday ülkeleri raporunda deri ve ayakkabı sektörünün yer değiştirmesi olasılığından bahsedilmektedir. Burada adres neden TÜRKİYE olmasın?

Çin, İtalya ve Kore’nin deri ihracatları büyük oranlardadır. Deri sanayii ihracatımız giysi (kürk) ağırlıklı. Mamul/yarı mamul deri (tabakhane) ve ayakkabı ihracatımız yetersiz. Türkiye’deki 1000 tabakhanenin 2001 yılında gerçekleştirdiği deri ihracatı sadece 70 milyon dolar iken, Çin 900 milyon dolar, İtalya 3.5 milyar dolar, Kore 1.3 milyar dolar deri ihracatı yapmışlar. Çin deri ihracatının %10’ unu İtalya’ya, İtalya deri ihracatının %20’sini Hong Kong’a (dolayısıyla Çin’e) yaparken, Kore’nin deri ihracatında Çin birinci sıradadır. Çin’in deri ihracatının %55’i Kore’ye yapılırken, İtalya’nın deri ihracatında Hong Kong birinci sıradadır.

Kritik önemde görülen diğer bir husus ta TİCARET‘in bu konuda ne denli bir kilit vazifesi gördüğüdür.  1960 ile 1980 yılları arasında, İngiliz Dışişleri Bakanlığının dünyadaki bütün İngiliz Büyükelçiklerine verdiği bir numaralı emir: “İngiliz ticaret’ini geliştirin” oldu. Bugün, İngiliz dünya ticareti “kar etmektedir”, uluslararası satışları, alışlarından yüksek orandadır.

Türk Dericiliği henüz yeteri kadar dışa açık değildir. Dışa açık olan çoğunlukla deri konfeksiyon alt sektörüdür. Dışa açılma ile gelecek olan TİCARET bağlantıları sektörü yeni ufuklara taşıyacaktır. Bugün İran pikle koyun derisi İtalyan tüccarlar tarafından Kore’ye satılırken, Türk Cumhuriyetleri’nin hamderisi Çinli tüccarlarca satın alınmaktadır. TİCARET bağlantıları, dağıtım kanallarında etkin olan alıcı bağlantılarını da beraberinde getirerek hedef alınacak pazarlara ihracat artışlarını gündeme taşıyacaktır.

İstanbul’dan uçakla kuzey yönüne gidildiğinde Oslo(Norveç), batı yönüne gidildiğinde Rabat (Fas), güneye gidildiğinde Dubai (BAE) ve doğuya gidildiğinde Almatı (Kazakistan); bütün bu destinasyonlar İstanbul’a ortalama beş saatlik uçuş mesafesindedir.

Batı Asya’da Türkiye merkezli dericilik 1.4 milyar nüfuslu bir bölgenin  (Avrupa, K.Afrika, O.Doğu, Avrasya) tam ortasında yer alırken, hangi bölge  ülkeleri ile Doğu Asya’daki örneğe benzer bir işbirliğine gidileceğinin tespiti ve bu işbirliğinin firmalar (tabakhaneler, ayakkabı/saraciye firmaları) tarafından uygulanması temel bir stratejik tercih olacaktır. Böyle bir uygulama Türk Dericiliğine sıçrama niteliğinde bir büyüme yaratarak, tabakhanelerdeki mevcut atıl kapasitenin tam kullanımını sağlayacak, ayakkabı sanayiini de dönüştürecektir.

Başlangıç olarak,  komşu ülkelerin ve ayrıca AB adayı ülkelerin deri sanayii ithalat ve ihracat verileri güncel şekliyle  tespit edilerek, ülkemizin bu ticaretten ne kadar pay aldığı ortaya konulmalıdır*.  Bölgedeki ülkelerin deri sektörü üretim ve dış ticaret verileri incelenerek ne pay aldığımız, payımızı nasıl çoğaltabileceğimiz tespit edilmelidir.

SONUÇ

Aday ülkelerin AB’ne tam üyelik süreçlerinin tamamlanması ve Türkiye’nin komşulara yönelik işbirliği stratejisinin Türk Deri Sektörünce de uygulanma süreci ile birlikte TÜRK DERİCİLİĞİ’nin önüne yeni FIRSATLAR açılmaktadır.

Bu fırsatların uygulanacak doğru politikalarla değerlendirilmesi neticesinde küresel dericilik ekollerine bir yenisinin daha eklenmesi sürpriz olmayacaktır.

____________________________________________

*AB adayı ülkelerin deri ve ayakkabı sektörü ile ilgili Mart 2001 tarihli kapsamlı bir rapor mevcut olup, raporun bir özeti gelecek sayıda yayınlanacaktır.

Tablo: Dünyadaki 10 Büyük Liman (2000)

Harita:Asya Ekonomik Koridoru-Yeni Akdeniz

Harita: Singapur Merkezli bir Deri Mobilya grubunun Üretim ve Satış Merkezleri

Harita: Çin’in Kanton eyaleti ve İnci Nehri Deltası

  Harita: Avrupa Birliği-Üyeler(15) ve Adaylar (13)

EK: ADAY ÜLKELERİN BİRLEŞME SÜRECİNİN TÜRK DERİCİLİĞİ AÇISINDAN GETİRDİĞİ FIRSATLAR

Deri ve ayakkabı sektörünün güçlü ve zayıf yanlarını ve birleşme

sürecinde tam üyelik baskısına karşı rekabet edebilme kapasitesini göstermek şeklindeki temel amaç çerçevesinde ULUSLARARASI EKONOMİK ÇALIŞMALAR, VİYANA ENSTİTÜSÜ (WIIW) tarafından hazırlanan  ADAY ÜLKELERDE ENDÜSTRİNİN REKABET GÜCÜ – DERİ VE AYAKKABI SEKTÖRÜ raporu http://wiiwsv.wsr.ac.at/wiiwpubl/competitiveness_leather.pdf

Mart 2001 de yayımlanmıştır.  Bulgaristan,  Çek Cumhuriyeti,  Estonya, Macaristan, Letonya, Litvanya, Polonya, Romanya, Slovakya, Slovenya deri ve ayakkabı sektörünün incelendiği raporda tespit edilen ve aşağıda özetlenen TEHDİTLER, Türk Dericiliği açısından birer fırsat olarak değerlendirilmelidir.

  • Sektörde ticaretin çoğunluğu AB ile gerçekleşmektedir. Malların %70’i AB’ye ihraç edilmekte – sadece Letonya ve Litvanya’da daha az- ve ürünlerin %60-%90’ı AB’den gelmektedir. En önemli ticaret ortakları İtalya ve Almanya olup, ithalat bazında Çin’dir. Çin’in düşük fiyat/düşük kalite ithal mamüllerinin artmasını önlemek amacı ile, geçici ticari engeller bazı aday ülkelerde uygulanmaya başlamıştır.
  • AB’ye girmek artan ücret maliyetleri ve buna bağlı olarak azalan rekabet şansı ve endüstrinin yer değiştirme riskini de beraberinde getirecektir. Dahası, daha geniş bir açıdan bakıldığında ve AB üyeliği etkisi dışında, sektördeki bugünkü trend aday ülkeler için olumsuzdur.
  • Ücret maliyetleri yükselecek ve bunun sonucunda rekabetin kaybolması ve endüstrinin başka yerlere kayması riski de olacaktır. Aday ülkelerde göze çarpan en önemli korku ise, AB üyesi olmayan ülkelerden – şimdiden yüksek olan- ithalat rekabetinin birleşme sonrasında artma ihtimalidir çünkü her ülke AB’nin Ortak Dış Ticaret (CET) politikası yüzünden ayakkabı ithalatında kendi kota ve önlemlerinden vazgeçmek zorundadır. Başka bir önemli nokta da, adaptasyon konusunda büyük firmalara kıyasla küçük bir çok firmanın daha çok zorluk yaşayacağı ve yardıma ihtiyacı olacağı, yoksa pazarı terkedeceği gerçeğidir. Saraciye tam üyeliğin rekabet baskısına en iyi dayanabilecek şekilde, deri tabaklama ve işlentisi en az dayanabilecek, ayakkabı endüstrisi ise ikisinin ortasında bir yerde dayanabilecek şekilde yeniden yapılanmış durumdadır.
  • Ayakkabı endüstrisi: Gelecekte, baskı daha da artan ithalattan ve muhtemelen üretimin daha da ucuz olan ülkelere kaymasından dolayı olacaktır.
  • Sektör içinde deri sektörü genel düşüşden çok etkilenirken ve en büyük üretim ve istihdam kaybını yaşarken, saraciye en az etkilenen sektör olmuştur. Ayakkabı ise ikisinin arasındadır ve göreceli olarak büyük ölçeği yüzünden sektörün kötüye gitmesinde büyük etkisi olmuştur.
  • 1998’de üretiminin %80- %100’ünün AB’ye gittiği saraciye sektörünün AB pazar payı özellikle büyüktür. Ayakkabı, AB’ye ihraç edilen toplam imalatın oranında dominant rolü oynamaktadır. (Deri ve ayakkabı sektör ihracatının % 85’i bu endüstriden gelmektedir). Ayakkabı endüstrisi büyüyen bir ticaret fazlası verip AB ülkeleri ile pozitif bir karşılaştırma avantaj değeri gösterirken (Letonya dışında), tabaklama endüstrisi kötüleşen bir ticaret açığı verip, negatif “karşılaştırmalı avantaj” değeri göstermektedir. Saraciye ikisinin arasında olup, çoğunlukla pozitif karşılaştırmalı avantaj değerine sahiptir. AB pazarında, pazar payı bazında Romanya, Macaristan, Slovakya ve Polonya ayakkabı ürünleri ile en büyük paya sahiptir.
  • Yabancı YatırımYabancı yatırım sadece know-how ve teknoloji için önemli bir kaynak değil, aynı zamanda dış pazarlara girme konusunda kolaylık sağlayan bir yatırımdır. Ancak, deri ve ayakkabı sektörü yabancı yatırım için önemli bir hedef değildir (Macaristan dışında). Bu kısmen üretim entegrasyonunun diğer çeşitlerinin öneminden  özellikle Alman ve İtalyan firmaları tarafından yönlendirilen hariçte işleme(outward processing) den kaynaklanmaktadır. Fason üretim (subcontracting), ayakkabı endüstrisinde ve daha az miktarda saraciyede önemli bir rol oynamaktadır. Yerel üretim ile deri ve ayakkabı ihracatında fason üretimin  (subcontracting)  yüksek paya sahip olması düşük ücretler ile yakından bağlantılıdır. Aday ülkeler bugünlerde hayli değişken üretim entegrasyon biçiminden yararlanmakta ve bugünlerde deri ve ayakkabı üretimindeki yüksek paya sahip işgücü yoğun üretim işleri Batı tarafından Orta ve Doğu Avrupa’ya yaptırılmaktadır. Ancak, görüşme yapılan çoksayıda profesyonel, negatif özellikleri nedeniyle (daha düşük ülkelere kolayca gidilmesi, yabancı müteahhite bağımlılık, kendi Ar-Ge çabasını ihmal, pazarlama geliştirmeyi ihmal, vb.) fasonun, sektörün kuvvetinden ziyade zayıflığı olduğunu belirtmektedir. Ama başka branşlardaki (örn:mobilya) tecrübe, fasonun daha yüksek biçimde bir işbirliğinin ilk adımı olabileceğini ve yüksek kalite standardının sadece çıktıda değil girdilerde de sağlanmasının genel üretimin artışına yardımcı olabileceğini göstermektedir.  Deri endüstrisi: Deri mamüllerinin üretiminde düşük ücretler ve fason anlaşmalarından yararlanılmaktadır. Ayakkabı endüstrisi: Deri üretimine göre daha işgücü yoğun üretim olan ayakkabı sektöründeki en düşük ücretlerden ve fasondan yarar sağlar.
  • Tehditler: Deri ve ayakkabı sektörü için aşağıdaki tehlikeler AB üyeliği ile bağlantılıdır: Hızlı ekonomik gelişme, ücretlerin hızla yükselmesine sebep olacak  ve bu işçi-yoğun deri ve ayakkabı sektörü için bir problem olacaktır (Ancak, AB üyeliği olmasa da, bu uzun vadede yine de olacaktır). Yükselen ücret seviyeleri ile bağlantılı olarak; Almanyaİtalya gibi ortaklar ile olan fason anlaşmalarının Balkanlardaki daha düşük ücretli ülkelere, BDT’ye veya Rusya’ya kayması korkusudur. Eğer Batı ile olan daha yüksek iş biçimleri ile kompanse edilmezse bu işçi çıkarmalara ve sektörün daha da bozulmasına yol açabilir. Bir yandan da, ücretlerin düşük kaldığı ülkelerde, eksik kalan yeniden yapılanma bu ülkeleri sadece hammadde ve yarı işlenmiş mamül tedarikçisi olarak sınırlayabilir. Çevre ile ilgili olan kriterlere uyum özellikle küçük ve finansal bakımdan zorluk çeken tabakhaneleri etkileyecektir. Bir yardım olmazsa, bunlar kapanacaktır. Bazı ülkelerdeki (Polonya, Estonya) üreticiler, üye olduktan sonra AB dışında kalan komşu ülkelere ihracat imkanlarının kötüye gidip gitmeyeceği konusunda endişelenmektedirler. AB ülkelerinden artan ithalat rekabeti, AB ülkelerinden olmayan, özellikle Çin, Güneydoğu Asya ülkeleri ve Türkiye gibi ucuz ürünler satan ülkelerden artan ithalatları karşısında daha önemsiz görünmektedir. Çünkü üye ülkelerin, deri ve ayakkabı ithalatları üzerindeki bugünkü sınırlamaları Ortak Dış Ticaret politikasının (CET) kurallarına dönüşmek zorundadır. Deri endüstrisi:Tabakhaneleri modernize etmek için gereken yatırım fonlarının olmaması. Ayakkabı endüstrisi:Ücretlerin yükselmesi, bu yüzden endüstrinin yer değiştirmesi. İthalat rekabetinin artması.
  • Aday ülkeler ve AB arasındaki ticaret şimdiden  serbest hale geldiğinden ve deri ve ayakkabı endüstrisi AB pazarlarına açık olduğundan, tam üyeliğin çok fazla bir değişiklik yapmayacağı ve sektörün bundan doğan rekabet baskısına dayanabileceği beklenmektedir. Bugünkü yeniden yapılanma göz önüne alındığında tam üyeliğin rekabet baskısına karşı en çok saraciyenin, en az ise deri endüstrisinin dayanabileceği görülmektedir. Ayakkabı endüstrisi ikisinin ortasındadır. Aday ülkelerde deri ve ayakkabı sektörü için gelecekteki ana soru AB üyeliğinden gelen rekabet baskısına dayanıp dayanamayacağı değil, global rekabete dayanıp dayanamayacağı ve sektörün gelecekte dünya ekonomisinde kendisine nasıl bir pozisyon alacağıdır.
DERİ ENDÜSTRİSİ

KZFT (SWOT) ANALİZİ

KUVVETLİ YÖNLER

Gelenek

  • Bazı ülkelerde endüstrinin uzun geleneği

Ucuz Maliyetli İşgücü

  • Ucuz işgücü maliyeti
  • Kalifiye işgücü

Bazı Ülkelerde Uygun Ürün Kalitesi

  • İyi ürün kalitesi

FIRSATLAR

AB Pazarına Giriş

  • AB pazarına normal giriş
  • AB pazarında aynı haklar
  • Psikolojik dürtüler

Yatırımın Gelmesi

  • Özellikle tabakhaneler için temiz teknoloji yatırımı
  • Yabancı sermaye, joint venture
  • AB yapısal fonları

Genel Fırsatlar

  • Markaların geliştirilmesi
  • Verimliliğin artması

ZAYIF YÖNLER

Hammadde Elde Edilebilirliği

  • Yerel hammadde yetersizliği (yüksek ihracatla birlikte)

Üretim Merkezlerinin yetersiz Değerlendirilmesi

  • Aşırı kapasiteler
  • Düşük işgücü verimliliği

Fon Elde Edilebilirliği

  • Yerel hammadde  almak için sermaye yetersizliği
  • Modernizasyon ve yatırım için fon yetersizliği
  • Fonların yüksek maliyeti

Fason (Subcontracting)

  • Fasonculuğun yüksek payı

Yerel Pazar

  • Düşük ve düşen yerel pazar payları

Diğer Faktörler

  • Marka ismi olmaması
  • Gelişmemiş dağıtım kanalları
  • Orta pazarlama bilgisi
  • Yönetim problemleri

TEHDİTLER

Artan Rekabet

  • Ucuz ve düşük kaliteli ürünlerle rekabet

Giriş Maliyetlerinde ve İlgili Faktörlerde Değişiklik

  • İşgücü maliyetinin artışı

Fason (Subcontracting)

  • Artan ücretler sebebiyle, fason aday ülkelerden taşınıyor
  • Ucuz işgücü ülkeleri eğer yeniden yapılandırılmazsa hammadde ve yarı işlenmiş ürün ihracatçısı olabilir.

AB Kriterlerinin Etkileri

  • Katı çevre kurallarına uymanın maliyetleri

AYAKKABI ENDÜSTRİSİ

KZFT (SWOT) ANALİZİ

KUVVETLİ YÖNLER

Gelenek

  • Bazı ülkelerde endüstrinin uzun geleneği

Ucuz Maliyetli İşgücü

  • Ucuz işgücü maliyeti
  • Kaliteli işgücü

Bazı ülkelerde uygun ürün kalitesi

  • İyi ürün kalitesi
  • Rekabet edebilen fiyatlar

FIRSATLAR

AB Pazarlarına Giriş

  • Batılı ortaklar ile yeni teknolojik bağlantılar
  • Finlandiya, Baltık ülkeleri vb. pazarlarını yakınlaştırabilir.
  • AB pazarında aynı haklar
  • Genel teşvikler

Yatırımın Gelmesi

  • Yabancı sermaye, joint venture, stratejik ortaklar
  • Kredi garantileri ve sigorta
  • AB yapısal fonları

Genel Fırsatlar

  • Markaların geliştirilmesi
  • Verimliliğin artması
  • Yeni ürün hatları
ZAYIF YÖNLER

Hammadde Elde Edebilirliği

  • Yerel hammadde yetersizliği (yüksek ihracatla birlikte)

Üretimin Değerlendirilmesi

  • Aşırı kapasiteler
  • Düşük iş verimliliği
  • Küçük ve orta ölçekli işletmelerin zayıf pozisyonu

Fonların Elde Edilebilirliği

  • Yerel hammadde için kapital yetmezliği
  • Modernizasyon ve yatırım için fon yetersizliği
  • Fonların yüksek maliyeti

Elverişsiz genel koşullar

  • Yeniden yapılandırma ve yatırım için hiç teşvik yok

Fason

  • Fasonun yüksek payı

Yerel Pazar

  • Yüksek oranlı ayakkabı tüketimi ithalatla kapatılıyor.
  • Nüfusun  kısıtlı alım gücü (Ayakkabı tüketiminin dramatik düşüşü)

Diğer Faktörler

  • Marka ismi olmaması
  • Gelişmemiş dağıtım kanalları
  • Orta düzeyde pazarlama bilgisi
  • Yönetim problemleri
  • Modayı takip edememe

TEHDİTLER

Artan rekabet

  • Çin ve Güneydoğu Asya ülkelerinden gelen ucuz ve düşük kaliteli ürünlerin rekabeti

Giriş maliyetleri ve ilgili faktörlerde değişiklik

  • Artan işgücü maliyetleri
  • Artan dolaylı işgücü maliyetleri

Fason (Subcontracting)

  • Artan ücretler neticesinde fasonun Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinden çıkışı veya çevreyi daha çok kirleten ve emek yoğun uygulamaların düşük ücretli diğer Orta ve Doğu Avrupa ülkelerine kaydırılması (örn.Bulgaristan)

By Bilge Tonyukuk Enstitüsü zaman: Ağustos 06, 2016

ADAY ÜLKELERİN BİRLEŞME SÜRECİNİN TÜRK DERİCİLİĞİ AÇISINDAN GETİRDİĞİ FIRSATLAR

0

EK: ADAY ÜLKELERİN BİRLEŞME SÜRECİNİN TÜRK DERİCİLİĞİ AÇISINDAN GETİRDİĞİ FIRSATLAR

http://wiiwsv.wsr.ac.at/wiiwpubl/competitiveness_leather.pdf

Deri ve ayakkabı sektörünün güçlü ve zayıf yanlarını ve birleşme

sürecinde tam üyelik baskısına karşı rekabet edebilme kapasitesini göstermek şeklindeki temel amaç çerçevesinde ULUSLARARASI EKONOMİK ÇALIŞMALAR, VİYANA ENSTİTÜSÜ (WIIW) tarafından hazırlanan  ADAY ÜLKELERDE ENDÜSTRİNİN REKABET GÜCÜ – DERİ VE AYAKKABI SEKTÖRÜ raporu http://wiiwsv.wsr.ac.at/wiiwpubl/competitiveness_leather.pdf

Mart 2001 de yayımlanmıştır.  Bulgaristan,  Çek Cumhuriyeti,  Estonya, Macaristan, Letonya, Litvanya, Polonya, Romanya, Slovakya, Slovenya deri ve ayakkabı sektörünün incelendiği raporda tespit edilen ve aşağıda özetlenen TEHDİTLER, Türk Dericiliği açısından birer fırsat olarak değerlendirilmelidir.

  • Sektörde ticaretin çoğunluğu AB ile gerçekleşmektedir. Malların %70’i AB’ye ihraç edilmekte – sadece Letonya ve Litvanya’da daha az- ve ürünlerin %60-%90’ı AB’den gelmektedir. En önemli ticaret ortakları İtalya ve Almanya olup, ithalat bazında Çin’dir. Çin’in düşük fiyat/düşük kalite ithal mamüllerinin artmasını önlemek amacı ile, geçici ticari engeller bazı aday ülkelerde uygulanmaya başlamıştır.
  • AB’ye girmek artan ücret maliyetleri ve buna bağlı olarak azalan rekabet şansı ve endüstrinin yer değiştirme riskini de beraberinde getirecektir. Dahası, daha geniş bir açıdan bakıldığında ve AB üyeliği etkisi dışında, sektördeki bugünkü trend aday ülkeler için olumsuzdur.
  • Ücret maliyetleri yükselecek ve bunun sonucunda rekabetin kaybolması ve endüstrinin başka yerlere kayması riski de olacaktır. Aday ülkelerde göze çarpan en önemli korku ise, AB üyesi olmayan ülkelerden – şimdiden yüksek olan- ithalat rekabetinin birleşme sonrasında artma ihtimalidir çünkü her ülke AB’nin Ortak Dış Ticaret (CET) politikası yüzünden ayakkabı ithalatında kendi kota ve önlemlerinden vazgeçmek zorundadır. Başka bir önemli nokta da, adaptasyon konusunda büyük firmalara kıyasla küçük bir çok firmanın daha çok zorluk yaşayacağı ve yardıma ihtiyacı olacağı, yoksa pazarı terkedeceği gerçeğidir. Saraciye tam üyeliğin rekabet baskısına en iyi dayanabilecek şekilde, deri tabaklama ve işlentisi en az dayanabilecek, ayakkabı endüstrisi ise ikisinin ortasında bir yerde dayanabilecek şekilde yeniden yapılanmış durumdadır.
  • Ayakkabı endüstrisi: Gelecekte, baskı daha da artan ithalattan ve muhtemelen üretimin daha da ucuz olan ülkelere kaymasından dolayı olacaktır.
  • Sektör içinde deri sektörü genel düşüşden çok etkilenirken ve en büyük üretim ve istihdam kaybını yaşarken, saraciye en az etkilenen sektör olmuştur. Ayakkabı ise ikisinin arasındadır ve göreceli olarak büyük ölçeği yüzünden sektörün kötüye gitmesinde büyük etkisi olmuştur.
  • 1998’de üretiminin %80- %100’ünün AB’ye gittiği saraciye sektörünün AB pazar payı özellikle büyüktür. Ayakkabı, AB’ye ihraç edilen toplam imalatın oranında dominant rolü oynamaktadır. (Deri ve ayakkabı sektör ihracatının % 85’i bu endüstriden gelmektedir). Ayakkabı endüstrisi büyüyen bir ticaret fazlası verip AB ülkeleri ile pozitif bir karşılaştırma avantaj değeri gösterirken (Letonya dışında), tabaklama endüstrisi kötüleşen bir ticaret açığı verip, negatif “karşılaştırmalı avantaj” değeri göstermektedir. Saraciye ikisinin arasında olup, çoğunlukla pozitif karşılaştırmalı avantaj değerine sahiptir. AB pazarında, pazar payı bazında Romanya, Macaristan, Slovakya ve Polonya ayakkabı ürünleri ile en büyük paya sahiptir.
  • Yabancı YatırımYabancı yatırım sadece know-how ve teknoloji için önemli bir kaynak değil, aynı zamanda dış pazarlara girme konusunda kolaylık sağlayan bir yatırımdır. Ancak, deri ve ayakkabı sektörü yabancı yatırım için önemli bir hedef değildir (Macaristan dışında). Bu kısmen üretim entegrasyonunun diğer çeşitlerinin öneminden  özellikle Alman ve İtalyan firmaları tarafından yönlendirilen hariçte işleme(outward processing) den kaynaklanmaktadır. Fason üretim (subcontracting), ayakkabı endüstrisinde ve daha az miktarda saraciyede önemli bir rol oynamaktadır. Yerel üretim ile deri ve ayakkabı ihracatında fason üretimin  (subcontracting)  yüksek paya sahip olması düşük ücretler ile yakından bağlantılıdır. Aday ülkeler bugünlerde hayli değişken üretim entegrasyon biçiminden yararlanmakta ve bugünlerde deri ve ayakkabı üretimindeki yüksek paya sahip işgücü yoğun üretim işleri Batı tarafından Orta ve Doğu Avrupa’ya yaptırılmaktadır. Ancak, görüşme yapılan çoksayıda profesyonel, negatif özellikleri nedeniyle (daha düşük ülkelere kolayca gidilmesi, yabancı müteahhite bağımlılık, kendi Ar-Ge çabasını ihmal, pazarlama geliştirmeyi ihmal, vb.) fasonun, sektörün kuvvetinden ziyade zayıflığı olduğunu belirtmektedir. Ama başka branşlardaki (örn:mobilya) tecrübe, fasonun daha yüksek biçimde bir işbirliğinin ilk adımı olabileceğini ve yüksek kalite standardının sadece çıktıda değil girdilerde de sağlanmasının genel üretimin artışına yardımcı olabileceğini göstermektedir.  Deri endüstrisi: Deri mamüllerinin üretiminde düşük ücretler ve fason anlaşmalarından yararlanılmaktadır. Ayakkabı endüstrisi: Deri üretimine göre daha işgücü yoğun üretim olan ayakkabı sektöründeki en düşük ücretlerden ve fasondan yarar sağlar.
  • Tehditler: Deri ve ayakkabı sektörü için aşağıdaki tehlikeler AB üyeliği ile bağlantılıdır: Hızlı ekonomik gelişme, ücretlerin hızla yükselmesine sebep olacak  ve bu işçi-yoğun deri ve ayakkabı sektörü için bir problem olacaktır (Ancak, AB üyeliği olmasa da, bu uzun vadede yine de olacaktır). Yükselen ücret seviyeleri ile bağlantılı olarak; Almanyaİtalya gibi ortaklar ile olan fason anlaşmalarının Balkanlardaki daha düşük ücretli ülkelere, BDT’ye veya Rusya’ya kayması korkusudur. Eğer Batı ile olan daha yüksek iş biçimleri ile kompanse edilmezse bu işçi çıkarmalara ve sektörün daha da bozulmasına yol açabilir. Bir yandan da, ücretlerin düşük kaldığı ülkelerde, eksik kalan yeniden yapılanma bu ülkeleri sadece hammadde ve yarı işlenmiş mamül tedarikçisi olarak sınırlayabilir. Çevre ile ilgili olan kriterlere uyum özellikle küçük ve finansal bakımdan zorluk çeken tabakhaneleri etkileyecektir. Bir yardım olmazsa, bunlar kapanacaktır. Bazı ülkelerdeki (Polonya, Estonya) üreticiler, üye olduktan sonra AB dışında kalan komşu ülkelere ihracat imkanlarının kötüye gidip gitmeyeceği konusunda endişelenmektedirler. AB ülkelerinden artan ithalat rekabeti, AB ülkelerinden olmayan, özellikle Çin, Güneydoğu Asya ülkeleri ve Türkiye gibi ucuz ürünler satan ülkelerden artan ithalatları karşısında daha önemsiz görünmektedir. Çünkü üye ülkelerin, deri ve ayakkabı ithalatları üzerindeki bugünkü sınırlamaları Ortak Dış Ticaret politikasının (CET) kurallarına dönüşmek zorundadır. Deri endüstrisi:Tabakhaneleri modernize etmek için gereken yatırım fonlarının olmaması. Ayakkabı endüstrisi:Ücretlerin yükselmesi, bu yüzden endüstrinin yer değiştirmesi. İthalat rekabetinin artması.
  • Aday ülkeler ve AB arasındaki ticaret şimdiden  serbest hale geldiğinden ve deri ve ayakkabı endüstrisi AB pazarlarına açık olduğundan, tam üyeliğin çok fazla bir değişiklik yapmayacağı ve sektörün bundan doğan rekabet baskısına dayanabileceği beklenmektedir. Bugünkü yeniden yapılanma göz önüne alındığında tam üyeliğin rekabet baskısına karşı en çok saraciyenin, en az ise deri endüstrisinin dayanabileceği görülmektedir. Ayakkabı endüstrisi ikisinin ortasındadır. Aday ülkelerde deri ve ayakkabı sektörü için gelecekteki ana soru AB üyeliğinden gelen rekabet baskısına dayanıp dayanamayacağı değil, global rekabete dayanıp dayanamayacağı ve sektörün gelecekte dünya ekonomisinde kendisine nasıl bir pozisyon alacağıdır.
DERİ ENDÜSTRİSİ

KZFT (SWOT) ANALİZİ

KUVVETLİ YÖNLER

Gelenek

  • Bazı ülkelerde endüstrinin uzun geleneği

Ucuz Maliyetli İşgücü

  • Ucuz işgücü maliyeti
  • Kalifiye işgücü

Bazı Ülkelerde Uygun Ürün Kalitesi

  • İyi ürün kalitesi

FIRSATLAR

AB Pazarına Giriş

  • AB pazarına normal giriş
  • AB pazarında aynı haklar
  • Psikolojik dürtüler

Yatırımın Gelmesi

  • Özellikle tabakhaneler için temiz teknoloji yatırımı
  • Yabancı sermaye, joint venture
  • AB yapısal fonları

Genel Fırsatlar

  • Markaların geliştirilmesi
  • Verimliliğin artması

ZAYIF YÖNLER

Hammadde Elde Edilebilirliği

  • Yerel hammadde yetersizliği (yüksek ihracatla birlikte)

Üretim Merkezlerinin yetersiz Değerlendirilmesi

  • Aşırı kapasiteler
  • Düşük işgücü verimliliği

Fon Elde Edilebilirliği

  • Yerel hammadde  almak için sermaye yetersizliği
  • Modernizasyon ve yatırım için fon yetersizliği
  • Fonların yüksek maliyeti

Fason (Subcontracting)

  • Fasonculuğun yüksek payı

Yerel Pazar

  • Düşük ve düşen yerel pazar payları

Diğer Faktörler

  • Marka ismi olmaması
  • Gelişmemiş dağıtım kanalları
  • Orta pazarlama bilgisi
  • Yönetim problemleri

TEHDİTLER

Artan Rekabet

  • Ucuz ve düşük kaliteli ürünlerle rekabet

Giriş Maliyetlerinde ve İlgili Faktörlerde Değişiklik

  • İşgücü maliyetinin artışı

Fason (Subcontracting)

  • Artan ücretler sebebiyle, fason aday ülkelerden taşınıyor
  • Ucuz işgücü ülkeleri eğer yeniden yapılandırılmazsa hammadde ve yarı işlenmiş ürün ihracatçısı olabilir.

AB Kriterlerinin Etkileri

  • Katı çevre kurallarına uymanın maliyetleri

AYAKKABI ENDÜSTRİSİ

KZFT (SWOT) ANALİZİ

KUVVETLİ YÖNLER

Gelenek

  • Bazı ülkelerde endüstrinin uzun geleneği

Ucuz Maliyetli İşgücü

  • Ucuz işgücü maliyeti
  • Kaliteli işgücü

Bazı ülkelerde uygun ürün kalitesi

  • İyi ürün kalitesi
  • Rekabet edebilen fiyatlar

FIRSATLAR

AB Pazarlarına Giriş

  • Batılı ortaklar ile yeni teknolojik bağlantılar
  • Finlandiya, Baltık ülkeleri vb. pazarlarını yakınlaştırabilir.
  • AB pazarında aynı haklar
  • Genel teşvikler

Yatırımın Gelmesi

  • Yabancı sermaye, joint venture, stratejik ortaklar
  • Kredi garantileri ve sigorta
  • AB yapısal fonları

Genel Fırsatlar

  • Markaların geliştirilmesi
  • Verimliliğin artması
  • Yeni ürün hatları
ZAYIF YÖNLER

Hammadde Elde Edebilirliği

  • Yerel hammadde yetersizliği (yüksek ihracatla birlikte)

Üretimin Değerlendirilmesi

  • Aşırı kapasiteler
  • Düşük iş verimliliği
  • Küçük ve orta ölçekli işletmelerin zayıf pozisyonu

Fonların Elde Edilebilirliği

  • Yerel hammadde için kapital yetmezliği
  • Modernizasyon ve yatırım için fon yetersizliği
  • Fonların yüksek maliyeti

Elverişsiz genel koşullar

  • Yeniden yapılandırma ve yatırım için hiç teşvik yok

Fason

  • Fasonun yüksek payı

Yerel Pazar

  • Yüksek oranlı ayakkabı tüketimi ithalatla kapatılıyor.
  • Nüfusun  kısıtlı alım gücü (Ayakkabı tüketiminin dramatik düşüşü)

Diğer Faktörler

  • Marka ismi olmaması
  • Gelişmemiş dağıtım kanalları
  • Orta düzeyde pazarlama bilgisi
  • Yönetim problemleri
  • Modayı takip edememe

TEHDİTLER

Artan rekabet

  • Çin ve Güneydoğu Asya ülkelerinden gelen ucuz ve düşük kaliteli ürünlerin rekabeti

Giriş maliyetleri ve ilgili faktörlerde değişiklik

  • Artan işgücü maliyetleri
  • Artan dolaylı işgücü maliyetleri

Fason (Subcontracting)

  • Artan ücretler neticesinde fasonun Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinden çıkışı veya çevreyi daha çok kirleten ve emek yoğun uygulamaların düşük ücretli diğer Orta ve Doğu Avrupa ülkelerine kaydırılması (örn.Bulgaristan)

By Bilge Tonyukuk Enstitüsü zaman: Ağustos 06, 2016